Adana’nın bugün yaşadıklarına tanık olunca, “dününü”/ dünden bu güne kalanı/ dünden bu güne yitip gideni konuşmak gerekiyor!
Adana’nın varsıl/ verimli toprakları kimlere kucak açardı, kimleri korurdu, kimleri doyururdu…
Neler oldu da yaşanan varsıllıkların yerini içe kapanma/ işsizlikte büyüme/ ekonomide daralma/ sokaklardaki amaçsızlık/ evlerde erinçsizlik/ gelecekten umutsuzluğa bıraktı?
Yaşamı yarım yüzyıla ulaşmış olanlar, Adana’nın “toprağının altın” olduğu dönemi anımsar…
E5 yolu üzerinde, gerek Mersin/ gerekse Ceyhan yönünde bacaları tüten, belli saatlerde trafiğin tıkandığı günleri unutamamıştır…
Salt sanayi alanında değil; sanatta, tarımda, sinemada gözlerin Adana’ya döndüğü süreçler…
Başkan Zeydan Karalar, her sanat konuşmasında söylediği bir tümceyi, geçtiğimiz günlerde yineledi, “sinema dünyası, filmin Adana’da ilgi görüp/ görememesi sonucunda kararını verirdi, Adana sinema için bir piar’dı…”
***
ÇGC’den oluşan bir grup, 2001-2014 yıllarında Adana’da görev yapan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’le buluşmasında Adana’yı konuşuyor.
Başsavcı Şahin, söyleşi sırasında Adana’nın sanatta, sinemada, tarımda, sanayide bu güne değin hep öncü olduğunu, ancak son yıllarda tüm bu alanların başka illere kaydığını belirtiyor. Adana’nın hak ettiği yere varması için, her gün biraz daha gerileyen “üretime” önem verilmesinin altını çiziyor.
Duygularını belirten tümce şöyle:
“Adana görev yaptığım süreçte dördüncü büyük ildi, şimdi altıncı sıraya gerilemiş, buna üzülüyorum…”
***
Adana’da yaşamını sürenler, Adana’nın biçimlenmesinde etken olanlar, Adana’da üç-beş yıl görev yapan bürokratlar kadar “olanları” göremiyor mu yoksa?
Başsavcı Şahin’in “Real’e giderken baktığınızda koca koca beton yapıları görürsünüz. Verimli tarım alanları buralar. Bu verimli tarım alanları beton yığınlarına dönüşmüş ne yazık ki” sözlerinden anlaşılacak çok şey olmalı…
Bunları yerel yönetimlere sormak gerekmiyor mu?
Neden bu “verimli tarım alanlarını” bozdunuz, neden “tarım alanlarının” beton yapılarla doldurulmasına izin verdiniz, neden “sanayi alanlarının” can yitirmesinin önünü açtınız?
Geçtiğimiz günlerde Sheraton Otel’de, “yapılarda yalıtım” konusunda bir toplantı vardı. Konuşmacılar, yalıtımlı yapıların ülke ekonomisine yapacağı katkıları uzun uzun anlattı.
Konuşmacılar arasında Başkan Zeydan Karalar’da vardı. Herkes, “yalıtımın” ne anlama geldiğini, yapıların yaşam süresinin bile uzamasında nasıl etken olduğunu anlatırken “dile” getirmek istemedikleri bir şey vardı; bu iş nasıl olacaktı?
Öyle ya, bir yanda yalıtım konusunda bilgiler verenler, bir yanda önce Seyhan/ ardından Anakent Belediye Başkanı Karalar konuya ilişkin aydınlatıcı bilgiler veriyorlar…
Peki, bir toprağın imara açılmasını, o imara uygun yapı oluşmasını, yapının özelliklerini belirleyen, istenilen gibi olmasını denetlemesi gereken kim?
“Yalıtımın” yararını ekonomiye katkısını anlatanlar olmalı…
Başsavcı Şahin’in saptamasında “etken” olanlar da bunlar…
***
Konuşma kürsüsünde “en yerinde” anlatımlarla konukları ağırlayıp, içten yönelmelerinde “talan” politikası güdenlerin sayısını artık bilmiyoruz bile…
Adana’yı kim katletti, kim tarımsal alanlarını sildi/ süpürdü, sanayisinin başka illere gidişine kim izleyici kaldı, sanatını kim baltaladı?
Son yirmi-otuz yıllık süreçte Adana’nın yazgısıyla oynayanların kim/ kimler olduklarını belirlemek o denli zor olmasa gerek!
Kendini “en çevreci yönetim” diye adlandıranların ortaya koyduğu “kent anlayışına” bakın!
İki gün önce yağan yarım saatlik yağmurda birçok yer su altında kaldı!
“En çevreci yönetimin” ortaya koyduğu kent bu!
Ne yağmur suyunun gidişi düşünülmüş, ne toprağın üzerini kapatan asfaltın akışına yön verilmiş, ne yayaların kaldırım boyuna çıkan yağmur sularına karşı ne yapacağı planlanmış…
Ama adı “çevreci yönetim”…
***
Hem Başsavcı Şahin’in sözlerini, hem de böyle bir konuyu gündeme taşıdıkları için ÇGC’nin katkılarını önemsiyorum.
Asıl bundan sonrası…
Buluşmada ana konu “üretim”…
Bunu yalnız toprağa bağlı olarak düşünmüyorum; sanayide de, tarımda da, sanatta da, sinemada da/ her alan için bunun gerekliliğine inanıyorum.
Adana’nın toprağı var, suyu var, iklimi var, tarihsel varsıllığı var, yeraltı kaynakları, bunu en iyi biçimde kullanacak yetişmiş iş gücü var, el emekçisi var, sanat emekçileri var…
Adana’da “varlar” bitmez!
Ancak böyle gidecek olursa, “üretimin” önündeki dikenli/ cam kırıklı engel yoğunlaştırılırsa, dönemlik “kavun/ karpuz” ekmeyi bilecek üretici bile bulunamayacak!
Dördüncülükten, altıncı sıraya düşmek bunun belirtisi…