Politikacıya sorun, iş insanına sorun, yerbilimcilere sorun, komplo teorisyenlere sorun; sorduğunuz kim olursa olsun “insan/ insanlık” için uğraş verdiklerini, “insanı” odak noktasına koyduklarını, “insanın” daha iyi yaşaması/ doyması için çaba harcadıklarını duyarsınız!
Şu “eski yapılardan, taşlardan, yontulardan” gözlerini ayırmayan, üzerindeki “en küçük” çizginin/ noktanın “nedenini” araştıranlara sorun, “geçmişi” tanımaktan söz edeceklerdir! Geçmişi “kim” için araştırdıklarını, neden bilinmesi gerektiğini, “şu an” açlıkla/ doymamakla/ yaşamamakla sınanan kuşağa “neler” katabileceği konusunda da “hiçbir şey” söyleyemezler!
Bugün başlayan Altın Koza Film Festivali de, bu yıl yapılması ertelenen Portakal Çiçeği Festivali de, diğer birçok etkinlikler de “o yörenin” insanının yaşamını “iyileştirmek”, doymasını kolaylaştırmak, yaşamı daha “iyi” anlayabilmekten daha çok, toplumun yaşadıklarını “umursamayanların” umursamazlıklarının “ödüllü günleri” olmaktan ileri gidemez; yanılıyor muyum?
***
Ülkelerin “etkinlikleri” böyle midir, kentin sokaklarının “anlamayacağı” biçimde mi yapılır bilmiyorum! Bugün Altın Koza Festivali’nin otuzuncusu başladı. Günler öncesinden gösterilerle konserler yapıldı. Onurlandırılacak “sanatçılar” belli oldu. Etkinliğin nerede/ ne zaman hangi “sanatçıyı” ağırlanmasıyla gerçekleşeceği duyuruldu. Bir de festival için yirmi milyon lira harcama yapılacağı belirtildi!
Şunu anlamıyorum ben: politikacıların “söyledikleri” çoğu kez güzel olsa da, “uyguladıkları” çoğu kez iç açıcı olmadığı gibi, “yeni” bir sıkıntı anlamına da geliyor! Şimdi bunu “sanatçılar da yapıyor! Festivallerin “asıl” yapılış nedeni, “yapılan” kenti öne çıkarmak, yaşayanların varlığını/ başarılarını anlamlandırmak değil midir? Sokağa sorun, pazara alış/ veriş yapmaya gelen emekçi insanlara sorun, belediye ekmek büfeleri önünde “bir ekmek” için saatlerce bekleyenlere sorun bakalım; festival konusunda ne biliyorlarmış ne düşünüyorlarmış! Bulamazsınız!
***
Günlerdir gelen konuklardan söz ediliyor. Gelen konukların “uğrayacağı” iki nokta var; biri otel, diğeri “etkinliğe” katılacağı yer! Bir başka yerde “o konuğu” ne göreceksiniz, ne de “o konuk” Adana’nın öteki yüzünü görecek! “O konukları” ağırlamak, ödüllendirmek, yedirip/ barındırmak için de yirmi milyon lira harcanacak! Kimden çıkacak bunlar biliyor musunuz; festivalin “f”sini göremeyen, “f”sinin yaşamında yeri olmayanların “yaşamından” kırpılanlardan!
“Sanat, sanat için mi yapılır”, yoksa “sanat halk için mi” yapılmalıdır sorusu çoğu zaman gündeme gelir! “Sanatı” sanat için yapanlardan daha çok, “halk için” yapanlar da gündemin konusu olmuştur! Kapitalist sistemin belirleyici olduğu “sanat” tanımı, hep “sanat sanat içindir” biçimindedir! Tarihte, “saray sanatçıları” olarak yer bulmuştur! Kullandıkları dilden tutun, dize kalıplarına değin “sarayın anlayacağı biçimde” yazılırdı, halkın dili umursanmazdı! Bir de “halk dilini” kullanan, bugün bile kolayca anlaşılabilen “halk sanatçıları” vardır! Saray sanatçıları “saraya” odaklanırken, Yunuslar/ Karacaoğlanlar/ Dadaloğlular/ Pir Sultanlar “halkın diliyle” seslenmeyi yeğlerdi!
***
Altın Koza Festivali’nin otuzuncusunun başladığı “bugün”, festivalde dillerinden “güzel sözleri” düşürmeyenlerin, şu an Adana’da “halkın” yaşadıklarına ne denli “yakın” olduklarını sormadan edemeyeceğim! Konser salonlarının süslerine, çağrılı gelen “sanatçıların” makyajlarına “bakmadım/ bakıyorum” da; geçmişte yapılanlarla Adanalıya “ne verdiklerini”, bugün başlayanla “ne vereceklerini” bilmek istiyorum yalnızca! Aynı yerdeyim; “insan” ilgi odağım benim!