Tarih: 21.12.2014 09:15

“Basının Gücünü Kırmaya Çalışıyorlar”

Facebook Twitter Linked-in

masum_turker_dsp_cgc_basinDSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye’de medyanın ciddi bir şekilde suskunluğa dönüştürülmek istendiğini, 14 Aralık operasyonuna benzer bir girişimin bazı gazete sahiplerine de yöneleceğini savundu.

DSP Adana İl Örgütü tarafından düzenlenen Dostluk ve Dayanışma gecesine katılan DSP Genel Başkanı Masum Türker, Çukurova Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlediği basın toplantısında önemli  açıklamalarda bulundu.

Bazı medya gruplarının ‘nasıl olsa biz bu işin içinde değiliz’ diye düşünüp hükümetin sahneye koymaya çalıştığı senaryoda rollerini oynadıklarına dikkat çeken Türker, “Bir gün sıranın onlara da geleceğini hiçbir zaman unutmasınlar. Zaman ve Samanyolu’na yapılan işlem toplumu sindirme amacı güdüyor. Eleştirel medya olmasını istemiyorlar. Soruşturmadaki iki yazı bir dizi işin bahanesidir.” dedi.

Geçmişte Mustafa Balbay’a, Tuncay Özkan’a, Ahmet Şık’a ve Nedin Şener’e olduğu gibi bugün Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’ya yapılan muameleye karşı çıktıklarına işaret eden Türker, ülkede medyanın sindirildiğini, bunun bütün yayın organlarına yayılma ihtimali olduğunu söyledi.

İktidar tarafından eleştiri hakkının engellendiğini, medyanın normal işleyişine son verilen bir hedefe doğru gidildiğini belirten Türker, yargı, yasama ve yürütmeden sonra 4’üncü güç olan basının gücünün kırılmak istendiğini söyledi.

Türker, baskınlar sonunda gözaltına alınanların çoğunun ‘adli kontrol’ olmadan serbest bırakıldığını, alıkonanların da mahkemede serbest kalacağını vurguladı.

Bir terör örgütü varmış gibi dava açılmasını ve işin ucunun Fethullah Gülen’e kadar yansıtılacağını söyleyen Türker, “Gülen, sığınma talep edip Amerika’da kalırsaTayyip Erdoğan o zaman son Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) kendisine destek veren cemaatlere yönelik attığı imza için bir gerekçe oluşturmuş olacak. ‘Bunu din kardeşliği için yapmadım; zaten karşımızdaki kişi bizden değildi, her an gitmeye hazır bir kişiydi' diyecek. Bu iki senaryo da iflas etmiştir. Çünkü artık kimse iktidarın, özellikle cumhurbaşkanının siyasi duruşundan dolayı inancı kalmamıştır. Cumhurbaşkanının gerek bu son eylemde gerekse muhalefet ile ilişkilerinde Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü sağlayacak profil çizmediğini hepimiz görüyoruz. Adete ülkeyi artık bir parti hükümeti anlayışına götüren durum sergiliyor. Bu süreçte ciddi bir dönüşüm yaşıyoruz. Sermaye el değiştiriyor, yeni yeni vurguncular ortaya çıkıyor. Yolsuzluklarda bunu açıkça gösteriyor. Yolsuzlukların olduğu yerde yoksulluk ve üretimsizlik birinci sırada gelir. 2015 seçim yılı olmasına rağmen Türkiye ekonomisini uzun seneler etkileyecek bir girdapla karşı karşıya kalacağız.” dedi.

Türkiye’de medyanın ciddi bir şekilde suskunluğa dönüştürülmek istendiğini söyleyen Türker, 14 Aralık operasyonuna benzer bir girişimin bazı gazete sahiplerine de yöneleceğini savundu.

İktidarın bu konuda kademe kademe gittiğini ileri süren Türker, “İlk kademe Ergenekon davaları sırasında gazete yazarlarına ve çalışanlarına yönelikti. Şimdi gazete ve televizyon yayın yönetmenlerine dönük operasyon yapıldı. Üçüncü operasyon ise Tayyip Bey’in 3 Kasım’da seçildiği günden beri hayalinde olan, geçmişte de kimi zaman dillendirdiği bazı gazete sahipleri üzerine giderek Türkiye’yi tek sesli hale getirmektir. Bu durum ülkede otoriter rejimin yavaş yavaş faşizm üretecek şeklide dizayn edildiğini gösteriyor. Bu bize Hitler dönemindeki papazın hikayesini hatırlatıyor.” dedi.

Şeb-i Arus töreninde artık Türkiye’de her şeyin cumhurbaşkanına endeksli olacağının, muhalefetin sesinin kısıtlanacağının herkesçe görüldüğünü ifade eden Türker, “Alışılmışın dışına, tek kişi olunca da siyasi odaklı bir konuşmayı ilk defa Mevlana’nın ölüm yıl dönümü Şeb-i Arus’ta yaşadık. Geçmişte ben de katıldım; iktidar ve ana muhalefet partisi de konuşurdu. Ama orada yalnız sevgi ve hoşgörü ve insanların birlikte yaşama duygusundan söz edilirdi. Bu kez meydan okuma ve farklı dinsel yorumların yapıldığına şahit olduk. Türkiye şu anda yatay bölünme aşamasındadır. Eğer Türkiye’de bir paralel yapı aranıyorsa bunun hükümet çevrelerinde ve politikalarında aranması gerekir. Çünkü ülkede bir çok yerde paralel yapılar oluşmuş. Ama hükümet sesiz kalıyor. Terör örgütünün kendi mahkemesini ve hapishanesini bazı ilçelerde kurduğunu görüyoruz. Buna rağmen hükümet sesiz kalıyor. Hükümet bile bile ülkenin bölünmesine yol açıyor.”

Türkiye’de hiç kimsenin güvende olmadığının altını çizen Türker, hükümetin, kendisine yakın olan vakıfların yeterli öğrenci bulamaması üzerine diğer dershane ve öğrenci yurtlarını gündeme getirdiğini anlattı.

Bakanlar Kurulu toplantısının Ak Saray’da yapılmasına ilişkin soruyu cevaplayan Türker, cumhurbaşkanını ‘paralel bir hükümet’ kurmakla eleştirdi.

Türker, “Kişilikli bir başbakan bu eylemi sık sık görürse hükümetten çekilmelidir.” dedi.

Türker, seçim barajının kaldırılmasını, asgari ücretin arttırılmasını ve tüm partilere eşit hazine yardımı yapılmasını istedi.


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —