İsmet Paşanın “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur” sözünü, içerisinde “hak, adalet, hukuk, insanlık, anlayış, duygudaşlık, yurtseverlik, emek” gibi birçok konuyla içselleştirerek yorumlayabiliriz.
Yaşadığımız yurdun ormanını yakanların, suyollarına imar verenlerin, emeği sömürenlerin, doğayı bozanların, çocukları cinsel zorlamalara itenlerin, eğitimi talan edenlerin, değerleri peşkeş çekenlerin kendilerini “haklı” göstermelerine “namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça” diye nitelendirebiliriz.
Yapılan eylemin gerek yaşanan topraklara, gerekse insanlarına vereceği bozgundan dolayı “bu yurdu sevenlerin, sevmeyenler kadar cesur” olmasını, “kurtuluş” için bunun zorunlu olduğunu söyleyebiliriz.
***
İnsanımızın yüz yüze olduğu “geçim kaygısı”, küresel ölçekte covid 19’un oluşturduğu karabasan/ bungunluk/ belirsizlikle birlikte, bir kaç gündür “herkesin” konuştuğu “Sakarya Akyazı’da 12 yaşındaki çocuğu cinsel yönelimde bulunan Uşşaki tarikatı şeyhi Fatih Nurullah” gündemin konusu oldu.
“Tarikat, şeyh” denildiğinde, halkımızın duyarlılığı başka bir şeye benzemiyor!
Özellikle yoksul aileler, çocuklarını “önyargıdan” uzak ellerinden tutup bırakıyorlar!
Başlarına gelebilecek “sorunlar” konusunda “en küçük” kuşkuya kapılmadan, inanarak…
Bugün hangi kentte “kaç tane” olduğu bilinmeyen, geleceğe hazırlama yönünden başlarının ağrıyacağını/ çocuklarının üzüleceğini düşünmeden…
Oralarda fiziki kapanışı, denilenlere “biat” edişi, yaşadığı toplum içinde ayrışmasını bir “kazanç” sayarak…
Sözünü ettikleri cennetten “nasiplerini” alacaklarına inanarak…
***
Bu denli “güçlü” olmadıklarından, bizim kuşağın pek de alışkın olmadığı bir olgu bu!
Sonraki kuşakların, özellikle son yıllarda yaşadıkları öyle “çok” olaylara tanık olduk ki…
Çocukları eğitmek/ bilgilendirmek yerine “erkek çocuklara ilgi duyuyorum, onlarla ilişkiye girdim” diyebilen öğretmenlerin olduğunu duyanlar arasında, “bir kezle bir şey olmaz” diyenlerin ses tonu şu an bile kulaklarımızda!
Yapanın, görmezden gelenlerin çocukları yok muydu, ya da yakınlığı olan çocuklar…
Hep birden “aynı koşulları kendi çocukları yaşasa durum ne olurdu” diye sorduğumuz günler…
Her kimseler, nereden/ nasıl destek görmekteyseler, bu sorumsuzluğu nasıl sağlıyorlar, nasıl unutturulmayı başarıyorsalar “duyarlı” yurttaşları tedirgin etmedi mi?
“Senin/ benim” değil; o çocuklar “bizim” değil miydi, geleceğin fidanlarının eğilmesi değil miydi, toplumun acısı değil miydi?
Çocuklar hepimizin geleceği değil miydi?
***
Toplumun korkak/ utangaç katmanı, olanları değerlendirmekten/ sorgulamaktan/ konuşmaktan uzak durdukça yenileri kapımızda belirecek!
En son olayın tarikat şeyhi kimdir, diyen olmuştur; öyle çok sordum ki kendime.
Sosyal medyada şeyhi izleyen, arada bir övgülü iletiler yazan bakanlar, milletvekilleri, etrafında fır dönen yörenin “din sömürülü” tüccarları; şaşmamak olası mı?
Oy avcısı politikacılarla çekilmiş fotoğraflar…
Şeyhin “hayır duasını” alabilmek için yarışan onlar/ bunlar…
Çocuklarını gözleri kapalı “teslim eden” analar babalar…
Şeyhlere güç verirken, karşısında duracakları “güçsüzleştirmek” isteyenler…
***
Çocukları bırakın; ormandan kesilen ya da yakılan bir ağacın, sokakta aç gezen hayvanları korumaya çalışan, yeri geldiğinde “ciyak” seslerini büyütenlere kızmayın!
Çocuğa cinsel yönelimde bulunan, “taciz” eden, ödünç verilenlere hayınlık besleyenlerin anlayacağı bir olgu değil bu!
Bir fidan büyütülmek için nasıl korunması gerekirse, korunup büyüdüğünde “ayırmadan” nasıl herkese yararlı olmaya çalışırsa, gelebilecek “her türlü” zararlılardan nasıl uzak tutulması zorunluysa…
Fidanı eğenden/ bükenden “güçlü” olmalı karşı koyan…
Çocuklara cinsel yönelimde bulunanlardan/ göz yumandan “güçlü” olmalı!
Her ne denli “iktidarın” koruması altında olduklarını sansalar da, her ne denli devletin kanalı TRT’nin belgeselinde, dizilerinde “zikir” çektirilmiş olsalar da “dik/ güçlü” olmalı karşı koyan!
Başka “kurtuluş” yok!
***
İnsanların inanma/ düşünme özürlüğüne “kimsenin” söz söyleme hakkı olmadığı gibi; “inanç” konusunun da birilerinin tekelinde olmadığı, “inancın” çarpıklık demek olmadığı, “inananın” hayal kırıklığı ile karşılaşmasının kazanç olmadığı da bilinmeli!
İnanan “zarar” görmemeli!
“Kurtuluş”, yaşamı “karatmak” için yola çıkanlara karşı koyabilmektir; başka da yolu yok!