BELEDİYELERİN YAPTIĞINI YAPMADIM!
Yerel yönetimlerden gelen bültenlere eklenmiş görsellerde benzerlerini görmek hep üzdü beni! Neden, sordum için de! Sanki konuyu anlatsalar, sözünü etseler yetmiyordu; ille de deklanşöre dokunacaklar, ille de “o anı” kanıtlamak için bunu yapmaya zorunlular…
Yoksulluğumuzu, diyorum! Yoksunluğumuzu, diyorum! Verdikleri bir paketi uzatmalarını, diğerinin alışındaki yüz çizgilerini, diyorum…
O fotoğrafı çekemedim, uzaktan bakmakla yetindim; göz ucumla…
Kaçtı yaşı bilmiyorum! Hava soğuk olduğu için tepeden/ tırnağa dek kapamıştı! Pazar sonunu beklemişti belli ki…
Tezgahlardan arta/ kalan bir yanı çürümüş, bir yanı soğuktan kavrulmuş, bir yanı bezgin duran meyvelerin/ sebzelerin bırakıldığı yere çömelmiş, bir eliyle açtığı bez torbasının içine diğer eliyle seçtiklerini dolduruyordu!
Bir kendi değildi! Birkaç kişiydiler! Aralarında, başlarına kapüşon geçirmiş çocuklar da vardı!
Biz büyüdüysek, biz varsıllaştıysak, biz Avrupa ülkelerinden gönenöliysek “nerede” diye sormak istiyorum!
Çalışanlarınız açlık sınırı altında aylıkla çalışıyor, esnafınız vergisini ödeyemiyor/ işinin çeşidini yapamıyor, üniversite mezununuz iş bulamıyor, sanayiniz yeni ş olanakları oluşturmak yerine “çalışanı” işten uzaklaştırıyor…
“Neden” diye sormak gerekmiyor mu?
Şunun altından kalın çizgiler geçmemiz gerek: yoksullaşıyoruz, yoksunlaşıyoruz, ancak bir avucu da kullanamayacağı/ yiyemeyeceği/ zapt edemeyeceği kadar varsıllaştırıyoruz!
Yapanların, neden olanların “gözleri kör olmasın/ kör olmasın da görsün” diyorum ama görebileceklerini, görseler de anlayabileceklerini sanmıyorum!
Sabahın kış soğuğunda, yağmur altında, şemsiyeleriyle belediye ekmek büfeleri önünde uzayan kuyruktan bile anlamadılar ki…
Pazarda, pazar atıklarının bulunduğu alanda sebzeleri/ meyveleri karıştıranlardan da bir şeyler çıkaracaklarını sanmıyorum!
Yurttaşın anlatılanlara bakmadığını, yaşadıklarından/ elleriyle tutabildiklerinden başka “gerçeği” benimsemediklerini görmemek aptalca!
Pazar atıklarının uzağındayım!
Pazar atıklarının yanında olanlar gözlerimin önünde…
Yerel yönetimlerin yaptığını yapmayacağım! Fotoğraflarını çekerek “o anı” yanımda taşımak da istemiyorum!
Gördüklerini yazmam yetmeli!
80 SONRASI ÇIKAR GRUPLARI…
Adana Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın, TMMOB’un düzenlediği bir toplantıda yaptığı konuşmada, seksen öncesinin “tadını” aratmayan sözlere yer vermesi “başka” yerlere götürdü beni…
“Biz 80 sonrası küçük ayrıntılarla birbirimizden ayrılmış meslek ve insan gruplarıyız” diyordu, Başkan Karalar…
Seksen öncesi kuşağının taşıdığı özelliğin başında “emek” gelirdi. Bir olayın sonucundan çok, geçen süreçte harcadığı “emek/ inanmışlık” ayrı bir yer tutardı!
Etnik ayrımcılığa baş kaldırırdı, cinsiyet ayrımcılığını yaşamından ötelerdi, “işe uygun çalışan” ilkesinden sapmazdı, “toplumcu” anlayışın savunuculuğunu yapardı, billboard ışıklarını geri kalmışlık hastalığı sayardı, haksızlığa karşı durmayı herkes için hak sayardı, “ne ezen, ne ezilen, insanca/ hakça bir düzen” anlayışını savunurdu, Marx’ın “ekonomik özgürlük olmadan, hiçbir özgürlükten söz edilemez” ilkesi üzerine yoğunlaşırdı…
Seksen öncesi kuşağının “özellikleri” saymakla bitmiyor ki…
Seksen sonrası, “çoğu” için “yitim” olmuştur! “İşini” bilen, günün koşullarına göre biçimlenen, “liberalist” ekonomiye ayak uyduran, “öncesinden” ödün vermeyi göze alanlar “yitirmekten” kurtuldu! Bürokraside önemli yerlere geldi; seksen öncesinde içinde bulunduğu koşulların “değiştiğine”, toplumun böyle bir yapıya dönüşmesi gerektiğine, süreci en iyi değerlendirenlerin kazanacağına inandı/ savunucusu oldu!
Başkan Karalar“Biz 80 sonrası küçük ayrıntılarla birbirimizden ayrılmış meslek ve insan gruplarıyız” diyor…
Burada “meslek ve insan gruplarıyız” değil de, “çıkar gruplarıyız” demek daha uygun olurdu kanımca!
Seksen sonrasını konuşuyoruz! “Serbest piyasa ekonomisinin” kuralları “işini bilmeye/ çıkara” dayalıydı! “Benim memurum işini bilir” ya da “bal tutan parmağını yalar” biçiminde özetlenmesi olası sözler o süreci çok güzel anlatır!
Seksen öncesinde gençliğin ne denli yoğrulduğu ilkeleri, geleceğe ışık tutacağı bakışı varsa “tamamı” yerle bir edilirken, “salt” kendi alanlarına kazandırmak için yanlışların tamamını görmezden geldiler, gençliğin/ emeğin/ özgürlüklerin/ ilkelerin harcanmasına göz yumdular!
Bugün TMMOB’un yapıları da, yerel yönetimlerin uygulamaları da, sivil toplum örgütleri denilen oluşumlar da “çıkar” üzerine biçimlenmiş durumda; hepsi kendi alanında “işinin” gereklerini yapıyor sözde!
“Odaların, demokratik kitle örgütlerinin, esnaf odalarının, toplumsal muhalefetin güçlü olduğu dönemlerde, yöneticiler bu kadar çok yanlış karar alamazdı” diyor, Başkan Karalar.
Bunun sözünü ediyorum!
Peki, kitle örgütlerinin, esnaf odalarının, toplumsal muhalefetin güçlü olmasını istemeyen, “iğdiş” tutumundan yararlanan, yerel yönetim şatafatını billboardlara taşıyan, dördüncü demokratik güç basının güç yitirmesini isteyen kim; ben mi?
Evet, insanlar “80 sonrasında küçük ayrıntılar nedeniyle, çıkar” yüzünden birbirinden ayrıldı; yitiren yine gençlik, yine emek oldu!