Tarih: 18.06.2020 14:00

'BEN ZENGİNLERİ SEVERİM'

Facebook Twitter Linked-in


İnsanların birbiriyle bir sorunları yok!





Bir başına bırakılsalar, renkli ışıklarıyla algı bozumu için uğraşmasalar, birbirine karabasanlar yaşatmak için koşullamasalar, kullanamayacakları bir “şeyi” daha edinmek için çırpınmasalar herkes o denli erince ulaşacak ki…





Bir türlü yetmiyorlar!





Bir türlü “aç” yanları doymak bilmiyor!





İnsan yaşamına katkı yapacak uğraşlar peşinde koşmak yerine, “insan yaşamının” üzerine karartılar abandırmayı kendilerine ödev saymaları,





Yaşanan sorunların üstesinden gelinmek için yapılan açıklamaların sanki hepsinin gerçekleştiği biçiminde tutu altına alınan medyanın yaptığı yayınları…





Neyin göstergesi?





***





İnsanlar sıkıştığında komşusunun kapısını gece- gündüz demeden çalabilirdi!





Komşu, komşusundan eksiğini ödünç de olsa sağlayabilirdi!





Covid 19 sürecinde insanlar öyle yerlere sürüklendiler, yaşam/ geçim savaşımı verirken öyle sorumluluk altına alındılar ki…





“Komşuna yardım et!”





Ah komşu da olsa…





Her odada en az iki-üç kişinin “dışarı çıkmadan” yaşayanlardan “komşuna yardım et” diyenler, şatolarında/geniş çiçekli-ağaçlı bahçelerinde/ bir kişiye üç oda düşenlere kol kanat olunca “düşünemeyenlerden” miyiz anlamıyorum!





Doğal yıkımların hangisi dar gelirli yurttaşa yaradı ki, covid 19 yarasın!





Sistem, patron/ egemen üzerine kurulmuş!





Önce onların varlıkları, önce onların sağlıkları, önce onların kolaylıkları, önce onların çocukları/ gelecekleri…





Ya sonra…





***





Salgın sürecinde çok yakından tanıdığım, zaman zaman anlaşmazlıklar yaşamış olsam da görüşmeyi sürdürdüğüm bir tanıdığın yaşadıkları yaşananların bir özeti…





Belki de birçok kişinin yaşadığı, yaşamasa bile bir yakınından dinlediği konu, şöyle ki:





Küresel salgın sürecinde “evde kal” uyarına uyan, kirada oturan, çocuğu işsiz, emekli maaşı ile geçimini sağlayan bir tanıdığım…





“Evde kal” öncesinde pazarda çeşitli ürünler satarak yaşamını sürdürürken, pazarların kapatılmasıyla birlikte elde olan mini “anaparayı” da tüketen, iki kredi kartlarını geciktiren, “üç aylık sürenin altı aya” çıkmasından yararlanan, bugünlerde de günlerin yaklaşması nedeniyle acı acı kıvranan tanıdığım…





Halktan “zorla” alıp, sözde yeniden halka veren bankalardan birinden emekli maaşını aldığını, ödeyemediği kredi kartının birinin buradan olduğunu, “iktidarın” bayram havasında duyurdukları krediden yararlanmak için başvuruda bulunduğunu, söyledi…





Altı ay ödeme yapmayacaktı. Hemen kredi borçlarını ödeyecekti. Çektiği krediyi de üç yıla böldürecekti. Her aya beşyüz lira dolayında düşecekti; içini rahatlatan bir soluk alacaktı!





İşsiz çocuğuyla internet başına geçip emekli maaşını aldığı bankaya başvuru yapıyor.





Hemen başvuruda bulunurken vermek zorunda olduğu cep telefonuna ileti geliyor:





“Kredi başvurunuz bankamızdaki kredi, kredi kartı ya da avans ürünlerinize ait ödenmemiş borcunuzdan dolayı olumlu sonuçlanmamıştır. Borcunuzu ödedikten bir gün sonra başvurunuzu yineleyebilirsiniz.”





Banka, alacağını istiyor açık biçimde! Sonra “yeniden başvur” diyor.





Durumu bir tanıdığına açıyor. Yakını yardımcı olacağını söylüyor. Krediyi aldığında ödemek üzere yakınına borçlanıp, bankaya borcunu ödeyip “yeniden” başvurusunu yapıyor!





Emeklinin, maaş aldığı bankadan “yeni” ileti geliyor:





“Kredi başvurunuz, diğer banlardaki performansınız nedeniyle olumlu sonuçlanmamıştır!”





Baba ile işsiz çocuğu bilgisayar ekranına bakarken donup kalıyor!





***





İnsanlar hiç kimseden “sadaka” istemiyor!





İnsan gibi yaşamak için gerekli olan beslenmeyi, barınmayı, doymayı istiyor!





Komşuyla kavgayı, daha çoğunu almayı, karabasanlar yaşamayı istemiyor!





Bir yandan “iktidar”, bir yandan “egemenler” böylesine bir isteme izin vermemek için, sanki insan yaşamına nitelik katıyormuşçasına verdikleri kredini büyüklüğünden, başvuru sayısının çokluğundan, ekonomik kazanımlardan, turizmde sağlanacak gelirden, inşaat sektörüne kattıkları ivmeden bolca söz ederek “algı” yapmayı sürdürüyorlar!





Bunca “algı” az bulunarak “erken seçim olacak mı”, “Ayasofya cami olsun mu” sorularını attılar ortaya…





yurttaşın soluk alması için kredi başvurularının onaylanmaması, yirmibir milyon icra dosyasının beklemesi o denli “gereksiz” konular ki sanki…





Zamanında Turgut Özal’ın çok konuşulan sözü bugün bile geçerli olmalı;





“Ben zenginleri severim.”





Orjinal Habere Git
— HABER SONU —