“BENİ TÜRK HEKİMLERİNE BIRAKIN” DEMEK KİMSEYE UZAK DEĞİL!
Eğer bir grup söz konusu edilerek, koca bir yapıyı “suçlamak” alışkanlık durumuna gelirse; etrafımızda ne güvenilecek, ne beğenilecek, ne yanında yürünecek, ne de yoluna yoldaş olunacak ne bir kurum kalır, ne de bir yapı!
Bu her hangi siyasi parti için de, yüzlerce ayrı adları bulunan sivil toplum örgütleri için de, bir evde yaşayan beş ayrı kardeş için de “sapla saman” karıştırır gibi, tümünün birden yüzlerinin “utanç duvarına” dönüştürülme çabası insanın yaşam alanına hem zarar verir, hem de daralmasına neden olur!
***
Bugünlerde, özellikle politikacıların ağzından sağlık çalışanları/ doktorlar hiç düşmüyor!
Herkesin karın sancısı, herkesin baş ağrısı “kendi pencerelerinden” bakınca haklı!
“İktidar” söz verdiği hakları savsaklayınca, ayrıca aile doktorlarına ödenen aylığın “yeterli” olduğunu ileri sürünce, bir yandan da müjdelerle/ halaylarla/ sevinçlerle yapılan açıklamaların içinin kof olduğu anlaşılıp, hekimlerin “hak aramak” için eyleme başlamalarıyla karın sancısı da, baş ağrısı da görülen yüzüyle ortaya çıktı!
Sağlık emekçileri “özlük haklarını” istiyorlardı, geçinemediklerini dile getiriyorlardı, yaşamlarını kazanmak için birçokları yurt dışına gitmeyi bile çabalıyordu!
İşte “o” tepki burada geldi, dendi ki, “açık konuşuyorum, varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz, biz asistan doktorlarımız ile buralarda devam ederiz.”
***
“Varsın gidiyorlarsa gitsinler” sözü hem ağır, hem ön yargıyla söylenmiş bir söz, hem de unutulacak biçimde kalmadı! Medya çalışanlarından “iktidara” yakın olanlar, “iktidarı” haklı çıkarmak için ekranların köşe taşlarını tutmuş olanlar, kurum içerisindekiler, üstelik yardımcı mı/ destekçi mi/ ortak mı/ kararlarda etken mi olduğu belirsiz “köşe ayakları” olan savunucu da biraz daha ileri giderek, doktorların içerisinde bulundukları kuruma gönderme yapmayı savsaklamadı, şöyle dedi:
“Şimdi de diyorlar ki hekimlerimiz Türkiye’yi terk ediyorlarmış, bilmiyorlar ki kalpleri vatan sevgisiyle çarpan hekimlerimizin hiçbir yere gittiği yoktur. TTB’ye bakarsan Türkiye sağlıkta çoktan iflas bayrağını çekmiştir. Eğer bu ülkede gitmesi gereken varsa o da TTB’nin yönetimine çöreklenmiş bir avuç bölücü ve Türkiye karşıtıdır.”
Corona virüs sürecinde “en çok” zorlanan mesleklerin başındaydılar! Yurttaş korku duvarını yıkamadıkça, yaşamları karabasana dönüştükçe “ilk” kapıları çalınan onlar olmuştu! İşleri gereği eşlerinden/ çocuklarından/ sevdiklerinden uzak kaldıkları süreç de yaşamışlardı!
Her meslek gibi “sorunlarında” birleştirici güç ödevi gören kurumları da vardı; TTB!
Kurum içerisindeki herkesin “aynı” tutarlılığı göstermesini beklemek, her siyasi parti içerisinde bulunanlardan da “aynısını” beklemek anlamına geldiği düşünülürse…
“Gitmesi gereken varsa o da TTB’nin yönetimine çöreklenmiş bir avuç bölücü” denerek cezalandırmak istemek, “kurumu” gözden çıkarmak büyük bir şanssızlık!
***
Hekimler içerisinde “işe yaramaz” diye adlandırılacak olan yok mu; saysam parmaklarımız da yetmez, günün saat başları da!
Polikliniklerde, hastanın yüzüne bakmadan, “nerenden rahatsızsın” sorusundan başka soru sormadan reçeteye sarılan, hastanın ayrıntıya girmesini engelleyen, kimi zaman bağıran, kimi zaman “yeter” çığlıkları atan, kimi zaman hastayı yaka/ paça kapıya çıkartan doktor mudur, Hipokrat’ı bilmeyen/ hasta haklarını savsaklayan bir zavallı mıdır; sorulması gerek…
Ayrıca, corona virüs sürecinde, insanların kapalı ortamlarda/ kalabalık sayılarda kalmaları için çenelerini kiraya verenleri, yaşamı karabasana çeviren “sağlığa” yarar vermezleri de bir bir gün yüzüne çıkarmayı istiyorlarsa; onları dinliyorum!
Öyle kurumu toptan “suçlamak” yerine, “kimlerse” gün yüzüne çıkarmak insanlık için görev…
***
Bir doktor “öyle” kolay yetişmiyor, öyle kolay toplumda yer edinemiyor!
Öyle denildiği gibi, “yeni mezunlarla” bu işin sürdürüleceğini söylemek de akılcı değil; deneyim, işin içerisinde pişmek, “yeni mezunlara” bir şeyler katmak için mesleklerinin ilkelerine uyanlara/ insana sarılanlara/ can yarısı olmayı sürdüreceklere her zaman gerek var bu ülkede.
Varsa “yanlışı” olan/ “bir adım” geride bırakırsın, ancak “önde” olanlara da insanca yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekeni yaparsın! “Git” diyemezsin, “bölücü” diyemezsin, “yurt severliği” tekelinde gösteremezsin, sapı/ samana karıştıramazsın…
Herkes için, “beni Türk hekimlerine bırakın” diyeceği gün o denli yakın ki; algıyla insanların yaşamlarına karabasan indirmeyin!