Toplum…
“Aynı toprak parçası üzerinde birlikte yaşayan, ortak bir uygarlığı/ geleneği/ göreneği olan, yaşamlarını sürdürmek için işbirliği yapan insanların tümü” diye tanımlanıyor.
Yaşadığımız “kara parçası”, ülkemiz; üç yanı denizlerle çevrili, verimli toprakları bulunan, tarıma elverişli iklim koşullarına olan, genç nüfusta işsizliğin büyük boyutta yer oluşturduğu toplum…
Yabancının, konumu gereği ekonomik sorunlar yaşaması şaşkınlık oluşturan toplum…
Seçimle gelen “iktidarların”, kalkın sorunları yerine “bireysel” çıkarlarını öne çıkardığı toplum…
Yine “iktidarların”, beceriksizlikleri ile başarısızlıklarından dolayı; yurttaşı suçladıkları/ sorguladıkları/ küçülttükleri/ ulusal paylaşımı göz ardı ettikleri/ bir avuç katmanı korudukları/ emeği yüz üstü bıraktıkları/ ulusal varlıkları peşkeş çektikleri/ doğayı katlettikleri/ çevreyi bozguna uğrattıkları/ bilimi yok saydıkları/ dogmatik kalıplara saptıkları toplum…
Beceriksizlikler, başarısızlıklar saymakla bitecek değil!
***
Topluma yaşam sağlayan kollarından birine “zarar” verilmesiyle, ortaya çıkan tablonun nasıl içler acısı boyut aldığını bilmeyen/ görmeyen/ yaşamayan var mı bilmiyorum!
Ancak yadsıyan/ yadsıyana…
Daha dün, insanlar geçimlerini sağlamak için “kırk dereden” su getirmeye çalışırken, ayrıntılarına yinelemeseler “durulacak” gibi bir hava esmesine karşı, susmuyorlar/ susamıyorlar!
Kimse gözünü “kur tabelasına” döndüresin, “o yana” bakmasın taam da; ekmeğin el yakan korunu, doymamayı, beslenememeyi nasıl tanımlayacaksınız, “kurun” her yerini yükseltmesinden dolayı yaşamın zorlaşmasını nasıl açıklayacaksınız?
“Bunlara hiç gerek yok” da demiyorsunuz, ancak konuştuğunuzda oluşan “çıkışın” sorumlusu olarak “dış odak” diye bir olgudan söz ediyorsunuz!
“Sokağa, insanlara bakın” dendiğinde, bakmayıp konuşuyorsunuz; öyle ama…
Yurttaş geçim sıkıntısı çekiyor, gençler işsizlikle sınanıyor, bilim insanları/ akademisyenler görevlerini yerine getiremiyor, adalet anlayışı “kişiye özgü” gelişmesini sürdürüyor…
Bir insan anatomisini göz önünde bulundurursak; kollarının gelişmesini engelleyici olgular er anını sarmış toplumun!
Yurdun, yurttaşlarından koparak nereye dek gidilebilir?
Yurdun, yurttaşın “borç batağına” saplanmasının “baş” nedeni sayılması gereken yabancı girdilerle “tutu” altına alınan üretimin durumu gözler önünde değil mi?
Temel gereksinmelerden “neyi” ürettiğimiz, üretmeyip “neleri” dışarıdan aldığımız, karşılığında “aptalca” döviz ödediğimiz ürünlerin “izi” birbirine karıştı!
Özeleştiri yapmak zorundayız…
Verimli toprağın ekilmesi, fabrikadaki makinelerin çalışması, emeğin üretime dönmesi “yabancı girdilerle” sağlanıyorsa eğer; büyüme nasıl oluşur, yaşam nasıl yaşanılır duruma ulaşır?
Ulusal paranın “değerini” ayaklar altına alarak/ beceriksizliğe kamuflaj çekerek kurtuluş olası mı?
Et/ süt/ yumurta üretilirken bile “kur” nasıl bir önem kazanıyor; görülmüyor/ bilinmiyor olmalı!
***
Akşam yine, bilindik yandaş isimler, bilindik ekranlardan “iktidarın” faiz konusundaki çıkışının gerekliliğini anlatırken; ne tarımda ekim alanlarının daralmasını, ne ekmek büfeleri önündeki kalabalığı, ne zorlaşan “alım gücünü”, ne açlığın büyüdüğünü konuşmak yerine “büyümeyi” konuştular!
Ülkemiz 2021 yılının üçüncü çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,4, bir önceki çeyreğe göre 2,7 oranında büyümüş. Buna karşın toplam gelirde emekçinin payı düşmüş, tarım/ inşaat küçülmüş!
Toplumu oluşturan bireylerin elini/ kolunu kullanamaz duruma getirmişsiniz, doyacak/ beslenecek derelerini boğmuşsunuz, sis/ pus içerisinde bırakmışsınız; bu neyin büyümesi?
Milyarlarca döviz ödenerek alınan “girdilerle” yapılan “üretimi”, ucuza satarak elde edilen gelirden söz ediliyor olmalı!
Toprağında üretilen narenciye, buğday, mısır, bakliyat katma değer oluşturdu da mı sağlandı “büyüme”, yoksa toprağında üretilme olanağı varken dışarıdan sağlanan girdilerle mi ulaşıldı bu noktaya?
Kendinizi kandırmakla kalmayıp, bir de yurttaşın aklıyla oynayın!
***
Şuna gelmek istiyorum:
Bir diş ağrısı nasıl uykuları bozar, dengeleri zorlarsa; bir ülkenin varlık nedeni olan “toplumun” yaşadığı kaygılar/ sıkıntılar da dünyanın o kara parçasını sarsar!
Sokağın can çekişen tutumunu görmemezlik, doyumsuzluğunu aldırmamazlık yarayı daha da genişletir!
Suçlu mu arıyorsunuz?
Bu yurdun varsıllıklarını kim yabancılara peşkeş çektiyse, kim doğasını katlettiyse, kim yerüstünü/ yer altını yabancı anaparadara vermek için çırpındıysa, kim doyuran paylaşımı yaşama geçirmediyse, kim ekmeği küçülttüyse, kim bir avuç patronun sömürmesine göz yumduysa, kim ulusal paraya kıydıysa, kim gençlerin mesleksiz/ işsiz olmasının önünü açtıysa, kim…
Toplumda yaşanan/ yadsınmayan olguların “baş” nedeni bunlar!
Toplumun ağrısız/ sancısın/ kaygısız yeri var mı bilmiyorum; bir “iktidar” yandaşlarının ocak ayından başlayarak “iyileşme” olacağına ilişkin sözleri var!
Şurada kaldı bir ay; yaşayıp göreceğiz!