BİRAZ GÜLÜMSEYEBİLMEK İÇİN…
Cumhurbaşkanlığı sistemi, ardından salgın süreci, sonra yüzyılın yıkımı, şimdi de yaklaşan seçim… Kendi adıma söylemem gerekirse çok gerildim! Adana’nın sokaklarında da aynı gerginliğe tanık oluyorum.
Deprem yaşanalı iki ayı geçmesine karşın yaralar sarılmış değil, iktidarın “enflasyon altında ezdirmedik” dediği emekçiler pazara çıkamaz durumda, soğan acısı vurdu yüzüne, bugün “fıkralı” olsun dedim… Biraz olsun gülümseyebilmek için…
***
Muhalefetin lideri, seçim gezilerinde yurttaşların gösterdiği yoğun ilgiden yorulmuş olarak akşam eve vardığında koltuğuna oturmuş.
“Bugün nasılsın, hoş olmayan bir durum yaşanmadı değil mi” sorusunu üçüncü kez yinelemesine karşın duymayınca eşi sinirlenerek sesini üç ton yükseltip:
“Sana diyorum bey, bugün nasılsın, yaramaz bir durum var mı” deyince kendine gelmiş muhalefetin lideri, yerinden kalkıp eşinin yanına varmış, demiş ki:
“Halkın ilgisinde sorun yok, herkes bir umut olarak bana sarılmış durumda da; ekonominin durumu bildiğin gibi değil, bu durumda verdiğim sözleri gerçekleştirmemiz de olanaksız! Biliyor musun, ilk kez kazanmaktan korkuyorum!”
***
Gözlerini açtığında her şeyin çok güzel olacağını söyleyen Maliye Bakanı Nurettin Nebati, seçim nedeniyle çalışmalar yaparken cadde üzerindeki işyerlerinin sahipleriyle söyleşiyor, iktidarın yaptığı işleri, deprem yardımlarını, salgın sürecinde gerçekleşen desteklemeleri anlatıyor.
Nebati, karşısındaki kalabalığın çoğalması üzerine biraz daha rahatlıyor, izleyicilerden bir karşı koyma olmayınca sözlerinin düzeyini artırarak konuşmasını sürdürüyor:
“Son altı ayda neleri gerçekleştirdik biliyorsunuz… Asgari ücrete görülmemiş zam yaptık! Emeklilerin aylıkları ile birlikte bayram ikramiyelerini de artırdık! Tarımda büyük desteklemeler gerçekleştirdik! Niye? Çünkü çalışanımızı, emeklimizi, çiftçimizi biz düşünüyoruz!”
Arka sıralardan biri “soğanı otuz liradan nasıl yedirdiğinizi, bunu nasıl başardığınızı anlatsana” demiş!
***
Hasan Pulur’un yazdığı bir fıkranın üzerinde biraz oynayarak günümüze uyarladım:
Üç aday adayı, partinin genel merkezinde oturmuş, parti kurmaylarıyla yaptığı görüşmeleri allandıra ballandıra değerlendirirken birincisi, “beni çok sevdiler, bölgemin sorunlarını anlatırken o kadar etkilendiler ki, kesin listedeyim!” demiş.
İkincisi, göğsünü ileri atarak, “kentinde benim gözüm kulağım olursun, dedi” demiş.
Birinci ile ikincinin söylediklerini duyunca üçüncü, “herkes için on-onbeş dakika ayırırken bana bir saatini ayırdı. Ülke sorunlarını konuştuk. Akşam bir lokantada buluştuk. Benden çok şey beklediğini söyledi” demiş.
Birinci ile ikinci aynı anda seslenmiş: “bizim için bir şey söylemedi mi?”