BU DENLİ HIRSI, ŞIMARIKLIĞI ANLAMAK ZOR!
Şunun altını çizelim; sistemlerin asıl amacı insandır.
Tüm çalışmalar “insanın” yaşamını düzenlemek içindir.
Hukuk da, adalet de, ekonomi de, politikada da, sanat ta, teknoloji de, doğa da…
Bunlarda yapılan düzenlemelerle insanın toplumsal yaşamdaki yeri, ödevleri, doyumu, tüm gereksinmeleri ele alınır.
İyi gitmeyen, birlikte yaşamaya engel oluşturan, bölüşüme zarar veren, insanın yaşamını karartan olguların varlığı “istemi” niteler/ tanımlar.
Kalın sayfalı kitaplarda böyle anlatılır!
Buna karşın dünyada, on milyonun üzerinde insanın “açlıktan” yaşamını yitirdiği ileri sürülüyor!
Buna izin veren/ göz yuman o “sistem”!
Bir avuç azınlığın, toplumun büyük bir katmanının üzerinde baskı uygulayarak; daha çoğu egemenliğine geçirmesi/ daha çok anaparayla doymaya çalışması/ daha lüks yaşamın kendine özgü olduğuna inanması uğruna açlık, ekonomik kriz, savaş, salgınlarla karşı karşıyayız!
Doymak bilmeyen “doyumsuzların” hırsı uğruna…
Bu doyumsuzluk içinde “insan”; bir mal (=meta), bir ateşe uzatılan maşa, cephede asker, yaşamda uyur/ gezer, anaparadarın varlığı için dayanak…
Ne yaşanıyorsa yalandır; acılar, uykusuzluklar, bataklığa saplanmak, doyumsuzluk, açlık, gereksinmeler…
Bunlar “insandan” daha çok, “insanı” elinde topaç gibi döndüren “hırslar” içindir!
“İnsan” yaşamını sürdürecek denli kazanamıyormuş, gerektiğince dinlenemiyormuş, ektiğini biçemiyormuş, gereksinmelerini sağlayamıyormuş, kendini yaşadığı dönemin gereklerine göre geliştirmiyormuş, çocuğunu doyuramıyormuş, tenceresini kaynatamıyormuş, yorgunluğunu atamıyormuş…
“Hırs” bürülü olanlar için öyle gereksiz, öyle anlamsız, öyle zaman ayrılmayacak olgular ki bunlar…
Hepsi “deli” saçması, hepsi paranoya, hepsi ipe/ sapa gelmez algılar bunlar…
Sistemlerin, sınırlarla çevrili ülkelerinde “iktidarları” vardır!
“İktidarlar” bir yandan “sistemin” savunucusu olduklarınca, bir yandan da sınırları olan ülkelerinde egemendirler!
“Hükümet” olmakla, “iktidar” olmak arasında geniş makas aralığı vardır!
“Hükümet”, sistemin kurulu koşullarının sürdürülebilirliği ile sınırlıdır; yasalar, kurumlar, yaptırımlar daha önceden belirlenmiştir!
“İktidar”, tüm bunları kendine, kendi çıkarlarına, kendi anlayışına, kendi “insana” bakışına göre “yeniden” düzenler/ uygular!
“iktidar”, her şeyi yapma “gücünü” kendinde görür! Meclisteki çoğunluğuyla “insanların”, “seçmenden” aldığı oyla da meclisteki “gücünün” kendine kazandırdığı yaptırımı her yerde kullanır!
Daha önce “cesaretle” söylenemeyen sözleri söyleyebilir, “insanların” dinsel inançları üzerine söylev verebilir, etnik yapıları diline dolayabilir, “azla doyun” diyebilir, “bölün/ parçalayın/ harcayın” diyebilir, örgütleri susturabilir, ülkenin “en duyarlı” kurumlarını boşaltabilir…
Salt bu mu?
“İktidara” yakın duranlar; “iktidarı” ululaştırabilir, eksikliklerini kıranlaştırabilir…
Yaşananı yadsıyabilir!
Bu denli “insan”, bu denli “iktidar”, bu denli “sistem” sözünü neden ettim ki?
Yaşananlardan!
Yirmi yıldır, bu ülkenin yurttaşının “oyuyla” gücü elinde tutan “iktidar”; kafasını kuma gömmüş, aradan geçen bunca yıla karşın “söz” vermeyi sürdürüyorsa eğer, bu uygulamada/ bu anlayışta/ bu insana bakışta sorun olduğu açık!
Söylediklerinin çoğuna kendilerinin de inandıklarını sanmıyorum!
Yaşananlar için, her dönem açıklayacakları gerekçeler buluyorlar kendilerince…
Bu gün için de, dört/ bir ağızdan corona virüsü dillendiriyorlar, yaşanan çıkmazlar için…
Bu corona virüs yalnız bizde mi var, bizdekinin iki/ üç katı yaşamın son bulduğu ülkelerin paraları karşısında neden değer yitiriyoruz, açıklayamıyorlar!
Yeri geldiğinde varsıllıklarımız ard arda sıralanıyor, bu yurdu sevenler kendini gösteriyor, toprağımız/ suyumuz/ üreticimiz deniyor da; neden gerilerde duruyoruz, açlık/ işsizlik kuyrukları çoğalıyor?
Üreticimiz toprağını kurdan dolayı ekmekte zorlanıyor, tüketici raflara uzanmakta zorlanıyor…
Bu çalışkan/ bu verimli toprakları olan; bu güçlü ülkenin para değeri “neden” bu denli düşük, yurttaş neden alım zorluğu çekiyor, bu beceriksizlik kimin sorumluluğunda?
Ses yok!
Biliyor musunuz?
“İnsanın” evindeki buzdolabı, bindiği araç, kullandığı telefon “dert” oldu “iktidara”!
Sanıyorum bu gidişle artık evlerde buzdolabını dolduracak, araca yakıt koyacak, telefona kontür yükleyecek “gücü” de kalmayacak yurttaşın!
Kimseye şaka gibi gelmesin! Daha şimdiden yeni yıl için “asgari ücrete, emekli maaşına” nasıl daha “az” zam yapılabilir onun formülünü arıyor “iktidar”, Tüik ile birlikte!
Yine yeni yılda, hangi “cezaların” artırılmasıyla yapılacak “zammın” iki/ üç katı gelir elde edilir, “onun” hesabı yapılıyor!
Bir “iktidar” sözcüsü de çıkmış, sıkılmadan “ zammı biz verdik” diyebiliyor!
Bir diğeri “bize oy verdiğinizde sevap kazanırsınız” diyor!
İşten “ben”, bu hırsı, bu şımarıklığı, sistemin bu denli “insansızlığını” anlayamıyorum!