BU GÜN “İZİNDEYİZ, UNUTMADIK”…
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan ayrılalı 83 yıl olmuş…
Bugün sabahtan akşama dek “izindeyiz atam/ seni unutmadık atam/ kurduğun cumhuriyetin izindeyiz atam” sözlerini duyacağız!
Onlar konuşurken, avazları çıktığınca bu “sözleri” yinelerken ağızlarının içine bakacağız…
Kim daha iyi bağırıyor, kim daha “hırslı”, kim da sözleri yaşararak söylüyor soruları da kafamızda “sözde” yanıt bulacak!
Ne güzel değil mi?
Kurduğu, oluşturmaya çalıştığı sistemin altını/ üstüne getirin, yurttaş bilincinin yok olması için çaba harcayın, ülkeyi şeyhlerin/ tarikatların eline vermek için çırpının, “demokrasi” diye anti-demokratik uygulamaları işleme koyun, ülke topraklarını yabancı postalları girmesine izin verin, inançları/ etnik yapıları sistemin iç/ işlerine karıştırın, her fırsatta yurttaşı “tehdit” edin, düşündükleriyle suçlayın, yurttaşın “seçme/ seçilme” haklarını gasp edin…
On Kasım sabahında, günün gecesine dek “izindeyiz, unutmadık” yalanı atın!
Yurttaşın oyuyla “seçilmişler” söz konusu olunca herkes bir adım geriye çekiliyor!
Nedenini bilen var mı; bildiğimi sansam da, anlamayanlardanım!
Seksen darbesiyle getirilen, anayasada yer alan “siyasi partiler yasası” yurttaşın varlığından o denli korkmuş, o denli üzerine baskı kurmayı istemiş ki…
Sistemin tanımlamasını “halkın kendini yönetecekleri özgür istencine göre belirlemesi” diye açıklamasına karşın, uygulamada “tek adam” rejimine uygun gerçekleşmesine izin verildi!
Şimdi her parti, bir diğerini “tek adamlık” ile suçluyor! “Tek adam” olmayan var mı? “Şeriatçıyım” diyen de, “demokratım” diyen de, “muhafazakarım” diyen de, “milliyetçiyim” diyen de…
Parti içinde oluşan “lider sultası”, milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi adayı olacakları/ sıralamayı “kendi doğrultularında” belirlediklerini yadsıyan olmaz kanımca…
Oniki Eylül’ün “siyasi partiler yasası” değiştirilemez mi? Şu an mecliste bulunanlara sorulsa, kanımca, değiştirilmesini istemeyen olmayacaktır! Özellikle siyasi partilerin “liderle” yanında yer alanların katmanın “gücü” yerle/ bir olacağı için “hiç biri” buna gönülden istekli olmaz! Olursa, kazançlı olanın yurttaş olacağını bilirler; bu da kendi çıkarlarıyla uyuşmaz!
En kolayı “izindeyiz, unutmadık” demek!
Bugün, birçoğu işlevini yitirmiş bile olsa, Atatürk’ün kurduğu kurumlar ayakta!
Ulu önder Türk diline, bilime, laikliğe, dinsel inançlara, eğitime ne denli önem verdiğini bilmeyen yok!
Örneğin Türkçenin, yabancı dillerin “dil yapımıza” uymayan eklerinden/ sözcüklerinden arınmasını isterdi. Yurttaşın konuştuğu dili anlaması, konuştuğu dilde sanat/ bilim yapması daha verimli sonuçlar verecekti. Başta “iktidar”, dili “osmanlıcalaştırmak” için ekinden gelen ne varsa, “muhalefette” onun arkasından ayak uyduruyor! Gerçekten, bazen takıntım olur “istikşafi” gibi sözcükler… Neden böylesine ağır, böylesine sallantılı sözcüklerin dillere pelesenk olur, anlatılmak/ yapılmak istenen nedir/ daha açık, anlaşılır biçimde söylenmesi neden istenmez, bu “saray dili” özentiliğinin amacı nedir?
Örneğin diyanet… Atatürk’ün bu kurumu oluşturmasındaki amaçların “en” belirgin olanı, yurttaşın “doğru din bilgileri” edinmesi içindir! Öyle yaşadığı süreçten kopuk, aklı zevkinin başında, “iktidarın” dümen suyuna göre ayarlanmış, toplumun çöküşüne neden olacak yalanların peşinde koşan, dahası Ata’yı ağzına almamak için direnen/ karşıt yapılı işleve bürünük görülüyor olması, üstelik bu olguya destek olunmasının açıklanacak yeri olmamalı…
Örneğin eğitim… Bugün geldiği nokta acınacak durumda! İçeriğinden, “müfredatına”/ söz söyleme hakkı olana değin tam bir curcuna! Eğitim ulusal olacaktı, öğretimde birlik sağlanacaktı, bilimsellikten ödün verilmeyecekti, yaygınlaştırılacaktı… Bunun aynısını, Özel döneminde gelen Japon pedegogolar araştırmaları sonrasında dile getirmiş “öğrencilerde ulusal bilinç oluşturulamamış” demişti!
Hangi bir atanın, “nasıl bir” izindeyiz; sormayalım mı?
“Gençliğe hitabe” şu sözlerle biter:
“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu durum ve gidişat içinde bile, görevin; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Gerek duyduğun güç, damarındaki asil kanda vardır!”
Ulu önderin “Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmak” görevini verdiği gençlik için ne yapıldı; önü mü açıldı, geleceğine ışık mı tutuldu, “görevi” gerçekleştirmesi için olanaklar mı sunuldu, bilim yapması mı sağlandı, bu yurdun sınırları içinde kalması için koşullar mı iyileştirildi…
Şu an bana sorsalar “İzindeyiz/ unutmadık” diyenlerin; Atatürk’ün Söylev’ni (Nutuk) yeniden (okudularsa) okumalarını, “verdikleri sözün” neresinde yer aldıklarını bilmelerini istedim.
Ulu önderi sağlıyla anıyorum…