Tarih: 24.11.2021 21:49

BÜYÜYEN YOKSUNLUĞU GÖREMİYORSANIZ SUSUN!

Facebook Twitter Linked-in


Sistemin “faiz politikasından” beslenenler bile, “faiz baş belasından” kurtulmak gerektiğini söylüyor!
Emeği sömüren de, insanları açlığa iteleyen de, gençliği işsizliğe sürükleyen de, küçük esnafın belirsizlik içinde kıvranmasını isten de…
Söylemesi o denli kolay ki:
“Faiz belasından kurtulmamız gerek!”
Kapitalizmin, doymazlığı ile var olup/ şatafatlı yaşamın içinde yer alıp/ boyalı ışıklarla süslü salonlarda gün geçirip bunlar söylenince, gülmesi tutuyor insanın!
“Faiz”, bir işletmeye/ bir kuruma/ bir bireye/ bir ülkeye nasıl “bela” oluyordu, bunu bilmemiz gerekmiyor mu önce; ne olmuş, neler yapılmış, nasıl davranılmış, nelere göz yumulmuş da “faizle” karlı karşıyaydık…
Eksiğimiz neydi, neden emek sömürüsü son bulmuyordu, neden temel gereksinimlere ulaşmak zordu, neden dar gelirli geniş katman her gün biraz daha “alım gücünü” yitirirken, toplumun sayısı bir avucu geçmeyen “kaynak katmanı” yaşananlarla büyüyordu?
Bunu görebilmemiz gerek?










“Faiz”, toplumun temel gereksinmelerinin birçoğunun dışa bağımlı olması ile ilişkilidir!
Yurttaşların tüketimi dışalım yoluyla sağlanan ürünlerle yerine getiriliyorsa, içeride dışsatımı yapılacak ürünlerden elde edilen gelir dışalımı karşılamıyorsa,, gereksinmelere ulaşabilmek için “ek bir” ödeme zorunluluğu doğuyorsa; bu fark için ödenen bedel “faiz”dir!
Eğer “yerli girdilerle” üretim yapıyor, dünyada aranan isimler arasında yer alıyor, bu üretilenleri dışarıya satıyorsanız aradaki “farkı” kapanmak zorun oluşturmayabilir!
Ancak döviz ödenen “dış girdilerle” üretiyor, üretilenleri dışarıya dövizle satıyor, aradaki “farkı” kazanç çizelgenize yazmayı ilke edinmişseniz; “fark” her yıl biraz daha büyüyeceği gibi, “farka” karşı ödenen “bedel/ faiz” ülke içerisinde sistemin “vaz geçilmezi” olacaktır!










Bu ülkenin toprakları üzerine çok söz edildi, haklı olarak…
Toprakların verimi, suyu, havası, emeği…
Yeryüzünde, böyle bir kara parçasını yurt edinmiş olup da, birçok temel gereksinmeyi buğdayı/ nohuttu/ fasulyeyi/ eti dışarıdan alan, dünyada belki de hiç rastlanmayacak bir olgudur!
Bu topraklarda tarım yapılmasının önüne engeller koyarak “faizden” nasıl kurutulmak olası ki?
Tamam, teknolojik ürünleri yapmayı beceremiyoruz, eğitimde bilimsel çalışmalara olanak sağlayamıyoruz, ilaç sanayisinde boy gösteremiyoruz, uzak araştırmaları yapamıyoruz, yapay zekada bot süremiyoruz…
İnsan, bunlar olmadan da yaşayabilir, ancak verimli toprakları olmadan/ topraklarında üretmeden/ verimli topraklarında yoksa dışarıdan sağlamadan yaşaması olanaksız!
Bu yurdun topraklarının varsıllığını anlamaya çalışalım…
“Faiz”, bunları anlamayışın sonucu…










Buğday, pancar, mısır neden dışarıdan alınıyor, “neden” üreticiler kurdan etkilenen girdilerle boğuluyor, “neden” toprağını ekemez duruma geliyor…
Bir yıl arayla yapılan buğday hasadının “alım” fiyatlarıyla, buğdayın öğütülmesiyle elde edilen unun son iki ayda nereden/ nereye geldiğini düşündünüz mü hiç?
Sorduğum “biri”, hasat zamanı dışalımla gelen buğday dolarla alındığı için, yaşanan kur artışıyla “un fiyatları” günümüzdeki noktaya gelmiş!
“Un fiyatları” son iki ayda iki katın üzerinde zamlandığı için de, ekmekteki artış kaçınılmaz olmuş!
Biz “faizi” konuşuyorduk değil mi?
Buğdayın yanına pancarı da ekleyin, mısırı da ekleyin, ayçiçeğini de ekleyin…
“İnatla” satılan Şeker Fabrikaları’nın ardından pancar üreticisine “kota” uygulanınca, bugün “şekerin” esnaf için sağlanması da/ tüketici için tüketilmesi de sorun!
“Faiz belasından” kurtulmak için söylemlerini sıralayanların, bu ülkenin değerlerine nasıl önem verdiklerini, ne yaptıklarını, yurt içinde üretilebilecek ürünleri neden dışarıdan sağladıklarını, fabrikaların kapanması için neden yırtındıklarını, üreticiyi neden bir başına bıraktıklarını, üretim aletlerine/ makinelerine neden el konulmasını engellemediklerini sormak gerek!










Bu kur artışı, bu “faiz” politikası ile beslenenlerin, “büyümelerine” son verecek bir yapılaşmayı benimsemesi olası mı?
Bakın, kamu bankaları, resmi enflasyon yüzde yirmi olmasına karşın/ yüzde onbeşle kredi musluklarını açtı, üstelik işadamlarına da “neden kredi almıyorsunuz, koşun” çağrısı da yapıldı!
Üç tane genç “iş” bulabilsin diye değil elbette bunlar; kurun yükselmesi için dolara koşsun, dolar alsın, dolar kuru yükselsin, “faiz belası” alım gücünü zorlaştırsın diyedir!
Birkaç gün önce “dolar 11 lirayı gördü” haberiyle karşılaştığımızda başı dönmüştü piyasanın…
Biraz önce, “dolar 12 lirayı aştı” spotunu gördüm!
Yaşatılanlara “bela, hayın, -cak, -cek” demeyi bırakmanın zamanı değil mi şimdi; bir şeyler yapın!
Büyüyen yoksunluğu göremiyorsanız da susun!





Orjinal Habere Git
— HABER SONU —