Ceyhun ÖZGÖNÜL yazdı/ MERAL
YAŞAM 17.02.2025 23:39:00 0

Ceyhun ÖZGÖNÜL yazdı/ MERAL'i, NEDEN KAYBETTİK?

Sonuç olarak, “yanlış”, hele hele insan canına mal olacak bir yanlış “bizdendir”, “meslektaştır”, “hatadır” diye savunulamaz, savuşturulamaz, sorgusuz kalamaz.

Bir zamanlar Çukurova Üniversitesinin en ünlü beyin cerrahı olan, rahmetle andığım Prof. Dr. Aşkın Karadayı’nın, meslektaşlarının yanlışlarına –hatalarına değil- ayna tutarak özeleştiri yaptığı “Tıp Söylencesi” adlı bir öykü kitabı vardır. Bu kitaptaki “Uterus miyomunun kol ve bacakları” başlıklı öyküde; bir aşiret reisinin gelini bir türlü doğuramamaktır ve periyodik olarak Doğu illerinden gelerek, ünlü bir kadın doğum uzmanı “hoca”nın gözetiminde, bebek sahibi olmanın yollarını aramaktadır. Tabi, kendilerine her defasında ciddi bir muayene ücretiyle birlikte yüklü tahlil, tedavi vb giderleri fatura edilmektedir. Ancak yıllar geçmekte ve gelin bir türlü gebe kalamamaktadır. Oysa kadını çocuk sahibi yapmak uğruna “hoca” ne yöntemlere başvurmamıştır ki? “Ünlü hocamız” sonuçta, kadının rahminde, çocuk sahibi olmasını engelleyen büyükçe bir ur olduğu ve bunun alınması gerektiğini belirtir. Dönem, şimdiki ileri görüntüleme sistemlerinin de olmadığı bir dönemdir. Sonuçta, uterus miyomu “rahimdeki ur” alınır ve patalojiye yollanır. Bir süre sonra gelen patoloji sonucu ise çok trajik cümleler içermektedir: 

“Uterus miyomunda insan kafatasına benzeyen görüntü ile birlikte kol ve bacaklara benzeyen uzantıların tespit edildiği!..”

1997’li yıllardı, hatırlıyorum, Aşkın hoca, hekim meslektaşlarının tıp etiğine ve insan onuruna aykırı davranışlarını öyküleştirdiği bu kitabı yayınladığında tıp camiasının önemli bir bölümünün lincine uğramıştı. “Ne olursa olsun ”da birleşen “meslektaş dayanışması” Hipokrat yeminine de de tıp etiğine de galip gelmişti…

Rahmetli, gerçekleri dile getirdiği için “istenmeyen adam” ilan edilmişti…

Elbette ki Aşkın hoca, bu öykü kitabında genelmeme yapmayıp, her meslek dalında olduğu gibi tıp alanında da, gemisini yürütmek uğruna hiçbir insani ve vicdanı duygu taşımayan sorumsuzluğu teşhir ediyordu. 

Ancak, bu bile “katlanılası” bulunmuyordu…

Şimdi burada elbette ki, her gün kapılarını aşındırdığımız aile hekimlerimizden tutun da, bir salatalığı bile elini kesmeden doğramayı beceremeyen adamın zar gibi organ çeperlerine, incecik damarlarına zarar vermeden, en hassas operasyonları, nakilleri gerçekleştirip, onu, Azrailin elinden alıp, yaşamla buluşturan hekimlerimize saygı ve şükranlarımızı ifade etmekten geri kalmayız.

Fakat bu, “doktorlar hata yapmaz”, ya da “hekimler hatalardan azadedir” anlamına da gelemez. Gelmemeli de.

Kırk yıllık gazeteciyim.

Yüzlerce sağlık haberi yaptım. Belki binlercesi de elimden geçti. 

O kadar çok doktor hatası vakasıyla karşılaştım ki, sıralamaya kalksam “Karında makas, bistüri, gazlı bez, eldiven” unutulması gibi haberler, hatta hastanın böbrekleri yerine başka organlarının alınması gibi vakalar bile “vaka-ı adiye” (sıradan, adi vaka)sayılır. 

Sayısız, mağdur ellerinde savcılık şikayeti dilekçesiyle, haber yapılım diye bize gelmiştir. 

Peki, bu kadar şikayet sonucu kaç doktorun ceza aldığını hatırlıyorum:

“Hiç!..”

Eğer ortada büyük çaplı ve organize bir yolsuzluk ya da İstanbul’daki “Bebek cinayetleri” gibi marjinal olaylar yoksa, insan yaşamına mal olmuş bir doktor hatası yüzünden bile bir hekimin, “kınama vb.”nin dışında ciddi bir ceza aldığını pek hatırlamıyorum. 

Ülkemizde ne yazık ki, hekim hataları söz konusu olduğunda, “Meslektaş dayanışması”, “Ne olursa olsun!” düsturuyla devreye girmekte, bilirkişilerde, raporlarda, heyetlerde, kurullarda, odalarda, hasta ve hasta yakınlarına büyük acılar yaşatan sonuçlar; genellikle “komplikasyonlarla”, çok çok “gayri iradi –istem dışı- hatalarla” ifade edilmektedir.

Biz gazeteciler olarak, bazen kimsenin canıma, malına zarar bile getirmeyen, üstelik de doğru haberlerimiz nedeniyle “kişilik haklarım zarar gördü” denilerek tekzip yemekten, ağır tazminat davalarının muhatabı olmaktan kurtulamıyoruz. Sırf siyasi eleştirileri ya da düşünceleri nedeniyle cezaevine giren meslektaşlarımızı saymıyorum bile…

Sonuç olarak, “yanlış”, hele hele insan canına mal olacak bir yanlış “bizdendir”, “meslektaştır”, “hatadır” diye savunulamaz, savuşturulamaz, sorgusuz kalamaz.

Gazeteci ve Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü Özel Kalem Müdürü arkadaşımız Meral Delen’i, genç yaşında iki çocuğu ve eşinden ayırıp, kara toprağa götüren sebepler, bir bir, hiçbir kayırma olmaksızın derhal açıklanmalıdır.

Sorumlular adli/idari makamlara hesap vermelidir.

Gazeteciler bunun takibini yapmalı ve buna benzer sağlık skandalları konusunda mağdurların seslerini yeterince duyurabilmelidir.

Elbette ki bu tip duyarsızlıkların altında şimdiye kadar bu tür örneklere karşı etkili bir kamuoyu baskısının olmayışının da rolü büyüktür. 

Eğer, şimdiye kadar bizler (hepimiz) bu tür sağlık skandalları konusunda daha etkili, daha sahiplenici olabilsek belki de Meral bugün ölmeyecekti, nice Meral’ler sağ olacaktı.

Tabi ki aynı duyarlılığı keşke sağlık camiası da empati yaparak gösterebilseydi! 

Bakın bu yazının altındaki 5 yıl önce yazdığım bir yazıda, Meral Delen’in başına gelenler gibi, bir genç kızımızın başına gelenleri konu etmişim. O kızımız da iddialara göre doktor hatası nedeniyle yaşamını yitirmiş. 

Peki sonuç ne olmuş?

Hiç!...

Tarih tekerrür etmiş. 

Emin olun, eğer biz gazeteciyiz, hekimiz, avukatız demeden “Önce insanım” demediğimiz sürece böyle de devam edecek!..

Yazı uzun oldu. Çünkü acımız da derin.

Meral kardeşimize rahmet, ailesine sabır diliyorum. 

ÖNERİ: Çukurova Gazeteciler Cemiyeti, Meral Delen anısına her yıl bir “Meral Delen Sağlık Haberleri Yarışması” açabilir. Böylece insan yaşamı için çok önemli olan sağlık sektöründeki olumlu/olumsuz gelişmeler daha dikkat çekici kılınabilir. 

 


Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor

YAZARLAR

10.3° / 0.9°