ÇİFÇİLER NEDEN 'HAYIR' DEMELİ?
ÇİFÇİLER NEDEN 'HAYIR' DEMELİ?
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir, tarım politikalarında 1980 sonrasında başlayan serbestleşme sürecinin 2000’li yıllarda en üst seviyeye çıktığını söyledi.
Tarım politikaları piyasa sistemi daha güçlendirmek için serbestleştirildikçe, çiftçiler ürün-girdi piyasalarını kontrol edenlere karşı daha da yalnızlaştığını belirten Karademir, “Sistemin tahakkümü altında yabancılaşma devam ettikçe, çiftçiler sisteme uygun tarımsal üretim yapmakta, bunun sonucunda da ürün girdi pariteleri düşmekte. Yani ürettiği 1 kg ürün ile daha az miktarda, tohum, gübre, ilaç, mazot alabilmekte. Tarıma devam edebilmek için de finansman ihtiyacını borçlanmaya giderek bir diğer ifadeyle tarım kredisi kullanarak sağlamakta. Bu durum çiftçinin yarattığı değerin ürün ve girdi piyasasını kontrol edenler ile bankalar olmak üzere 3 yönlü sömürüldüğünü göstermekte'
ÇİFTÇİ BORÇLANIYOR
Çiftçinin 2004 yılında yaklaşık 5 milyon TL tarımsal kredi kullanırken bu rakamın 2016 yılında yaklaşık 71 milyon TL’ye çıktığına dikkat çeken Karademir, “Çiftçi özellikle 2000’li yıllarda tarımda tutunabilmek için tarımsal kredilere sarılmış durumda. Bu gerçek kullandırılan kredilerin yapısı incelendiğinde ortaya çıkıyor. 2016 yılında kullandırılan tarımsal kredilerin yaklaşık yüzde 50’si kısa vadeli, yüzde 50’si orta ve uzun vadeli krediler. Tohumluk, kimyevi gübre, bitkisel ve hayvansal üretimde ilaç kullanımı, akaryakıt vb. ihtiyaçlar için kullanılan kısa vadeli kredilerin, vadeleri en çok 1 yıl olduğu ve sermaye birikimine doğrudan katkısı olmuyor. Dolayısıyla çiftçilerin tarımsal üretimi devam ettirmesi borçlanmasına bağlı, bu da önemli risk ve tehlikeler barındırıyor.'
2 MİLYON KİŞİ TARIMDAN KOPTU
Yoksullaşan çiftçinin tarımı bıraktığını, arazisini satarak kırsalı terk ettiğini söyleyen Karademir, “Satın alınan arazi genellikle tarım dışına çıkmakta ve tarım arazileri daralmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon hektar yani neredeyse Trakya bölgesi kadar tarım arazisi yok olmuş ve tarımda istihdam edilen yaklaşık 2 milyon kişi tarımdan kopmuş. Türkiye gelişmesi ve kalkınması açısından değerlendirildiğinde tarımdan bu kopuş sanayi toplumuna geçişle sonuçlanmadığını ve kalkınmanın ekonomik büyümeye ek olarak köklü yapısal değişmelerle gerçekleşeceğini hatırlatmak gerekir”
GSYH İÇİNDE TARIMIN PAYI AZALIYOR
Türkiye’de tarımdan kopuşun kalkınma açısından pek bir karşılığının olmadığını ifade eden Karademir konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Türkiye sanayisi özellikle AKP’li yıllarda yerinde saydı. Bu durum Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki sektör paylarında daha net görülüyor. Tarımın GSYH içindeki payı 1923 yılında yüzde 40 iken, Türkiye’de izlenen kapitalist gelişme modeli ve AKP’nin hırslı piyasa politikaları ile 2015 yılında ise yaklaşık yüzde 7 oldu. 2016 Türkiye büyüme verileri incelendiğinde ülkemiz yüzde 2,9 büyümüştür. Sanayinin katma değer payı yüzde 4,5, inşaatın yüzde 7,2 artarken, tarımda yüzde 4,1 oranında azalma olmuştur. Özellikle AKP’li yıllarda tarım ve sanayi birlikte kaybederken kapitalizmin tüketim kültürüne dayalı hizmet sektörü ön plana çıktı. Hizmet sektörü açısından da tarım arazileri ise önemli bir rant aracı olarak görüldü.
Tarımdaki tüm bu gelişmeler dış ticarete de yansımış durumda 2002-2016 yılları arasında ihracat yüzde 208 artarken, ithalat yüzde 335 artarak tarım ve hayvancılıkta net ithalatçı durumuna gelen Türkiye tarım ve hayvancılık dış ticaretinde açık vermektedir. Bu kötü gidişe 16 Nisan’da HAYIR diyerek dur demeliyiz!'