DAR GELİRLİLER DIŞINDA GEÇİM DERDİ OLAN YOK(MUŞ)!
Şu soruyu sıkça sorduğumu anımsıyorum:
“Neden emekçinin beklentileri her geçen gün düşüyor da, patronun/ yüklenicinin/ “iktidara” sırtını dayamışların kazançları üçe/ beşe katlanıyor?”
“Yok” denilseydi, “yanılıyorsun, dar gelirlinin/ emekçinin sıkıntılar nasılsa, patronların da benzer zorlukları var” denilseydi!
“Bakın, dar gelirlinin sıkıntılarını aşabilmeleri için toplumun her katmanından özveride bulunmasını sağlıyoruz, aynı gemide/ benzer koşullardayız” denilseydi!
“Dar gelirli yurttaşın yaşadıkları zorlukları dün gördük/ önlemler aldık, bugün de/ yarın da bunu sürdüreceğiz, kimsenin yokluk/ yoksulluk içerisinde yaşamasını istemiyoruz” denilseydi!
Denilmedi! Denilmediği gibi; alay edercesine, “tüm yükü dar gelirli çeksin” dercesine, “bize patron olmayanın gereği yok” dercesine…
Gülen’in yanındaki “gülen gözlerle” sonunda açıkladılar!
***
Kendime çimdik atıyorum acı da duyuyorum! Yetmiyor, yanımdakine aynı şiddette “aynı çimdiği” attığımda çığlık atıyor; demek ki yaşıyorum, demek ki düşünüyorum, öyleyse varım!
Her ay ayrı bir tarih verip, bir önceki verdiği tarihi beleğinden “resetleyen” Maliye Bakanı Nurettin Nebati şunları söylüyor:
“Enflasyonu düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama o zaman üretim bundan olumsuz etkilenirdi. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık. O zaman üretim dururdu. Kur korumalı TL’ye geçerek bir yandan doları frenledik. Diğer yandan üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor. Büyümeyi tercih ettiğimiz için büyüme rakamları iyi geliyor, büyüme istihdama da olumlu olarak yansıyor. Ama biz dar gelirli vatandaşlarımıza yönelik gelirlerini arttırıcı düzenlemeler yapıyoruz. Böylece onları enflasyonun karşısında korumaya çalışıyoruz.”
***
Bu ülkenin ekonomisini elinde tutan, yurttaştan toplanan vergilerle ücretini alan bir bakanın “bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar” demesi “muhalefet” seçmeninde değil, “iktidara” yakın olanlarda neler düşündürüyor, diyeceğim ama; haftanın birkaç günü ekranlara çıkan, bir yandaş gazetenin köşesine abanmış bir isim konuyu köşesine taşıdı, şunları yazdı:
“Ücretliler ve dar gelirliler dışındakilerin geçim derdinin olmadığını söylesek yalan olmaz!”
Aylardır yazdıklarımız, “yanlış yapıyorsunuz” dediklerimiz, “ülkeyi yoklukla sınamayın” diyerek uyardıklarımız bunlar değil miydi?
Demek ki insanların ekmek kuyruklarında saatlerce beklemesini de, on kişilik bir iş için yüzlerce gencin akın akın başvuruya koşması da, çocuklara şeker alınamaması da, pazarda/ sokakta yükselen “açız, doymuyoruz, yaşamıyoruz” çığlıklarının yükselmesi de planlı; her şey istenen gibi…
***
“Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar” denirken, “iktidarın” başarısızlık/ beceriksizlik/ bilgisizlik sacayaklarıyla oluşturduğu “sistem” dediğini “aman” kimse yadsımaya kalkışmasın!
Sistem de, “iktidar” da “kar” edeni seviyor; dar gelirliyi değil!
Bu söz bile birçok yandaşın köşesine düşecek, “bakan aslında öyle demek istemedi”, ya da “bakanın orada demek istediği”, ya da “bakan o sözü” kullanırken diye başlayan, içeresinde sayılamayacak denli “biat”, sayılamayacak denli fosseptik kirlilik taşıyan “destekler” oluşacak!
Okuyanlar anlamayacak denli “cahiller” ya; açıklaması yapılacak!
Ne demeliyim ki; dar gelirlere, emekçilere yaşattıkları gibi yaşasınlar, çektikleri gibi çeksinler!
Onlardan biri, geç kalmamış, adını o listenin başına koydurmak için “ücretliler ve dar gelirliler dışındakilerin geçim derdinin olmadığını söylesek yalan olmaz” demişti bile.
Seksen milyonun aklını zorlarcasına…
***
Kanımca asıl sorun, insanları yokluğa/ yoksulluğa sürükleyenlerin bunu açıkça söyleme pişkinlikleri ile birlikte, yokluğu/ yoksulluğu yaşayanların da “bunları” korumaya çalışmalarıdır!
Belediye ekmek büfesi önünden geçerken aldığım bir görsele destek olanlar oldu; sessiz kalışın sonucu olarak “bunların” yaşandığını söylerken, sırada olan bir başkası da “burada seni zorla tutan yok, istemiyorsan çık git, hükümet mi yapıyor bunları, Rusya’daki savaş yüzünden bunlar, bir de muhalefet yüzünden” dedi.
Hani “eğitimin”, hani “konuşulan dili anlamanın”, hani “bilmenin” önemi sıkça karşımıza çıkar ya; “iktidarın” eğitimi, dili anlamayı, bilmeyi neden toplumdan uzaklaştırdığı gün gibi açık…
Bu “dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar” sözünü benimsemem olası değil; eğer ülkede insanların yüzleri gülmüyorsa, birbirini saracak kolları kelepçelenmişse, doymamışsa…
Tüten fabrika bacalarınızın, doğayı katleden sanayinizin, çevreyi bozan betondan yapılarınızın ne önemi olmalı ki yüzde seksen için?
Hem bu sözü, hem de yaklaşan seçimi unutmayın!