DEMİRSPOR’A BAŞARILAR…
DEMİRSPOR’A BAŞARILAR…
26 yıl sonra, Adana Demirspor yeniden Süper Lig’de.
Bir çeyrek yüzyılı aşkın zaman…
Adana Demirspor işçinin, emekçinin, emeğin takımı olarak anılır. Demiryolu işçilerinin alın teri olarak bilinir.
İzmir’den gelen her gol sesi, Demirspor’un şampiyonluk savaşında verdiği çabayı/ inancı gösteriyordu!
Tüm yurtta olduğu gibi, Adanalı da evlerinde, kapanma kurallarına elinden geldiğince uyum sağlarken;
İzmir’den gol sesi geliyor; Adanalıyı durdurana aşk olsun! İrili/ ufaklı evlerden, apartmanlardan sesler yükseliyor.
Herkes bu sevince o denli gerek duyuyor ki; içinden geldiğince bağırmaya, içinde çoğalan her ne birikintisi varsa dışarı çıkarmaya…
İkinci golle şampiyonluğun kertiği bir tutam derinleşiyor! Üstelik maçın daha kaçıncı dakikası ki? Taraftarın, televizyon karşısında gözleri irileşiyor! Yanlışlıkla elindeki tabağı fırlatanları anımsadım, biliyor musunuz? Sevinç çığlıklarının arasında, kırk parçaya bölünmüş seramik parçacıklarının üzerine basarak geçtiği anı anımsadım!
Demirspor oyuncularını hiç bu denli inanmış, hiç bu denli kazanma isteğiyle dopdolu gören oldu mu bilmiyorum; eğer maç yitirilmişse “başka” bir sorun olduğunu düşünürüm! Top ayakta biçimleniyor, top halay çekiyor, davul/ zurna eşliğinde koron tepiyor sanki…
Yeni bir gol sesi…
Karşı apartmanların arasından yükselen havai fişeğin gökyüzünde oluşturduğu dansı görmeye değer. “Kapanma” nedeniyle herkes evde, maçın başında diyeceğim ama, öyle değil! Sokaklardan korna sesleri geliyor. Sevinçler sokağa taşmış, ancak öyle abartacak/ öyle “ağzına dek dolu” denecek biçimde değil!
Taraftar ne yaptığını biliyor, Adanalı ne yaptığını biliyor, yirmialtı yıl sonra Adana Demirspor’un Süper Lig’e çıkışını kutuluyor; çok mu?
Bu sevinç öyle parti kongreleri, öyle anlaşma yemekleri, öyle “yapılmasa da olur” denecek biçimde değil!
Maç bugündü, utku bugün, sevinçte bugün olmalıydı…
Başarılar Demirspor…
BÜFELERDEKİ EKMEK NEDEN SOLGUN?
Zamanınız olursa, Belediye Ekmek Büfelerinde satılan ekmekleri bir kez görmenizi isterim.
Kuyrukta bekleyenlerle, ekmek büfesi çalışanı arasında geçen tartışmaların ne anlama geldiğini düşüneceksiniz!
Ekmek büfelerinde sıra beklemek, öyle fırın sırasına benzemez! Fırından istekte bulunabilirsiniz, “tam kızarsın” diyebilirsiniz, “susamlı olsun” isteyebilirsiniz, “göçmen, kabartma, pide” çeşitlerinden birini söyleyebilirsiniz. Üstelik, ocaktan çıkanlardan hangisini istediğiniz de gösterebilirsiniz…
Ekmek büfelerinde bu olanağınız olmadığı gibi, satıcının verdiğini almak, istediğini vermek zorundasınız!
Buradaki tüketicileri genelde dar gelirli/ bir ekmeğin hesabını yapan/ katık olmasa da ekmekle doyan emekçilerdir.
Günün belirli saatlerinde sıralar uzar/ gider! Arada bir satıcıya “neden gecikti” demek istese de, satıcının “bilmeyen” yüzü karşısında beton gibi durur! Herkes gibi bekler, önündekini/ arkasındakini iyi izler, ekmek yüklü kamyon gelene dek/ özellikle yağışlı günlerde sırılsıklam olma pahasına bekler…
Buraya dek olanlarda anlaşılmayan bir şey olmadığı gibi, büfe önünde bekleyenlerin de alışık/ bilinen bir durumu!
Asıl bundan sonrası önemli…
Ekmek yüklü kamyondan kasalarla inen ekmeklerin orantısızlığı/ özensizliği sırada bekleyenlerin asıl kaygısı…
Fırından alınan ekmeklerin bir “kabarma” biçimi, bir “kızarma” şekli vardır; ekmek büfelerine gelen ekmeklerde bunu aramayın!
Çokbilmişlerin “ekmeği beğenmiyor” dediğini duyuyorum da; şeklini/ pişmesini/ özensizliğini beğenmiyorum, sırada bekleyen, alıp-giden dar gelirli de beğenmiyor; belediye yetkilileri görse onların da aynı kanıda olacağını düşünüyorum!
Ekmeklerin yüzleri soluk, bir yanı pişkin/ bir yanı ateş görmemiş gibi hamursu…
Şekil/ biçim olarak da, sanki Kemal Sunal’ın bir film sahnesinde gördüklerimizi aratmıyor; bezeler özensizce uzatılıp pişirime verilmiş gibi…
İşte burada, sırada bekleme zamanını sorun etmeyen tüketici, sesini yükseltmeden, “biraz kızarmışı varsa” sesini kısarak söylerken, satıcı “sandığın içine mi gireyim, sıradan veriyom” düşünün; yaptığı işin onulmazlığını/ sorulmazlığını anlatmak istercesine…
Herkes suskun. Sırası gelen, kasadan “şansına” ne çıkarsa alıp/ gidiyor!
Anakent Ekmek Fabrikası güzel şeyler yapıyor, piyasada birbuçuk liradan satılan ekmeği bir liradan satıyor; dar gelirli arasına katık bulamasa da, ekmek alarak doyabiliyor, buna olanak tanıyor!
Anakent Belediyesi önce büfelere kasalar içinde gelen ekmekleri görsün, sonra da piyasa fırınlarında satılan ekmekleri; o zaman dediklerim daha iyi anlaşılacaktır!
“Ben yaptım oldu” anlayışıyla değil, “nitelik” öne çıkacak biçimde yapılanlar hep bir adım önce olacaktır…