Oruç tutamayanların, ekonomik durumları iyi olması durumunda, “her” oruç tutamadıkları gün için ödedikleri ücrete “fitre” adı verilir. “Fitrenin” ne kadar olacağı da, bir kişinin/ gün içerisinde/ iki öğünde gereksineceği besini karşılayacak miktar olarak belirtilir. Geçtiğimiz günlerde, bu yıl için açıklamada bulunan Din İşleri Yüksek Kurulu, “fitrenin” yetmiş lira olduğunu açıkladı!
DİYK’na göre, bir kişinin, bir günde tüketeceği besinin ederi yetmiş lira! Bunu aylık olarak düşündüğünüzde ikibinyüz, ailenin dört kişi olduğunu varsaydığınızda sekizbindörtyüz lira olarak karşımıza çıkıyor!
Sözümona, bir ailenin aylık “besin gereksinmesi” sekizbindörtyüz lira; ay içerisinde gereksineceği elektirik, su, doğalgaz, yakacak, giyim/ kuşam, kira, insanca yaşamın koşullarından olan daha birçok gereksinim bunun içinde değil!
***
Bunun bir açıklaması olmalı ama… DİYK’nun “fitre” olarak açıkladığı bedel, bir aile için asgari ücret kadar! Bu rakamın altında kalan daha oniki milyonun üzerinde emekli var! Bu insanlar doyuyor muymuş önce onu söyleyin! Her fırsatını bulduğunuzda, kendi saltanatınızı büyütmek bir yana, bir yandan da emekçinin “fitre” ederi altında çalışmasına, emeklinin daha da zorda kalmasına “şükür” çekilmesini istiyorsunuz ya…
Olmuyor işte! “Bununla geçinin” diye verilen bedele “soğanın acısı” da bulaştı! Birçokları için rengi, tadı, kokusu unutulan etten söz etmiyorum bile; yirmibir yılın ardından “neyin” sevincini yaşattınız da, bu seçim sonrasında “sevindirilmek” istiyorsunuz, haydi söyleyin!
***
Başka söz karmaşasına girmeyin! Doymayan, gereksinmeleri sağlanamayan canlı sevinemez! Yollardan, köprülerden, tünellerden, havaalanlarından, hastanelerden söz edeceksiniz de; tüm buralar salt doyanlar için, bir hastane dışında! İnsanlar evinden çıkamıyor, sokakta gezinemiyor, torununu parka götüremiyor, bir arkadaşıyla bankta oturamıyor, komşunun/ tanıdığın/ bildiğinin ne düğününe ne de nişanına katılamıyor, neyin sevincinden söz ediyorsunuz seçim sonu aşkına…
***
DİYK’nun “fitre” açıklamasını belli ki “iktidar” anlamadı, ya da umursamadı/ duymadı! Örneğin duymuş olsa, emekliye “insanca geçinmesi” için verdiği yedi bin beş yüz liranın üzerinde “fitre” açıklamasını ister miydi, “çabucak elliye, altmışa çek şunu” demez miydi?
Seçim öncesi hangi komplo teoriler, hangi tuzaklar, hangi yalanlar/ dolanlar, hangi algılar ortaya atılırsa/ atılsın, insanlar artık cam vitrinin gerisindeki temel gereksinmelere neden ulaşamadığını, neden her yenisi ortaya çıkan kuyrukların sokak aralarına uzandığını sorup/ sorguluyor!
Tarımı/ hayvancılığı bitiren, işsizliği artıran, çifte maaşlı yalaka üreten, emekçiden temel gereksinmeleri uzaklaştıran, insanların betonla sevinmesini isteyen, “fitre” bedelinin ne anlama geldiğini umursamayan “iktidar” şimdi seçim sözleri veriyor; yaşananları bilmeyesin de inanasın!