DÜŞÜNÜZÜ DEĞİL, YAPTIĞINIZI SÖYLEYİN…
DÜŞÜNÜZÜ DEĞİL, YAPTIĞINIZI SÖYLEYİN…
Tozpembe düşlere kapılmaya gerek var mı bilmiyorum!
Sonyazın doğayı cıscıbalak yapmasına aldırmadan, ilkyazın ışkın veren ağaçlarını düşlemeye gerek var mı?
Şu an yaşananlar “yaşanıyor” sayılması gerekmiyor mu?
Yaşamımızı hep “-ceklerla/ -caklarla” beslemenin hem bugüne, hem de geleceğe ne denli zarar verdiği görülemiyor mu?
Salt bir konuya bağlı kalarak söylemiyorum bunları; aklınıza ne geliyorsa şu an, şu an neyle uğraşıyorsanız, biraz sonra neleri yapmak istiyorsanız, yarın için neler düşünüyorsanız, yoldan neler bekliyorsanız, nelere gülüp/ nelere ağlıyorsanız, canınızı neler sıkıyorsa…
Hepsi adına söylüyorum;
Yaşananlar neden “yaşanıyor” sayılmıyor?
***
Daha birkaç yıl önce değil miydi?
Bir yerel seçime gidiyorduk…
Günlerdir yaşanan tartışmaların ardından, Ankara’nın yollarını yol/ Ankara’nın otel odalarınıseçim bölgeleri yapanların “gelecek” adına oluşturdukları gürültünün kulaklardaki uğultusu daha unutulmadı!
Otel odalarında nasıl sözler verilmişti, neler adına güven duyulmuştu, seçmen adına nasıl bir tutulu karar alınmıştı da “isimleri” kentin orta yerlerinde dalgalanmıştı?
Adana’da Zeydan Karalar sürecini biliyorum…
Bir yandan kızdığım, bir yandan yanında olmam gerektiğine inandığım, binlerce Adanalının inandığı Zeydan Karalar seçmenden istediğini almıştı!
Seçmenin yarası derin,
Seçmeniz acısı sulu,
Seçmenin umudu sayılmıştı Zeydan Karalar…
Zeydan Karalar kazanacak, yıllardır beklenen özlem sona erecekti; -cek, -cak…
Şu an ne yaşandığını öğrenmek isteyenler il, ilçe örgütlerine giderek öğrenebilir!
***
Geçen yılın bu günlerinden sonraydı…
Tüm dünyayı kasıp/ kavuran covid 19, komşularımızda görülmeye başlamakla birlikte, can kayıpları da yaşanmaya başlanmıştı!
Bu nasıl bir salgındı ki; Çin’de ortaya çıktığı söyleniyordu, yakalanan hastalar ikibinoniki yılında yapılan “salgın” filmindeki görüntüleri aratmayacak denli benzerlik gösteriyordu, yolda yürürken oldukları yere yığılıp kalıyorlardı, yattıkları yatakta uyuşturucu nöbetini andıran çırpınışlar dünyaya servis ediliyordu…
Geçtiğimiz yılın mart ayında bizde de görülmeye başlandığı ileri sürülürken; İran üzerinden gelen kaçak sığınmacılar, hacdan gelen yurttaşlar incelenme gereği görülmedi nedense başlarda…
Olgu sayısı artarken de, “hastalar maske taksın/ herkes için maske zorunlu değil/ hazirana dek sabredin/ haziranda her şey güzel olacak” sözleri sürekli yinelendi!
Haziran ayına girerken, iki ayda bıçak gibi kesilen piyasa devinimini sağlamak için; patronun beyaz eşya stoku erisin, yüklenicinin elinde şişen daireleri satılsın, deniz kıyılarının barlarında turizm patlasın, en önemlisi de “yurttaş” biraz daha kıskaca alınsın/ biraz daha günleri bunalıma dönüşsün diye “ucuz kredi” muslukları açıldı; “iktidar” buna “tületiciye destek” adını verdi!
Covid 19 dünya ekonomisinde çeşitli yeni kararlar alınmasına karşın, biz yaşamımızda “-cek/ -cak” olanları görecektik!
***
“İktidarın”, “yaptım” dediğinden başka hiçbir şey bana inandırıcı gelmiyor!
Kent hastanelerini yapması inandırıcı da, hastanelerin sağlık sorunlarını çözeceği konusu karanlık,
Karadeniz’de doğalgaz bulunduğu gerçek de, gelecek için denilenler karanlık,
Yeni yasal düzenlemeler yapıldığı doğru da, yurttaşı uçurduğu karanlık,
Ekonominin büyüdüğü doğru da, sosyal dağılımının sağlandığı karanlık,
Tübitak’ın uzay çalışmaları yaptığı doğru da, aya Gökmen gönderileceği karanlık,
Yollara/ köprülere/ tünellere/ beton yapılara harcama yapıldığı doğru da, bunların yurttaşa ne kazandırdığı karanlık,
“İktidarın” zeytinlik alanları sanayileştirdiği doğru da, doğayı koruduğu yalan…
İki/ üç yıl sonra gerçekleşeceği belirtilerek verilen “-cek/ -cak” sözleri, geçmişte verilen sözlerle karşılaştırılmalı…
***
Tozpembe düşlere itekleyen “-cak, -cek” sözleri düş kırıklıklarına neden oluyor bir yerden sonra!
Bu ülkenin “muhalefeti”, yirmi yıldır ülkenin sorunlarını anlatamadığı için bu “iktidar” iş başında…
Salı toplantılarını izlerken kapatıyorum artık, dinlemek yoruyor, kandırıldığımı/ oyalandığımı düşünüyorum! “Muhalefet” adına verdiğim umudu hak etmediklerini düşünüyorum! “İktidarla” uyum içerisinde olduklarını, ikisinin de birbirini beslediğini, yurttaşı algıyla boğduklarını düşünüyorum!
Sağlıkta da, eğitimde de, hukukta da, politikada da ekonomide de “-cak/ -cek” söylemiyle beslenenlerin yurttaşı yorduğunu düşünüyorum…
Şu an yaşananlar neden “yaşanıyor” sayılmıyor, anlamıyorum!
Yarını, bir ay sonrasını, bir yıl sonrasını “-cak/ -cek” sözlerini ilkyazın ışkın veren ağaçları gibi süslemeden, “düşler dünyasına” yolculuğa çıkmadan önceden bugün yaşananları “yaşanıyor” saysanız daha doğru olmaz mı?
Kapalı işyerleri var, aylardır ekmeğini kazanamayan sanatçılar var, evine ekmek götüremeyen yurttaşlar var, icrada birikmiş icra dosyaları var, doyumsuzlar var, uykusuzlar var, işsizler var, ev içerisinde bölünmüşler var, var, var…
Kurguladığınız düşü değil, yaptığınızı söyleyin artık!