EKONOMİ Gazetesi ile Daha İyi Yargı Derneği’nin Türkiye’nin çeşitli kentlerinde düzenlediği “Ekonomi ve Hukuk Buluşmaları”, Adana toplantısı ile devam etti. “Sürdürülebilir Büyüme İçin Daha İyi Yargı” teması ile düzenlenen toplantıda hukuk sistemindeki sorunların ekonomiye yansımaları ele alındı. İş ve yargı dünyasının temsilcileri yaptıkları konuşmalarda, ekonomiyle ilgili sorunların çözümü için ilk adım olarak yargıdaki sorunların çözülmesi gerektiğini bildirdi. Sheraton Adana Oteli’nde düzenlenen toplantıya; Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Süleyman Sönmez, Adana Barosu Başkanı Av. Semih Gökayaz, Çukurova Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (ÇUKUROVA SİFED) Başkanı Berman Mantı, TOBB ETÜ Öğretimi Üyesi ve EKONOMİ Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Fatih Özatay, Daha İyi Yargı Derneği Genel Sekreteri Tuğçe Özbilen ve Ekonomi Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ katıldı. Adana ve çevre illerdeki iş ve yargı dünyasından çok sayıda kişinin buluştuğu toplantıda Hakan Güldağ yönetiminde yapılan panelde katılımcıların soruları da yanıtlandı.
Hepimizin malumudur ki; ateş çemberi olarak tanımlanan bir coğrafyada yaşıyoruz. Kuzeyimizde, doğumuzda, güneyimizde ya etkin bir savaş, ya da savaşa dönüşme ihtimali taşıyan jeopolitik gelişmeler yaşanıyor. Ülkemizin bu ateş çemberinin ortasında bir barış, istikrar ve refah adası olarak varlığını sürdürmesi; daha da önemlisi geleceğini şekillendirmesi için, riskleri en iyi şekilde yönetip fırsatları değerlendirmesi şarttır.
Ülkemizdeki sorunların büyük bölümü her ne kadar ekonomi kaynaklı gibi görünüyor olsa da ekonomideki yapısal ve olumlu dönüşüm ancak bağımsız yargı ve güçlü bir eğitim reformuyla mümkündür. Dolayısıyla ekonomik kalkınma için eğitime ve demokrasiye sıkı sıkıya sarılmak durumundayız. Bunun için de hukuk devleti güçlendirilmeli, yargı bağımsızlığı güvence altına alınmalı, uluslararası normlara ve sözleşmelere uygun hareket edilmeli, eğitim sistemimiz, çağımızın gerektirdiği becerilere, bilime ve yetkinliklere uygun hale getirilmelidir.
Demokrasi-ekonomi denkleminin sağlıklı kurulması Türkiye’nin her alanda önünü açacaktır. Hukukun üstünlüğünü, şeffaflık ve hesap verebilirliği en üst seviyede gerçekleştiren demokratik ve kapsayıcı yaklaşımlarla, “orta demokrasi” ve “orta gelir” tuzaklarını aşacak politikaları uygulamaya koyabilmeliyiz. Bunun da yolu her alanda hukukun üstünlüğünün sağlanmasından, tüm paydaşların karar alma süreçlerine dahil edilmesinden; yerel yönetimlerden siyasi partilere ve meslek kuruluşlarına kadar tüm kurumların güçlendirilmesinden geçiyor. Halihazırda sürmekte olan yeni Anayasa tartışmaları Türkiye’nin sivil, demokratik ve birlikte yaşama kültürünü güçlendirmek için bir fırsat olabilir. Türkiye’yi gelişmiş demokrasi ligine çıkaracak Anayasanın yapımına, toplumun tüm kesimlerini ve renklerini kapsayan bir süreç ile başlamak bu anlamda atılması gereken ilk adım olmalıdır.
Her birey ya da kurumsal yatırımcı her koşulda haklarını savunabilecek demokratik bir iklime tohum ekmek ister, uluslararası yatırım normlarının iyileştiği bir ortamda rüzgarı arkasına alarak Türkiye’nin öncü yatırım bölgesi olmaya aday Çukurova’nın tüm potansiyeli ile varlığını ortaya koyacağına olan inancımız sonsuz. Adana ve Mersin’in oluşturduğu Çukurova Bölgesi, özellikle Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı konumunda olması nedeniyle Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır. Lojistik sanayi, tarım, ticaret, enerji, hizmet sektörü, turizm ve daha birçok alanda geniş potansiyeli olan Çukurova, aynı zamanda bir liman bölgesidir. Yatırımda tıkanan Marmara Bölgesi’nin alternatifi olan Adana ve Mersin’in, 1990’lı yıllarda ekonomik ve sosyal açıdan Türkiye’nin ilk 5 ili arasında yer aldığı düşünüldüğünde yeni bir oluşum gerektiği açıktır.
Dünyanın en verimli ovalarından biri olan Çukurova; tarım ürünleri başta olmak üzere Kuzey Afrika ve Avrupa ülkeleri arasındaki ticaretin, yetişmiş insan gücünün, girişimcilik kültürünün ve uzun dönemli plan ve projelerle yatırımcının en güvenli limanı konumunda olabilir. Ekonomiden dış ticarete kadar yaşadığımız sorunlar, finansmana erişim sıkıntısı, Ortadoğu, Asya ve Avrupa’nın ortasında bitmek bilmeyen savaşları da göz önüne aldığımızda hukuki düzlemde yeni bir ekonomik modele, yeni yatırımlara ve istihdam alanlarına olan ihtiyaç açıkça görülmektedir. Türkiye’de yargı ve demokrasi alanlarında yeni reformlara ihtiyaç var.
Hukuk ve ekonomiyi bir bütün olarak ele aldığımızda Çukurova Bölgesi, uzlaştırma kültürünün öne çıkması ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle de bölge ticaretinin merkezi haline gelebilir. Bu nedenledir ki; Çukurova, layık olduğu üzere Doğu Akdeniz Bölge ticaretinin her açıdan güvenli bir limanı haline getirilmelidir.
Ekonomik refahın toplumda yaygınlaşması ve adil bir gelir dağılımının tesis edilmesinde, hukuk ve ekonomi birbirini tamamlayan iki temel disiplindir. Hukukun olmadığı yerde, gelişmeden, kalkınmadan, sosyal adaletten bahsetmeye olanak yoktur. Bireyin yurttaşlık bağı ile etrafında birleştiği en temel hukuki metin Anayasa’dır. Anayasa ve yasalar, yurttaşın önünü açacak, potansiyelini değerlendirecek; özgürlükler de yeni fikirlerin ortaya çıkmasına olanak sağlayacak nitelikte olmalıdır. Hayal ettiğimiz ülkeyi kurmak, ancak teminat altına alınmış birey özgürlükleri sayesinde gerçekleşebilecektir.
Bu da ancak herkesi kapsayan, temel hak ve özgürlükleri koruyan, temel hakların kullanımını işlevsel kılan bir Anayasa ile mümkündür. Yeni Anayasaya çağrıları yapılmadan bir günü geçirmediğimiz bir ülkede durum nedir? Cumhurbaşkanlığı tarafsızlığı, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı, ormanların korunması ve kuvvetler ayrılığı gibi temel prensipler, Anayasada düzenlenmiş olmasına rağmen, artık ihlali kanıksanmış, ilk göze çarpan başlıklardır. Anayasanın fiilen rafa kaldırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bitmek bilmeyen bir yeni Anayasa tartışması söz konusu iken bunun içini doldurmak lazım. Bu tartışmanın özünde; yurttaşın potansiyelini anayasa ile ortaya çıkarma kaygısı mı, yoksa iktidar sahiplerinin kurulu düzenin bekasını anayasaya uyarlama çabası mı yatmaktadır? Bunun üzerinde durmak, düşünmek ve konuşmak lazım.
Ekonomide bir kısa dönemli sorunlar, bir de orta ve uzun dönemli sorunlar var. Kısa dönemli yakıcı sorun enflasyon. Türkiye 2023’te, dünya yüksek enflasyon liginde 5’inci sırada. 192 ülke içinde 2022’de de beşinciydi. Bu ülke bunu hak etmiyor. Peki, enflasyonu düşürmek mümkün mü, zor bir iş mi bu? Aslında hiç zor bir iş değil. Aslında Türkiye’nin bunu bilen kadroları var. Mesela 2002 başında enflasyon yüzde 72 idi. O yılın sonunda yüzde 29’a düştü. İki yıl sonra yüzde 6’a düştü. Yapılabiliyor. O kadroların devam edenleri var.
Biraz niyetle ilgili bir iş herhalde. Peki mevcut durumda bu beladan kurtulacak mıyız? Yapılanlara bakalım. Açıklanan ekonomi programı, temelde para politikasına dayanıyor ve bir de bütçe açığının fazla açılmasını engellemeye yönelik bazı önlemlere dayanıyor. Bir de rasyonel programı temsil ettiklerini söyleyen bir kadro değişikliği var. Sayın Bakan ve Merkez Bankası’nda. Bunlar az şeyler değil. Sonuçta para politikası açısından bakarsanız, enflasyonla mücadele için faizin belirli bir yere gelmesi lazım. Biraz gecikerek geldi, bu nedenle döviz kuru çok arttı ama şu anda düzgün bir yerde. Şu anda düzgün olmayan kredi faizleri.
Bazı kredilerin faizleri çok yüksek. Mevduat faizleri tam istediğimiz ölçüde yüksek değil. Aradaki fark çok fazla. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi eskiden kalma düzenlemelerse bir diğeri de Merkez Bankası’nın mesela mart ayında aldığı kredi arzına getirdiği sınırlamalar. Bu tür şeylerin artık kalkması gerekiyor esas politika faizinin yükselmesinden çok. Bunlar da yapılabilirse, faizler açısından bir sorun kalmayacak. Bütçe açığı ise uluslararası ölçütlerde 2023’te çok yüksek çıktı.
Bütçe açığı önemli bir konu, çünkü faizler üzerine baskı yapabiliyor, enflasyon üzerine baskı yapabiliyor, her ülkenin bunu kontrol altına alması lazım. Ama bizim bütçe açığının bir kısmı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önceki büyük gereksiz harcamalara dayanırken, bir kısmı da gerekli olarak deprem yıkıntısını ortadan kaldırmak için yapılan harcamalara dayanıyordu. Çok yüksek yerlere gidebilecekti, bazı vergi önlemleri alındı ve bu nedenle bütçe açığı o kadar kötü olmadı.
İçinden çıkamadığı orta gelir tuzağından kurtulmak için Türkiye’nin işletmelerini güçlendirmesi, uluslararası rekabet güçlerini artırarak dünya ticaretinden aldığı payı artırması gerekiyor. Bunu gerçekleştirmek için iş yapma ortamını geliştirmek, makro ekonomik kararları zamanında ve isabetle almak, makro ekonomi yönetiminin öngörülebilir olmasını sağlamak, mikro ekonomide işbirliklerini çoğaltmak, yatırımları artırmak, işletmelerin serpilip gürbüzleşmesine uygun şartları hazırlamak zorunlu. Ekonomik başarıyı etkileyen bu ve benzeri sorunların çözümü yönetimde istikrar sorununun çözümü ile bu da yargı sorununun çözümü ile başlar. Ekonomide başarı etkin ve verimli çalışan tam bağımsız, daha iyi bir yargı ile mümkündür.
Daha iyi bir yargı için yargının etkin, kaliteli ve verimli hizmet üretecek şekilde yalın yapılandırılması, kurumlarının ve mensuplarının şeffaf ve hesap verir olması, yargı hizmet birimlerinin, kalkınmaya en güçlü desteği verecek şekilde yapılandırılması, modern uyuşmazlık yönetim süreçleri ile güçlendirilmesi gerekir. Bu amaçla Daha İyi Yargı Derneği 9 ana başlıkta çözüm önerileri geliştirdi, Türkiye’de uluslararası alanda tartışmaya açtı.
Sizlere çözümlerimizden tam bağımsızlığı ve hesap verimliliği sağlayan bir bütün olan ilk dört adedinden kısaca bahsetmek isterim. Kaliteli yargı hizmeti üretimi için bir düzenleyici kurum, Adalet Yüksek Kurumu (AYK) oluşturmayı, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu (HSK) Adalet Bakanlığı’na hizmet üretimi ile ilgili yetkilerini de devretmeyi, bakanlığı sadece cezaevi tutukevleri, adliyeler vs. yan hizmetler ile bütçe hazırlanmasından ve temininden sorumlu hale getirmeyi öneriyoruz. AYK adalet politika ve tercihlerini belirlemek, meslek mensuplarının kabul disiplin ve çıkarılması, hizmet birimleri kurulması ve kapatılmasından sorumlu olacak.
AYK hiç kimsenin, koalisyon veya güç odağının nüfuz kuramayacağı şekilde ve tüm paydaşları kapsayıcı olacak. HSK’dakinin tam aksine AYK’nin yargının idaresine ilişkin her türlü kararı yeni kurulacak uzman Adalet Yüksek Mahkemesi’nde yargı denetimine açık olacak, isteyen herkes risk almadan masraf yapmadan dava edebilecek. HSK’da oldukça aksayan meslek kuruluşu işlevi AYK’dan ayrılacak, hakimler ve savcılar da avukatlar ve noterler gibi tüm yöneticilerini kendileri seçtiği kendi meslek kuruluşlarına sahip olacaklar, meslek mensuplarını geliştirmek, hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını savunmakla görevli ve yetkili olacaklar.
Ayrıca hizmeti verenler ile hizmetin muhataplarını düzenli olarak bir araya getiren daimî hukuk şurası kurarak sürdürülebilir kaliteli yargı hizmeti üretimini güçlendiriyoruz. Bu reformlar kısa zamanda gerçekleştirilebilir. Gerçekleştiği takdirde Türkiye, hukukun üstünlüğü endekslerinde lider ülkeler arasına kolayca girecektir. Milli gelirimiz kısa sürede orta gelir tuzağını aşarak 3-4 katına, 30 bin dolar seviyesine çıkacaktır.