Milli Savunma Bakanlığı resmi web sitesinde (https://www.msb.gov.tr/SlaytHaber/1582019-67401) ABD Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Korgeneral Twitty'nin Güvenli Bölge Kapsamındaki Ziyareti” başlıklı bir açıklama (bilgilendirme) yapılıyor: “1. ABD ile koordineli bir şekilde Suriye kuzeyinde tesis edilmesi planlanan Güvenli Bölge kapsamında; Şanlıurfa'da kurulacak Müşterek Harekat Merkezinin faaliyete geçirilmesine yönelik çalışmalara devam edilmektedir. 2. Bugün, ABD Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Korgeneral Stephen Twitty başkanlığındaki ABD askerî heyeti, Genelkurmay Başkanlığını ziyareti müteakip, harekat merkezinin kurulumu ile ilgili koordine faaliyetinde bulunmak üzere Şanlıurfa’ya intikal edecektir.”
Zaten ilk ABD’li askeri grubun Şanlıurfa’ya intikal ettiği birkaç gün öncesinden duyurulmuştu.
“Kurban Bayramı”na tam da denk düştü.
Yer Urfa olunca (kurtuluş savaşı ve “şanlı” kısmını şimdilik paranteze aldıklarına göre) Hz. İbrahim’den bu yana zaten bu tür uzlaşım ve ortaklıklar olağandan mıdır diye de sormadan edemiyorum.
Mezopotamya’nın önemli tarihi şehri Urfa hem su ve enerji kaynağı, Tevrat’ta geçen “Aden Bahçeleri”nin (cennetin) parçası hem de ateş çemberinin ve kültürlerin geçiş sınırları.
Konu Urfa ve Erdoğan olunca ABD ile, İsrail ile bu kadar kavgalı gibi görünürken bu büyük organik dostluk nereden geliyor diye insan soramadan edemiyor.
Bir dostum, bütün komplo teorileri sanki gerçek diyor, ben de komplo teorileri çoğu kez gerçeğinden arkasında kalıyor, çoğu gerçek durum komplo teorilerinden de daha ağır ve ahlaksız diye görüş belirtiyorum.
Kanaatler, fikirler bir yana da niyeyse Nietzsche ile bir bağ da çağrışım yapıyor.
Maciavelli de çoğumuzun kafasından geçiyor gibi.
Onun modern formu, soldan sağa çark eden Wagner’in genç formu Nietzsche, insanın ve uygarlıkların öyle akıldan, bilinçten, erdemden (sağduyudan, vicdandan, etikten, ahlaktan) geçmediğini, bunların “köle” ahlakları olduğunu, esasının “gücü istemeye” dayandığını ileri sürüyordu. Çok genel çerçeveler çizmek düşünürlere biraz haksızlık oluyor ama konunun anlaşılması açısından da bir katkı sunuyor. Haksızlık yapmadan Nietzsche’yi doğru anlamaya çalışalım. Ortada bir “gücü/iktidar isteme” var ve bu da tüm insanlığın en yaratıcı, uygarlıkları kuran temel güdüsü sayılıyorsa, ufak tefek farklı yorumlar yapılabilirse de, böyle bir görüşte olmadığını söylemek de ona haksızlık olur.
Bizim için böyle bir anlayışın güncel çağrışımına dönersek, Erdoğan ile Trump’ın ortaklığı, karşılıklı anlayışları neye dayanıyor sorusunda Nietzsche’ci bir yanıt vermeye girişebiliriz.
Paul Strathern’e göre “Nietzsche’nin düşüncelerinde en belirleyici olan şey, Schopenhauer’in istemin temel rolü ile ilgili tasarımıydı. Bundan yola çıkan Nietzsche, sonunda Güç İstemini geliştirdi.” “Nietzsche ilk kez, en güçlü ve yüksek yaşama isteminin hayatta kalmak için mücadele etmekte değil, tersine güç, savaş ve egemenlik isteminde yattığı duygusuna kapılır. İşte bu, Nietzsche’nin Güç İstemi Kuramı’nın doğuşudur ve ileride kendisini bu düşünceden bir hayli uzaklaştıracak ve bu istemi kişisel öğelerden çok toplumsal öğelerinde görecek olsa da, bu düşüncenin militarist kaynağını hiçbir zaman tam anlamıyla inkar edemedi.” “Nietzsche, bunun yanında bir de “Tragedya’nın Doğuşu”nu yazmaya başlar. Yunan kültürünün bu parlak ve alabildiğine özgün analizinde Apolloncu (ölçülü ve düzenli), klâsik kanaatkârlığın karşısına karanlık, içgüdüsel ve Diyonisoscu (coşkulu tutku) güçleri diker. Nietzsche’ye göre Yunan Tragedyası bu iki unsurun kaynaşmasından ortaya çıkmış ve sonunda Sokrates’in sığ rasyonalizmi tarafından yok edilmiştir.”
NIETZSCHE EMPERYALİST İRRASYONALİZMİN, ERDOĞAN VE TRUMP İKTİDARCI REASONİZMİN (İKTİDAR İÇİN TEMELLENDİRMENİN) KURUCUSU
Önemli Nitezsche analistçilerinden biri olan György Lukaes, Nietzsche’nin felsefesi için “emperyalist irrasyonalizmin kurucusu” diyordu.
Nietzsche’nin zaten bir rasyonalist olmadığı söylenebilir. Ancak “reasonist” olabilir. Nietzche’nin gerekçelendirme, temellendirme konusunda üstün bir zekâ ve kıvraklığa sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir.
İlyas Salman’la Şener Şen’in başrollerini paylaştığı filmde Şen, Salman’a her defasında “yaptım yaptım ama niye yaptım, bir sor” diyordu.
Gerekçelendirme (reasonizasyon, Freud’un aklileştirme veya savunma mekanizmaları dediği şey) böyle bir şey olsa gerek.
Güçlü olan, güç amaç ise, güce ulaştığına göre, aynı zamanda haklı olandır.
“ÜST İNSANIN” “GÜCÜ İSTEMESİNDE” ERDOĞAN VE TRUMP’IN KAN BAĞI
Nietzche “Platon, Pascal, Spinoza ve Goethe ‘den bahsettiğimde, onların kanının benimkinde gezdiğini biliyorum.” diyordu. Napolyon, Bismarck vb. de akrabaydı. Nietzsche’nin gözünde bir Yunanlı, bir Fransız, bir Portekiz Musevîsi ve bir Alman, üstinsan ile aynı derecede kan bağına sahip olabilir. Bu kan bağı biyolojik kan bağı değil karakter bağıdır: “Gücü isteme” bağı veya “üst insan olma” bağıdır.
ERDOĞAN’IN NİETZSCHE SENTEZİ: MÜSLÜMAN KARDEŞLER VE ABD BİRLİKTELİĞİ
Strathern’e göre Nietzsche “Uygarlığın zayıflamasına neden olduğunu düşündüğü Hıristiyanlığa karşı diyonisostik olanı öne sürdü. Hıristiyan hayırperverliğine, duyguların ve arzuların bastırılmasına karşı saldırıya geçti ve yerine, duygularımızın oluşumuna daha uygun düştüğüne inandığı daha güçlü bir ahlakı savundu. Nietzsche’ye göre tanrı ölmüş ve Hıristiyanlık süreci sona ermişti.”
İslâm’ın Nietzsche’nin çok eleştirdiği Hıristiyanlığa göre çok çilekeş değil, daha aktif olduğu ileri sürülebilir.
Erdoğan’ın büyük sentezi herhalde ABD ile Müslüman Kardeşler arasında “işe yararlılık” üzerine kurulu ilişkiyi, birlikte “iktidar ortaklığına” dönüştürme çabası sayılabilir.
AKP’NİN, ERDOĞAN’IN BATI ELEŞTİRİSİ “GÜÇ İSTEMİ”NDEN KAYNAKLANIYOR, İKTİDAR İÇİN HER YOLU MUBAH SAYIYOR
Batı eleştirisi revaçta ama arkasında hep uzlaşma var. Her şey iktidar için de işin en büyük kötülüğü bunların sanki İslâm adına, Türkler adına, yüksek bir ahlak adına yapıyormuş gibi gösterilmesidir, halkın dörtte birinin de buna inanması, geriye kalan yarısının da bu söylemlerden etkilenmesidir.
ERDOĞAN VE TRUMP’IN ÜST-BAŞARISI: BİRİNE SİYASİ İKTİDAR, DİĞERİNE ŞANLIURFA’DA ABD ÜSSÜ
“Üst insana” (üst akla) ABD’ye, Trump’a Şanlıurfa’da ABD üssü kaldı, Erdoğan’a, Müslümanlara, Bahçeli’ye, Türklere ne kaldı dersiniz?
Salaklığın alemi yok diye hayıflanıyorum.
Üst insan Erdoğan ve Bahçeli’ye iktidarlarını bir süre daha daim tutmak kalmış olabilir.
Neye rağmen?
Bu Hıristiyan ve Müslüman çileciliği ile olmaz tabii ki. Gücü, iktidarı istemek gerekiyor.
İsteyince de gereğini yapmak gerekiyor.
Faşizmin esasını oluşturan konvensiyonalizm (mevcut güçlerle uzlaşma) bir tür “ehveni şer” ittifakı da sayılabilir mi? Yani “ehveni şer” şerlerin en kötüsü mü, yoksa biraz daha “makul” olanı mı, üzerinde daha çok durulması gerekiyor.