Halen devam eden yangınların ormanları ve yerleşim alanlarını nasıl yakıp, küle döndürdüğünü içimiz kan ağlayarak izliyoruz. İnsanlar ölüyor, hayvanlar telef oluyor, ağaçlar, endemik bitkiler, yeşil olan her şey, her yer yanıyor. Göz alabildiğince geniş, denizle ormanın bütünleştiği, büyükşehirlerin kirli havasından kaçanların bol bol oksijen solumak istediği yerler dazlak alanlara dönüşüyor. Üzülüyoruz. Hem de öyle bir üzülüyoruz ki. Ama üzüldüğümüz kadar öfke de duyuyoruz.
Ülkemizde son zamanlarda meydana gelip, doğal afete dönüşen orman yangınları, sel ve heyelanlardan herkesin, özellikle de ilgili kurum ve kuruluşların çok iyi ders alması gerekiyor.
Çünkü sorunun çıkabileceğini önceden görüp, gerekli önlemlerin alınmasının ne kadar önemli olduğunu ülke olarak çok acı bir şekilde yaşayarak görüyoruz.
Olay meydana geldikten sonra sorumluluğu başkalarına yüklemenin hiçbir manası yoktur.
Yangınların ortaya çıktığı özellikle Akdeniz ve Ege Bölgesi sahil kesimindeki yerleşim alanlarının büyük bölümü çam ormanlarıyla çevrili, yolların iki tarafında genellikle çam ağaçları var.
Oysaki köy, kasaba ve şehirlerin çevresine, belli bir mesafeye kadar, yaprak dökmeyen, çam gibi yanarken kozalaklarıyla yangının daha geniş bir alana yayılmasına neden olmayan ağaçlar dikilebilirdi. Ağaçlık alanlar evlerden ve yollardan belli bir mesafeden sonra oluşturulabilirdi. Bu şekilde hem ormanı hem de yerleşim alanlarını korumak, orman yangınını söndürmek daha kolay olurdu.
Tabii bunun için de Orman Bakanlığı ile yerel yönetimlerin sıkı bir işbirliği yapıp, yangın, heyelan, sel gibi afetlerin önlenmesi için gerekli planlamaları bölgelerin coğrafi özelliklerini de dikkate alarak yapması gerekiyordu.
Son birkaç yılda Ege ve Akdeniz kıyı şeridinde çok sayıda köy, kasaba, şehir gezdim. Gezerken bakıp geçmedim, aslında nasıl olması gerektiğini düşündüm, televizyonda filmlerde, belgesellerde gördüğüm yabancı şehirlerle kıyasladım.
Ve ülkemdeki bahçelerin, tarlaların, ormanların ne kadar dağınık, sokakların, yolların, kaldırımların hatta evlerin nasıl da özenilmeden, plansız, gelişigüzel yapıldığını gördüm.
Üzülmedim desem yalan olur. İnsan kendi ülkesinde de doğal güzelliklerin yanında, insan eliyle yapılan güzel işler görmek istiyor.
Bir şehre araçla girdiğinde yol kenarlarında diz boyu otlar, boyasız binalar, kırık dökük kaldırımlar görmek insanın yüreğini buruyor.
Plajlara parayla giriyoruz, orman içlerindeki mesire yerlerinden para alıyorlar, ama çöpten geçilmiyor. Oturacak, park yapacak yer yok.
Bu cennet gibi yerleri Allah yaratmış, atalarımız bize miras bırakmış fakat 'kullan at' düşüncesiyle hareket edip, nokta kadar katkıyla daha güzel yapmıyoruz.
Biz, dün yaşayanlar için gelecek kuşaktık, bizleri düşünmeyen dünküler hakkında içimizden ne geçiriyorsak, bizden sonrakiler de bizim için aynı şeyi düşünecek, kulaklarımızı çınlatacaklar.
buy windows 10 home