İstanbul’da başlayan ve tüm ülkeye yayılan gezi parkı protesto eylemcilerine ilginç bir suçlama geldi. Ankara Emniyet Müdürlüğü Gezi parkı protestoları nedeniyle Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiği fezlekede, gösterilerin amacının “kaos ortamı oluşturmak, halk ayaklanması çıkartmak suretiyle anayasal düzeni değiştirmeye yönelik’ olduğunu bildirdi.
Adana Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık, yazılı açıklamasında Ankara Barosu üzerinden, tüm barolara gözdağı verilmek istendiğini öne sürerek şu görüşlere yer verdi:
Yine olayların hükümete karşı basın yayın kuruluşları, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, taraftar grupları ile sanat ve marjinal grupların kışkırtması ve yönlendirmesiyle gerçekleştiği, TMMOB, ÇHD, TTB, İHD ve Ankara Barosu gibi hükümet muhalifi sivil toplum örgütlerinin, eylemci gruplara kamuoyu desteği sağlamaya, yargı ve emniyet teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturulmaya çalışıldığı iddia edilmiştir.
Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün düzenlemiş olduğu fezlekenin içeriği; son derece talihsiz ve kaygı verici niteliktedir. Sivil toplum örgütlerini hükümet karşıtı veya yandaşı olarak nitelendirilmek, toplumu bir kez daha ayrıştırarak yeni bölünmelere neden olabilecek değerlendirmelerdir. Polis; korkutan değil korkuyu ortadan kaldıran cumhuriyetin yılmaz bekçisi midir? Yoksa siyasi iktidarın polisi midir? Bu fezleke, toplumsal olaylara müdahale eden emniyet görevlilerinin olaylara bakışını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Ankara Emniyet Müdürlüğü yargıyı yönlendirmek değil, olay ve olguları aynen, yaşandığı gibi Cumhuriyet Savcılığı’na aktarmakla yükümlü iken yargıyı yönlendirme gayret ve amacı içerisinde olduğu görülmüştür.
Yurdumuzun çok çeşitli illerinde barışçıl bir şekilde demokratik protesto hakkını kullanan yurttaşlara karşı polis şiddetinin her türlüsü en ağır şekilde sergilenmiştir. Olaylar sırasında emniyet görevlileri, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’ndaki görev ve yetkilerini aşarak insan hakları ve hukukun ihlalini, yurttaşına karşı ‘devlet terörünü’ ortaya koymuştur.
Emniyet güçlerinin kullandığı şiddet nedeniyle 3 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 11 yurttaşımızın gözü kör edilmiş, 61’i ağır 8038 yurttaşımız da yaralanmıştır. Anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükler, kişi hürriyeti ve güvenliği açıkça ihlal edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti nitelikleri arasında hukuk devleti olduğu da belirtilmiştir. Hukuk devleti, idarenin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetiminde olduğu, yönetenlerin de kendilerini hukukla bağlı saydığı, açıklık ve hesap verilebilirlik içerisinde herkesin hukuk güvenliği ve güvencesi içerisinde yaşamını devam ettirebileceği bir devletin adıdır.
Avukatlık Yasası’nın 76. ve 95. maddeleri barolara hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak görevini vermiştir. Ankara Barosu ve onlarca baromuz tarafından yurttaşın Anayasa’nın 19. Maddesince düzenlenmiş olan kişi hürriyeti ve güvenliğine yönelik yakalama, gözaltı, arama ve el koyma gibi her türlü kolluk işlemini denetleme ve nezaret etme yükümlülüğü yerine getirilmiştir.
12 Eylül 2010 Referandumu ile Yüksek Yargı da vesayet altına girmiş, yargı rejimi dönüştürebilmenin, iktidar mücadelesinin aracı haline getirilmiştir. Böylelikle yargı tamamen denetim altına alınarak, sıra bağımsız savunmanın sesi olan avukatlara ve onların örgütlü gücü olan barolara yönelmiştir. Barolar siyasi iktidara yandaş ve muhalif olma pozisyonunda asla olmamışlar ve olmayacaklar da. Avukatlar ve örgütlü sesi olan barolar hukuk devletinin, demokrasinin, insan haklarının ve evrensel ilkelerin yanında yer alırlar. Aynı zamanda da ayrım gözetmeksizin, yandaş olmaksızın her türlü hukuk ihlalinin karşısında olurlar.
Avukatlık Yasası’nın ve diğer yasaların vermiş olduğu görev ve yetkilerini kullanmakta olan barolara karşı itham eden, yok sayan, şekli unsur olarak görmeye devam eden zihniyete karşı barolar, mesleklerinden ve avukatlık yasasından aldığı güçle görevlerini yerine getirmeye devam edecektir.
Gezi eylemleri sonucunda yurttaşlar bir kez daha hukuk güvenliğini ve baroların bu konuda üstlenmiş olduğu rolü ciddi anlamda görüp hissetmişlerdir. Yurttaşlar, avukatlara ve onların örgütlü sesi olan barolara bu süreçte keyfi uygulamaları önlemesi doğrultusunda verilen mücadeleden dolayı birçok kez teşekkürlerini ifade etmişlerdir.
Bu fezleke ile Ankara Barosu üzerinden tüm barolara, yurttaşın adalete erişimini ve hak arayışındaki sesi olan avukatlara gözdağı verilmek suretiyle korku imparatorluğu görevini (!) yapmaya devam etmektedir.
Adana Barosu olarak haksız ve hukuk dışı ithamlar içeren bu fezlekeyi hazırlayanlar hakkında gerekli yasal işlemlerin başlatılmasını, her türlü baskı ve engellemeye karşın susmayacağımızı ve susturulamayacağımızı beyan ediyoruz.”