HABERCİLİK ENKAZ ALTINDA
Gazeteci-yazar Nazım Alpman bu mesleğimizi mercek altına aldı. Yukarıdaki başlıkla kaleme aldığı yazı şöyle:
Türkiye 6 Şubat 2023 Pazartesi saat: 04.17 itibarıyla tarihin en büyük felaketlerinden biriyle sarsıldı. Merkez üssü Kahramanmaraş-Pazarcık ilçesi olan 7.7 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Toplam nüfusu 13 milyon 500 bin kişi olan 10 şehir (Kahramanmaraş, Malatya, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Adıyaman, Adana, Hatay, Osmaniye) büyük depremden etkilendiler.
Olayın ardından haberciler deprem bölgelerinden canlı yayınlarla bilgi paylaşmaya başladılar.
Ama nasıl?
Depremin meydana getirdiği hasarın boyutlarından ziyade, anında yapılan müdahalenin başarılarını (!) anlatma yarışına girdiler. Çağın en büyük felaketinin boyutlarını küçülten, depremin yıkımı altında kalan insanların acılarını perdeleyen bir anlayışla yayınlarını sürdürdüler. Bunlar başta TRT olmak üzere sözüm ona haber kanalları… O kadar ki, es kaza mikrofon uzattıkları depremzedeler kendi durumlarını anlatırken sözlerini ağızlarına tıkarak onları yayından aldılar.
Ekranlara sığmayacak çaptaki büyük felaketi aktarmamak için canla başla çalışıyorlardı. Oysa kameralar nereye dönse yıkılmış binalar, enkaz başında ağlayan insanlar, elleriyle kazı yapanlar görünüyordu.
Anti-haberciler ise kendilerini “iyi şeyler” aktarmak zorunda hissediyorlardı. Bunlardan bir tanesi depremin ikinci günü “iyi bir haber vereyim” dedi:
-Kar yağışı durdu burada!..
Arkasındaki enkazda insanların bulunduğu bilgisi dahilinde olduğunu da “önemsiz” bir ayrıntı olarak satır arası bilgisi şeklinde lütfetti söyledi.
İktidarın tepkisinden korktukları belliydi! O çok korktukları iktidarın yetkilileri açıklamak zorunda kaldıkları bilgiler ürperti vericiydi. İlk gün bitmeden ölü sayısın 1000’i aştığını söylediler. Yaralı sayıları da geometrik şekilde artıyordu. İlk açıklamada 5 bin kişi yaralıydı. Bir sonraki açıklamada 10 bin yaralıya çıktılar.
Bu satırların yazıldığı sırada ölü sayısı 5 bin 800’ü, yaralı sayısının ise 35 bini geçtiğini kamuoyuyla paylaştılar.
Hava çok soğuktu. Sağ kalanların kabanlarla titredikleri ortamda pijamalarıyla enkaz içinde eksi 5-6 derecede donmakta olduklarını insan olan herkes hissediyordu, anti-haberciler hariç…
Devletin hiçbir yetkilisinin ulaşamadığı yerleşimlerde neler yaşandığını sosyal medyadan öğrenebildik. İnsanlar, “donuyoruz”, “açız” diye feryat ederken, anti-haberciler “burada kar yağışı durdu” diyerek:
-İyi şeyler de oluyor! demek gafletini sürdürdüler.
İktidar sözcülerinden Ömer Çelik ise insanların biner biner öldükleri dakikalarda seçim propagandası yapmaktan geri durmadı:
-Cumhur İttifakı sahadadır, istem halinde yardıma hazırdır!
Ne istemesi? Enkaz altından size dilekçe mi verecekler?
FOX Haberin sunucusu Selçuk Tepeli deprem bölgelerini bağlandığı sırada bir kadın muhabir enkaz altından sağ kurtarılan bir depremzedenin nasıl bir çaba ile çıkarıldığını anlatırken “minik bir detay” verip dedi ki:
-Burada insanlar kiraladıkları dozerler ile arama kurtarma çalışmalarına katılıyorlar!..
Vatandaş böylesi bir felakette cebinden para vererek dozer kiralıyorsa eğer, burada bir “Reha Muhtar sorusu” akla gelmeliydi:
-Nerede bu devlet?
Özgür basın en başta gazetecilerin değil yönetim makamlarında oturanların işine yarar. Sorumlu mevkilerde bulunanlar Ömer Çelik gibi konuşmazlar!
Biz kendi mesleğimize dönelim. Yaygın medya bakımından şunu söyleyebiliriz:
-Habercilik enkaz altında!