HER 15 BEBEKTEN BİRİNDE BESİN ALERJİSİ VAR!

10.10.2023 08:56:15

HER 15 BEBEKTEN BİRİNDE BESİN ALERJİSİ VAR!






Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji ve Astım Bilim Dalı önceki başkanı Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel çocukluk çağında sık görülen alerjileri anlattı. Şekerel, yaşamın ilk yıllarında her 15 çocuktan birinde besin alerjisi görüldüğünü söyleyerek, “Alerjik bünye ilk belirtisini yaşamın ilk yılında verir. O nedenle bebekleri besin alerjisinden korumak için ek besinlere gecikilmeden başlanması gerekir” diye konuştu.





Alerji, vücudun bağışıklık sisteminin kendisi için zararlı olmayan bir besin veya toz parçacığına anormal ve abartılı bir tepki vermesi olarak ifade edilir. Bu tepki organizmamız için rahatsızlık vericidir ve hastalık tablolarına neden olur. Alerji geliştirmeye yatkın kişilere atopik bünyeli denir. Atopik bünye çoğunlukla yaşamın ilk yıllarında atopik dermatit (atopik egzema) ve besin alerjisi şeklinde kendini belli eder. Ancak yaş ilerledikçe polen, hayvan, ev tozu akarı ve küf gibi solunum yolu ile vücuda giren maddelere karşı alerjiler gelişir ve astım, alerjik nezle gibi hastalık tablolarına neden olur.





Atopik dermatitin her beş bebeğin birinde, besin alerjisinin ise her 15 bebekten birinde görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Bülent Emin Şekerel, “Ülkemizde yaşamın ilk yılında atopik dermatit bebeklerin %15-20’sinde görülürken, besin alerjisi sıklığı ise %5-7 arasındadır. İlerleyen yaşla birlikte hem atopik dermatit, hem de süt ve yumurta gibi besin alerjilerinin bir kısmı ortadan kalkar. Ancak fındık, ceviz, antep ve kaju fıstığı gibi kabuklu ağaç yemişleri ve  susam besinlerine karşı gelişen alerjilerin çoğu yaşam boyu devam ederler ve ülkemizde erişkin çağının önde gelen besin alerjileri haline gelirler. Sonuçta çocukluk çağında aktif atopik dermatiti olanların sıklığı %8’lere, besin alerjisi görülme sıklığı ise %1’e iner” dedi.





Çocukların 10’da birinde astım, dörtte birinde ise alerjik nezle var!





Çocukluk çağında polenler, ev tozu akarı, evcil hayvan ve küf başta olmak üzere başka alerjilerin ortaya çıkmaya başladığını söyleyen Şekerel, bu alerjilere astım ve alerjik rinit gibi hastalık tablolarının eşlik ettiğini ve astımın çocukluk çağında %10’a, alerjik rinitin ise artarak ergenlik çağında %25 gibi bir sıklığa ulaştığını ifade etti.





Ülkemizde ergenlerin ve yetişkinlerin en az dörtte birinde alerji var!





Çocukluk çağının ve yetişkin çağının en sık görülen alerjilerinin çayır polenleri, ev tozu akarları, kedi-köpek-at gibi hayvanlar, zeytin ve servi gibi ağaç polenleri, pelin otu, kali turg, arsız zaylan gibi ot polenleri ve küfleri olduğunu belirten Şekerel, ülkemizde ergenlerin ve yetişkinlerin en az dörtte birinde bu maddelerin birine veya daha fazlasına alerjiler olduğunu söyledi.  Şekerel konuşmasına şöyle devam etti:





“Bebekleri besin alerjisinden korumak için ek besinlere gecikmeden başlanmalı”





“Bundan on beş yıl kadar önce alerji gelişmesini önlemek için alerjik besinlerin diyete eklenmesini bir iki yaşa kadar geciktirilmesi ve bunun alerji gelişimini engellemesi beklenmekteydi. Ancak beklentilerin aksine bu tutum, besin alerjisinde artışa neden olmuştur. Bugünkü anlayışımıza göre besin alerjenleri egzamalı deriden veya solunum yolundan girerek besin alerjisi gelişmesine yol açıyorlar. Besinlerin sindirim sitemi yoluyla alınması ise toleransı geliştiriyor. Bu nedenle günümüzde bebeklerde alerjik potansiyeli olan tüm besinleri yaşamın ilk 4 ile 8 ayları arasında başlanmasını öneriyoruz. Bunun besin alerji sıklığını azaltması bekleniyor. Besin alerjisinin azaltılmasında umudumuz atalarımızın tercihlerine sahip çıkmakta aranıyor.”





“Alerjiler şekil değiştirdi”





Hacettepe Üniversitesi’nde gerçekleştirdikleri çalışmalarda ülkemizde alerjilerin zaman şekil değiştirdiğini gördüklerini söyleren Prof. Dr. Bülent Şekerel bu durumu şöyle açıklıyor, “Çünkü insanoğlu neyle yaşarsa ona alerji geliştirir. Önceleri kedi köpek bahçede beslenirken şimdilerde artan kentsel yaşam ile artık evlerimizde yaygın bir şekilde beslenir oldular. Bu da beraberinde kedi ve köpek alerjisinde iki kattan fazla bir artışı getirdi. Önceleri park, bahçe ve yol kenarlarına yerel ağaçlar dikilirdi. Oysa son 10 yılda arizona servisi gibi hem görselliği yüksek hem de sıcaklık değişimlerine dayanıklı ağaç türlerinin dikimi çok yaygınlaştı. Bu da beraberinde arizona servi polen alerjisinde 10 kata yakın bir artışa neden oldu. İklim değişikliği ile artık kara kış yaşamaz olduk ve bu da Avrupa’dan gelen arsız zaylan gibi istilacı otların ülkemizde yaygınlaşmasına neden oldu. Artık özellikle Karadeniz kıyı şeridinde ve Bolu-Düzce gibi bölgelerde arsız zaylan polen alerjilerine daha çok rastlar olduk. Karasal iklimin hâkim olduğu yerlerden kıyılara göçenlerde, rutubetli yerlerde sık görülen ev tozu akar alerjisine rastlama başladık.”





“Alerjilerin gelişiminin engellemek doğal yaşama geri dönüşle mümkün”





Alerjik bünyenin kendini bebeklik çağında belli ettiğini ifade eden Şekerel, “Bugünkü anlayışımız alerjilerin sadece atopik bünyeden ileri gelmediği, çevremizdeki bazı etmenlerin alerjinin gelişmesine katkı sunduğu veya kolaylaştırdığı yönündedir. Nitekim, son yirmi yılda alerjilerinin görülme sıklığında iki kata yakın artış olması değişen yaşam koşullarımız ile ilişkilendirilmektedir. Araştırmalar alerji gelişiminin sezaryen doğumların, bebek beslenmesinde anne sütü kullanımının azalmasının, aşırı hijyenik yaşama çabasının, fazla antibiyotik kullanılmasının, endüstrileşmenin, batı tipi yaşam biçiminin tercih edilmesinin, doğal yaşamdan kopuşun ve bebeklerde ek gıdaya başlamanın geciktirilmesinin yol açtığını düşündürmektedir. Alerjilerin artışı bu etmenlerden birinden ileri gelmiyor, aksine bunların birçoğunun ve hatta belki de tümünün ortaklaşa sorumlu olduğunu düşünüyoruz. O yüzden de atalarımızın yaşam biçimine yani doğal yaşama geri dönebildiğimiz takdirde alerjileri azaltabileceğimizi inanıyoruz” dedi.





“Alerjenden kaçınmak alerji tedavisinin olmazsa olmaz ilk basamağıdır”





Besin alerjenleri vücudumuzda deride kızarıklık, kabarıklık ve egzema, sindirim sisteminde kusma, ishal ve karın ağrısı, solunum siteminde öksürük, hışıltı, nefes darlığı ve solunum sıkıntısı, dolaşım sisteminde kan basıncı düşüklüğü ve şok gibi belirtilere neden olur.  Solunum yolu ile vücudumuza giren alerjenler ise aksırık, burun akıntısı, burun kaşıntısı, burun tıkanıklığı yanında öksürük, hışıltı, nefes darlığı ve solunum sıkıntısı gibi belirtiler oluştururlar. Bu belirtilerin bazen biri veya çoğunlukla da birden fazlası bir arada görülür. Alerjenlerin karşılaşıldığında mutlak surette tolere edilmesini sağlayan bir tedavi olmadığını ifade eden Şekerel, “Genellikle tedaviler alerjilerden ileri gelen yakınmaları oluştuğunda onları geriletmek için uygulanır. O yüzden alerjik hastalıklardan korunmanın ilk basamağı alerjenden kaçınmaktır” diye konuştu.




1

TÜRK'ÜM VE KÖY ENSTİTÜSÜ MEZUNU EMEKLİ BİR ÖĞRETMENİM...

2

Düzgün COŞKUN yazdı/ "ATOM KARINCA" SEN YÜREKLERDE YAŞIYORSUN

3

TGC: GAZETECİLİĞİ KUŞATMAKTAN VAZGEÇİN!

4

YAPI RUHSATI VERİLEN BİNALARIN YÜZÖLÇÜMÜ %18,9 AZALDI

5

TÜRKİYE’DE AİLELERİN %31'İ ÇOCUKLARININ ÇEVRİMİÇİ YAŞAMI NEDENİYLE TARTIŞMA YAŞIYOR