Cumhuriyetin Anlamı ve Önemi Nedir?
Ülkemiz tarihi boyunca birçok önemli gelişme ve başarıya sahne olmuştur. Ancak en büyük başarı ve dönüşüm, geçen yüzyılın savaşlar arifesinde hayata geçirilen ve “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” ifadesiyle somutlaşan Cumhuriyet yönetimidir. Birinci Dünya Savaşı sürecinde imparatorlukların ulus devletlerine dönüştüğü bir dönemde, çağının ilerisinde toplumun kendi iradesini demokratik anlayışla tesis etmesine olanak sağlamıştır.
Cumhuriyetin temel ilkesi, yurttaşların kendi iradeleriyle yönetimlerini ve yöneticilerini belirleme hakkını gerçekleştirmiş olmalarıdır. Cumhuriyet, halk egemenliğini, yasalar karşısında eşit yurttaşlığı, kamu kaynaklarının toplumun ortak malı olarak görülmesini ve kamu kaynaklarından herkesin eşit biçimde yararlanmasını yasal hale getirmiştir. Cumhuriyet, “kimsesizlerin kimsesi” olarak bireylerin yetenekleri ölçüsünde okuyarak, çalışarak ve üreterek gelişimini sağlamasına olanak tanıyan bir düzen kurmuştur. Hepimiz bu sayesinde köylerimizden çıkıp dünya vatandaşı oluk.
Egemenliğin tek kişide toplandığı, yönetimin babadan oğula geçtiği bir sistemde bireylerin özgür iradesini ortaya koyması mümkün değilken, Cumhuriyet yönetiminde “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle demokrasinin temelleri atılmış, bireyin özgürlüğü ve toplumsal eşitliği güvence altına almıştır. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Anadolu’da kulluktan yurttaşlığa geçiş yolu açılmış; kadınlar erkeklerle kanun önünde eşit haklara kavuşmuş, seçme ve seçilme hakkı tanınmış, eğitim hakkı güvence altına alınmıştır.
Cumhuriyetin sunduğu bu eşitlik ortamı, bireylerin kendi giyimini, düşüncesini ve yaşam biçimini özgürce belirleyebilmesine, kadının toplum hayatına aktif biçimde katılmasına zemin hazırlamıştır. Eğitim yoluyla kalkınmayı ve sanayileşmeyi gerçekleştiren Cumhuriyet’in bu başarıları doğaldır ki kolay elde edilmemiştir. Cumhuriyet kurulurken de bugünde halen zorluklar yaşanıyor. Toplumun bireylerinin eğitim kurumlarında özgür koşullar sağlandığı zaman bir arada dayanışma içinde sorunlara çözüm ürettiği görülmektedir.
Cumhuriyet Fikrini Geç Kavradık ve Geç Anladık
Cumhuriyetimizin 80. yılı kutlamaları kapsamında Adana Ticaret Odası’nın düzenlediği “Adana Tarımının Dünü, Bugünü ve Yarını” başlıklı panel için hazırlık yaparken Cumhuriyetin yaptıklarını ve hedeflerini geniş tanımlı olarak kavradım. Daha önce yüzeysel olan bilgimin artması ile Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına duyduğum hayranlık daha da derinleşti. Cumhuriyeti anlamak için tarih bilgisinin ne kadar önemli olduğunu o süreçte daha iyi kavradım. Tarihi bilmenin önemini her aşamada vurgulanması gerekiyor.
Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yokluk içinde yeniden bir ülke yaratma çabası, II. Dünya Savaşı’na kadar milli irade çerçevesinde sürdürüldü. Ancak bu dönemden sonra niceliksel büyüme devam etse de, yüksek borçlanmaya dayalı dışa bağımlılığın arttığı ve niteliksel bir gerilemenin başladığı görülmektedir.
1946’ya kadar eğitim birliği, Köy Enstitüleri, üniversite özerkliği, toprak reformu, ormanların millileştirilmesi ve ulusal sanayileşme gibi alanlarda kaydedilen ilerlemeler maalesef sürdürülememiştir. Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan eğitimdeki dejenerasyon, bugün ülkemizin bilim ve teknoloji alanındaki dışa bağımlılığının temelini oluşturmuştur.
Cumhuriyet fikrinin gelişmesi, eğitim ve üniversite olmadan mümkün değildir. 1933 Üniversite Reformu ile dönemin ünlü Alman bilim insanlarının Türkiye’de akademik hayata katılması sağlanmış, 1946’da özerk üniversite yasası yürürlüğe girmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk Gençliğine Hitabesi” bu bilinçle kaleme alınmış, Cumhuriyetin korunması görevini gençliğe emanet etmiştir.
Cumhuriyet kuşağı gerçekten sorumlu bir toplumdu. Hem de çoğu bugünkü gibi birkaç dil bilen, dünyanın bilmem nerelerde mezun olmuş değil, tam tersine eğitimsiz ancak ülkesinin bağımsızlığına düşkün, hayalleri ve idealleri olan insanlardı. Cumhuriyetin ilk yılarından itibaren her gün artan ülkenin dört bir yanındaki gelişmişlik onları daha çok çalışmaya teşvik ediyordu. Ülkemizin o dönemdeki gençliği çok idealistiydiler. Herkes birlikte ülkeyi kalındırmak için coştu. Aslında bu duygu büyük dönüşümleri geçiren ülke ve toplumların yeni inşa süresinde bağımsızlığını kazananların çoğunda benzer şekilde gerçekleşti. Örnek olarak Almanya İkinci dünya savaşından yenik çıktıktan sonrada ülkenin yeniden kalkındırılması için ülke çağında bir seferberlik başlamış ve bugün ki gelişmişliğe erişmiş. Ancak aynı kişi başı milli gelire sahip çoğu petrol zengini ülkeleri; demokrasi, kadın erken eşitliği, seçme ve seçilme, insan hakları, kendi iradelerini kullanarak kendi yönetimlerini geliştiremediler.
Büyük Değerler, Tarihi Koşullar ve Bilginin Bütünlüğüyle Doğar
“Büyük beyinler olaylarla, küçük beyinler kişilerle uğraşır.” sözünün ifade edildiği gibi, ülkemizin öncüleri kişisel çıkarlar yerine kurumsal ilerlemeye odaklanmışlardır. Prof. Dr. Mahir Aydın’ın ifadesiyle, “Mustafa Kemal gibi dâhiler yüzyılda bir gelir.” Atatürk’ün de arzuladığı, onun kurduğu Cumhuriyet değerlerinin yaşatılmasıdır. Gösterdikleri akıl ve bilimin egemen olduğu aydınlanma yolunda bir toplum yaratmak için çalışmayı benimsemek Mustafa Kemalinde isteğiydi.
Atatürk’ün liderliği, kurtuluş savaşının zorlu dönemde farklı düşünceleri harmanlayarak ortak bir hedefe yönlendirme yeteneğinde yatar. O dönemdeki kendisine yönetilen “sofra toplantıları” eleştirileri aslında birer fikir forumu niteliğinde olduğu ve alınan kararların istişareyle belirleniyor ve kararlılıkla uygulanıyordu diyor Emre Kongar/Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk. s: 170. Remzi Kitabevi.
Prof. Dr. Halil İnalcık’ın vurguladığı üzere, Atatürk tıpkı 1789 Fransız Devrimi önderleri gibi bir “Aydınlanmacıydı. Kısa sürede halife-sultan egemenliğinden millet egemenliğine geçişi sağlamış, pozitif akılcılığı toplumsal yaşamın merkezine yerleştirmiştir.
Ancak Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geçen 100 yılda, hedeflenen çağdaş uygarlık seviyesine tam anlamıyla ulaşılamamıştır. II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde dış baskılar, Cumhuriyet’in eğitim, ekonomi ve hukuk sistemlerini olumsuz etkilemiştir. Yine de, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bağımsızlık ruhu olmasaydı, bugün özgür bir yurttaşlık bilincinden söz edilemezdi.
Cumhuriyeti Kuranlar Liyakatliydi
Cumhuriyeti kuran kadroların başarısının ardında, güçlü bir örgütlenme bilinci, derin bir vatan sevgisi ve yüksek bir liyakat anlayışı vardır. Atatürk ve arkadaşları hiçbir maddi çıkar gözetmeden, yalnızca halkın mutluluğunu ve ülkenin bağımsızlığını hedeflemişlerdir. “Ben” değil “biz” merkezli bir anlayışla hareket etmişlerdir.
Bugün geriye doğru bakınca, eğer o gün o kadrolar kişisel çıkar peşinde olsalardı, birlikte cumhuriyet fikrinin kurulması ve kurumsallaşması bozulur, Cumhuriyet projesi hayata geçirilemezdi. İdealist, kendinden veren, birey ve toplum olmanın ve birlikte yaşamanın önemini kavramış geniş ufuklu bilinç sahibi insanların çağın gereklerine uygun şekilde düşünmesi ve üretmesiyle Cumhuriyet kurulmuş ve kalıcılığı mümkün olmuştur.
Cumhuriyetin Önemini Kendi Hayatımda Görüyorum
Geçimlik düzeyde, hayvancılıkla uğraşan göçebe bir ailenin çocuğu olarak, köy öğretmenlerinin yönlendirmesiyle eğitim hayatına başladım. Bugün, ülkemin saygın bir üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapıyorsam, bu Cumhuriyet’in bana sunduğu fırsatlar sayesindedir. Cumhuriyetin 102. yılında, yurttaş olmanın bilincine erişmiş bir birey olarak, ülkemin sağladığı eğitim olanaklarının değerini idrak ediyor ve topluma karşı sorumluluklarımı yerine getirmeye gayret ediyorum.
Sonuç olarak, Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil; özgürlüğün, eşitliğin ve aklın rehberliğinde aydınlanmacı bireyin özgürlüğü ve iradesine dayalı halk egemenliğinin hakim oluğu toplumsal yaşamın yeniden inşa edildiği bir toplumsal sözleşmedir. Yurttaş olma, demokratik değerler, seküler yaşam biçimini benimsemek ancak nitelikli eğitim ile aydınlanma ile sağlanabilirdi. Bununda ancak Cumhuriyetin toplumcu-kamucu anlayışına sahip kurum ve organları ile sağlanabilirdi. Atatürk’ün ifadesiyle, “Cumhuriyet fazilettir”, kimsesizlerin sahibidir. Bu fazileti yaşatmak, her yurttaşın tarihin, kültürüm ve geleceği olan sorumluluğu ile sağlanır. Cumhuriyeti anlamak, korumak ve geliştirmek, ancak tarih bilinciyle mümkün olmaktadır.
Gösterdikleri yolda, akıl ve bilimin egemen olduğu aydınlanmış, sorumluluk sahibi bir toplum olma yolunda çalışmaya devam ederek fazilet sahibi oluruz. İyi ki 102 yıl önce Cumhuriyet kuruldu. İyi ki yurttaş olmanın, özgür iradeye sahip olmanın bilincini kazandık. Eğitim yoluyla kendimizi gerçekleştirme imkânı bulduk. Gurur duyuyor, bu büyük eserin mimarlarına minnettarım.
29 Ekim 2025, Adana
İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr;
https://ibrahimortas.com.tr/;https://www.facebook.com/iortas;https://www.linkedin.com/in/ibrahim-ortas