“İktidar”, yoksulluğu, bungunluğu, yetmezliği, doymazlığı daha anlayabilmiş değil!
“Yoksulluk” deninde ne anlaşılıyor, nasıl bir yaşamın tanımı olarak gösterilir; ne sözünü duymak, ne anlatılanı dinlemek, ne yaşananı algılamak istemiyor!
Çıkın bir “iktidar” sözcüsünün karşısına, deyin ki “toprağımı ekemiyorum, eksem yetiştiremiyorum, yetiştirsem zamanında satamıyorum, satsam kazanamıyorum/ borçlarımı ödeyemiyorum/ verdiğim sözlerimi yerine getiremiyorum…”
Bu yurdun “benzersiz” verimli topraklarından fışkıracak kazanımların yok sayıldığına, toprağı işleyecek emeğin küskünlüğüne tanık olacaksınız!
Her şeyi bir yana bırakalım…
İnsandan söz ediyoruz, insanın yaşamından söz ediyoruz, insanın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan besini almasından söz ediyoruz!
Duyulmuyor, duydurulmuyor, duyulmuş olsa bile kulaklar tıkanıyor olmalı ki; ne yurttaşın yaşamında görülen bir değişiklik, ne de “iktidarın” tutumunda gözle görülen bir iyileşmeye rastlanmıyor!
***
Artık herkesin kafatasını açıp, içine iyice yerleştirmesi gerekir;
Bu ülkenin, bu ülkenin yurttaşının kurtuluşunun tek yolu “üretimdir”!
Kendi ürettiği ürünlere katma değer katarak oluşturacağı “markalardır”!
Geçmişte olduğu, günümüzde bilindiği gibi, gelecek için de “yaşamın” en önemli öğesi “beslenmektir”!
Beslenemeyen insan, toplum “aptal” olmaya tutsaktır!
Toprağını sen işleme, suyunu sen kullanma, üniversite mezunu yaptıkların yurtdışına çıkışın yollarını arasın; yurdu ağ gibi ören yollarda, iki yakaları birbirine bağlayan köprülerde, dünyanın kıskandığı vurgulanan kent hastanelerinde ulusal paran bir yana atılsın…
Sonra da “en küçük” sarsıntıda “dış güçlerin” varlığından söz edilsin!
O “dış güçleri” kim yerleştirdi bu yurdun insanının yazgısının içine?
Bu yurdun değerlerini, “bur yurdun insanı için kullanılacak” denerek “özelleştirme” tusunamisine tutanlar kimdi, bir gecede elden çıkaran kimdi, yabancı anaparadarlara teslim edenler kimdi?
Suçlu ya “muhalefet”, ya “dış güçler”, ya da tüm bunlara sessiz kalan “yurttaş”!
Suçlu sayısını artırın/ artırabildiğiniz kadar!
***
Şu an asgari ücretlinin, emeklinin, dar gelirli esnafın nasıl geçindiğini düşünüyor mu “iktidar”?
Televizyon ekranlarının her gün birinde boy gösteren yağlı boğazlı, elmacık yanakları yemekten kiraz rengi, beton duvar arasında yaşamını sürdürürken dışarıyı görmeyenler “iktidarımız halkını düşünüyor, yardımlarını yapıyor, fahiş fiyatı önlemek için çalışıyor, üreticiyi destekliyor” diye sıralayacaktır!
Bunların “nedeni” üzerinde duran yok!
Bu anlatılanların karşılığı olarak “ne yurttaş, ne dar gelirli, ne çiftçi, ne tüketici görmüyor” denilse, size bırakın yurt içinden dışarıdan bile bir sürü örnekler çıkaracaklar!
Aklı olan/ biraz düşünebilen/ biraz duygudaş olabilen, son kurla birlikte artan fiyatlar karşısında yüreği yanan insanların bilincinde olması gerekir!
Evine ekmek alırken bile kafasında kurgular yapan, ayın başında gelecek günleri düşünen, yetmeyen aylığında ne yapacağının acısını ilk günden yaşayan dar gelirliyi görebilmesi gerekir!
Ne yapıyor “iktidar”? İşsizine iş mi veriyor, ürettiğine ödül mü veriyor, gencinin önünü mü açıyor, geleceğine umut mu oluyor?
Üç/ beş yıllık değil, yirmi yıldır bu ülkeyi yöneten bir “iktidar” var; bu yurdun varsıllklarını, bu yurdun insanının içinde bulunduğu bungunlukları, çektiği acıları, gelecek için beklentilerini “bilmemek/ anlamamak” gibi bir lüksü olamaz/ olmamalı da!
***
Bu ülkenin bakanları şunları söylüyor;
“Üreticilerimize hem desteğimizi sürdürüyoruz, hemde belirtildiği gibi sıkıntıları yok”,
“Adaletsizlik varsa, işini kötüye kullanan varsa bunun için başvurulacak yerler vardır”,
“Sağlıkta devrim niteliğinde değişiklikler yaptık, dünya bizi kıskanacak durumda”,
“Merkez bankası bağımsızdır”,
“Belirlediğimiz asgari ücret ile emekli maaşı çalışanlarımızı emeklilerimizi rahata kavuşturacaktır”,
“Milli eğitimde tüm gereklilikleri yerine getirdik”,
“Enerji piyasasında oluşan zamların büyük bölümünü biz karşılıyoruz”,
“Salgın sürecinde halkımızı, esnafımızı yalnız bırakmadık, desteklerimizi sürdürdük, krediler verdik”,
“Bu ülkenin işsizlik sorunu yok”…
***
“İktidar” yoksulluğu, bungunluğu, yetmezliği, doymazlığı bilmeyince/ anlamak istemeyince bu tümceleri kurmak o denli kolay!
Çünkü halkın içinde değiller, gittikleri kentlerde kapalı salon toplantılarına katılıp, bir köşeye yamalanmış partililerin “hava” veren sözlerini dinlemekle yetiniyorlar!
Kurda, doğalgazda, akaryakıtta oluşan fiyat değişikliğinin “ne anlama” geldiğini bilmemeleri olanaksız, buna karşın; “her şey” iyiymiş gibi yapmaları/ bunu anlatmaları/ buna inanılsın istemeleri/ bu duyumsuzluğu sürdürmeleri “bitişin” öngünü olmalı…
“İktidarın” tutumunun bir başka tanımı ne olabilir ki?