CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, olağanüstü kurultay için imza verenlere, “Bu 500 imzalı beklentinin önemli bir kısmını MYK’daki değişim talebi oluşturuyordu, biz de onu yerine getirdik.” Yanıtını verdi.Kılıçdaroğlu , parti içi muhalefetin başlattığı imza kampanyası ve kurultay çağrısından MYK'de yapılan değişikliklere kadar pek çok konuda Hürriyet muhabiri İpek Özbey'in sorularını yanıtladı.
Kılıçdaroğlu’nun Hürriyet Gazetesi’ndeki röportajda dikkat çeken kısımlar şöyle:
- Sayın Kılıçdaroğlu, “CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmıyorum, çünkü…” diye başlayan cümleyi tamamlar mısınız lütfen?
“CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmıyorum”, diye bir düşüncem asla olmadı. En baştan beri kurultay olsun diye imza veren hiçbir arkadaşıma “Neden bu imzayı verdin, neden kurultay istiyorsun” diye bir soru yöneltmedim ve bir eleştiride de bulunmadım. Sadece şunu söyledim: Tüzüğün öngördüğü gerekli imza toplanırsa kurultaya gidilir, kurultayda da demokratik bir yarış olur ve elbette delegelerimiz gereğini yapar.
- Zaten 500’den fazla delege imza vermiş, yeterli değil miydi?
Tabii ki bu sayıdaki delegemizin -ki tümü partimizin evlatlarıdır- verdikleri imzaları dikkate almamız gerekir. Partimize oy verenler gibi, partimizin en genç ve en yaşlı üyeleri gibi hepimiz ülkemizin daha güzel bir ülke olması için çaba harcıyoruz. Hayallerimizin hedefinde ülkemizin daha huzurlu, daha adaletli, daha özgür bir ülke olması var. Dolayısıyla arkadaşlarımızın olağanüstü kurultay talepleri bir şekilde değerlendirilir. Ama önümüzde bir yerel seçim var. Onun için bir hazırlık yapılacak.
Bu 500 imzalı beklentinin önemli bir kısmını MYK’daki değişim talebi oluşturuyordu, biz de onu yerine getirdik.- Bu süreçte mutlaka yıpranmışsınızdır…
Her tartışma doğal olarak bir yıpranma getirir. “Biz hiç yıpranmadık” dersek doğru olmaz. Ama her tartışma aynı zamanda bir olgunlaşma sürecidir, bunu da kabul etmemiz gerekir. Tartışmalar felsefi boyutu olan bir düşünsel tartışma olursa bu daha güçlü bir değişim talebine haklılık kazandırır.
- Olası bir kurultayda delegenin beklentisi neydi?
Az önce söylediğim gibi düşünsel, felsefi boyutu olsaydı daha sağlıklı bir talep olurdu. Böyle
bir boyutu ne yazık ki olmadığı için kurultay talepleri bekledikleri desteği alamadı. Bu noktada partimizin tarihi güzelinden bir örnek vermek istiyorum. Bülent Ecevit’in, milli mücadele kahramanı İsmet İnönü’ye karşı başlattığı bir kurultay hareketi vardı. “Özünde toprak işleyenin, su kullananın” ve “Ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen” taleplerinin ruh verdiği, Türkiye’nin o günkü gerçekleriyle örtüşen felsefi bir derinlik üzerine inşa edilmişti. Bugün buna benzer bir talep olsaydı, benim başımın üstüne… Hiçbir şekilde itiraz etmem. Peki, o arkadaşlarımızın düşünüp de bizim yapmadığımız ne var, onu da ben bilmiyorum.
- 'Adalet Yürüyüşü ve İYİ Parti’ye destekte tam bir demokratik lider portresi çizerken seçimle birlikte bu duruşunu değiştirdi.' Size yöneltilen eleştiri böyle. Hatta daha da ileri gideyim: Adınız “koltuk sevdalısı”na çıktı…
İlk cümlemde de belirttiğim gibi asla genel başkanlıktan ayrılmayacağım gibi bir düşüncem olmadı. Dolayısıyla asla bir koltuk sevdam yok. Koltuk sevdam sadece siyasette değil, bürokraside de olmadı hiçbir zaman. Bürokraside her koltuğa talep üzerine geldim, buraya da öyle. Ama şöyle bir özelliğim var: Bulunduğum koltuğun hakkını vermeye çalışırım. Bunun yeterliliği tartışılabilir ama en azından ben çalışırım. Genel Başkanı olduğum parti bu ülkede, 24 Haziran öncesi önemli bir değişikliğe imza attı. Asla bir araya gelemez diye düşünülen siyasi partiler bir araya geldi. Bunun temelinde yatan hedef şuydu: Siyaset Türkiye’de inanç, etnik kimlik ve yaşam tarzı üzerinden gidiyordu. Biz bunu buradan söküp, demokrasi eksenine oturtmaya çalıştık. Bizim demokrasiye yaptığımız katkıyı kimse yapmamıştır. Bu eksen aynı zamanda daralan Kuvayi Milliye damarının genişletilmesidir.
- Bu adım bir yandan da CHP’ye oy kaybettirmedi mi?
Biz bu adımı atarken oy kaybedip kaybetmeyeceğimiz düşüncesinde olmadık. Bizim için önemli olan demokrasiydi, demokrasiyi yaşatmaktı. Evet oyumuz 22.7’ye düştü. Oyumuz azaldı ama kazanan demokrasi oldu. Millet ittifakı sayesinde bugün bizimle birlikte 2 siyasi parti daha parlamentoda. Bir başka olumlu sonucu şu oldu: İktidar partisi yaklaşık yedi puan oy kaybetti. Ve parlamentodaki çoğunluğunu yitirdi. Biliyorsunuz biz demokrasi uğruna rakibimiz olan siyasal partiye 15 milletvekili verdik, yukarıda andığım gibi rakiplerimizle demokrasi bağlamında Millet İttifakı’nı kurduk. Tüm bunları yaparken katıksız, önyargısız demokrasiden yana tavır aldık. Bu hareketimizin ne kadar değerli olduğunu bugün bazı çevreler ısrarla görmek istemiyor.
- Neden görmek istemiyorlar, neden onların sesi daha çok çıkıyor öyleyse?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Demokrasi uğruna yeri gelir kazanır, yeri gelir kaybedersiniz. Ancak önemli olan Türkiye’nin kazanmasıdır. Bu bağlamda biz verdiğimiz mücadelenin ve izlediğimiz stratejinin Türkiye’nin çıkarları için önemli olduğunu biliyoruz. Çünkü, Türkiye’nin çıkarları demokrasidedir. Bunu her seferinde seslendirmek demokrasiyi sadece biz istiyormuşuz gibi bir algı yaratabilir. Bunu bize rakip olan siyasi partilerin de, sivil toplum kuruluşlarının da seslendirmesini istiyoruz. Kendi kendimize övünmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu soruyu sorduğunuz için cevap verdim yoksa çıkıp anlatmayacaktım özel olarak. Bir partinin kazanması bir şeyi değiştirmiyor ki… Diyelim ki seçimlerde bazı partiler barajı aşamadı ve parlamentoya gelemediler. Demokrasi açısından nasıl bir felaketle karşı karşıya olacağımızı düşünün. Bunu düşünmüyorlar ama her seferinde bunu bizim hatırlatmamız da doğru değil…
- Kurultay olsaydı tekrar kazanacağınıza inanıyor musunuz?
Ona delegeler karar verir. Çünkü bizim partimiz parti içi demokrasiyi, demokrasinin evrensel kurallarına uygun olarak yaşayan bir partidir. Delegemizin iradesi hürdür. Dolayısıyla şu ana kadar böyle bir şeyi düşünmedim bile. Şunu söyleyebilirim: Bizim delegelerimizin güçlü bir sağduyusu vardır. Ne kadar eleştirse de sandığa gidip oy kullanırken güçlü demokrasiye olan bağlılıklarıyla genel başkanın yaptıklarını değerlendirir ve ona göre oy kullanırlar. Seçimlerden önce kahraman, seçimlerden sonra düşman diye bir algı bizim delegemiz için geçerli değildir.
- İmzalarını geri çekenleri de bu kapsamda mı değerlendiriyorsunuz?
Emin olun kimler geri çekti, kimler imza verdi, bilmiyorum.
- 'İmzaların geri çekilmesi için baskı yapıldı' deniyor…
Bu iddialar tabii ki doğru değil.
- Muhaliflerini en çarpıcı argümanı şu: Dokuz seçim kaybetmiş bir lider artık görevde kalmamalı!
Verdiğiniz mücadele demokrasi açısından son derece değerliyse ve önemli bir kazanım elde edildiyse bunu bir liderin yenilgisi ya da galibiyetine bağlamak doğru değildir. Bu süreç içinde geldiğimiz nokta önemlidir. Parlamentoya millet iradesinin neredeyse tümünün yansımasını sağlayan CHP’dir. 1980 sonrası parlamentoya millet iradesinin neredeyse tümünün yansımasını sağlayan tabloyu biz yarattık. Üstelik bunu darbe hukuku ve bir dikta yönetimini yarattığı bütün olumsuz koşullara rağmen yaptık. Dediğim gibi bunu yapan CHP’lilerin demokrasiye duyduğu inanç ve bağlılıklarıdır. Şu değerlendirmeyi siyasetle ilgilenen her kesimin yapması gerekir: Demokraside tıkandığımız alan neresi, bunu nasıl aşabiliriz? Etnik kimlik üzerinden siyaset sizin sorunlarınızı dillendirmenize engel oluyor. İnanç üzerinden, yaşam tarzı üzerinden siyaset de öyle. Üçü de demokrasilerde yasak ama bizde siyasetin ana unsuru… Siyaseti sıkıştığı dar alandan çıkarmamız lazım. 24 Haziran’da Millet İttifakı adı altında bir demokrasi birliği sağlayarak siyaseti bu dar alandan çıkartmayı başardık. Ve bu sürecek. Bir siyasal düşünce olarak demokrasiye inanan her kesimin bu mücadeleye ortak katkı vermesi gerekir. Bizim ittifak oluşturmamızdaki amaç da buydu zaten. Ama baskının olduğu yerde demokrasi mücadelesi vermek kolay değil, bedel ödüyorsunuz. Enis Berberoğlu neden içeride, Eren Erdem niye hapiste… Gazeteciler, öğrenciler, muhalifler neden hapiste... Bugün bir demokrasi mücadelesi veriliyor. Türkiye’yi bir kişiye teslim ederseniz bugünkü tablodan başka bir şey olmaz. Ama insanlar bunu yaşayarak öğreniyor maalesef, düşünerek değil.