LİSELER, YKS VE YÜKSEKÖĞRETİM: KAPİTALİZMDE AYRIŞTIRMA MEKANİZMALARI
Çarşamba günü tüm gençliğin, dahası bilim araştırma politikaları üzerinden tüm ülkenin geleceğini etkileyen, hatta belirleyici faktörlerden biri olan YKS yerleştirme sonuçları açıklandı.
Küçük bir azınlık istediği ve ileride “meslek/kazanç” garantisi veren istediği programlara yerleşebildi, küçük bir grup da felsefe-sanat gibi ilgi duydukları programlara geçiş yapabildi. Yüzde 40’ı örgün lisans ve ön lisans programlarından mahrum kaldı. Yerleşenlerin de büyük kısmı ile birlikte yüzde 80-90’ı; anne babalarının kaderini (belki onlardan daha kötü bir kaderi) paylaşmak üzere ne yeterli bilgi ne de meslek karşılığı olmayan (İşe yaramaz) programlara yerleşme veya yerleştirilmeme üzerinden, hatta hiç başvuru yapamamış olmak üzerinden tanımlanmış ve ayrıştırılmış oldu.
Tüm lise türlerinde son sınıf düzeyinde toplam 894 bin kişi YKS başvurusu yapıyor ve bunlardan sadece166 bini örgün lisans (4-6 yıllık) programlarına yerleşebiliyor (yüzde 18,54). Geçmiş yıllarda yerleşmemiş olup ilk kez lisans programlarına yerleşen sayısı da 209 bin (yüzde 21,69). İkisini birden dikkate alırsak yaklaşık yüzde 40’lık bir dilimden söz edebiliriz.
Ancak çağ nüfusunu (17 yaş grubunu) 1 milyon 250 bin civarında kabul edersek 375 bini fakültelere kabul edilmiş bulunuyor ki bu oran yüzde 30 gibi bir rakama tekabül ediyor. Ön lisans ve açık öğretimleri de birlikte hesaplasak lise son sınıf ve daha önce yerleşmemiş olup ilk kez yerleşenlerin toplam sayısı 730 bini buluyor. Yani herhangi bir yükseköğretim programına kayıt hakkı kazananların oranı yaş grubuna (kayıt yılı çağ nüfusuna) oranlanırsa yüzde 58,4’ü buluyor.
YKS’ye başvuran 2 milyon 437 bin kişiden yaklaşık 43 bini 500 puan üzerinden 400 puan alabilmiş bulunuyor. Bilgi düzeyi açısından bu grubu yeterli sayabiliriz. Yani lisede müfredatın yüzde 70-80’ini anlamış grup ancak yüzde 1-2 civarında bulunuyor.Toplamda 2,5 milyondan 244 bini (yüzde 10 kadarı) 300 ve üzeri puan alabilmiş (Bu düzey ve üstünü lise müfredatının yarısı kadarını asgari düzeyde anlıyor kabul edebiliriz).Yani lise mezunlarının geriye kalan yüzde 90’ı aslında daha en başından yetersiz bulunuyor, çağının gerektirdiği bilgi ve becerileri kazanamamış bulunuyor.
Boğaziçi, Galatasaray, ODTÜ, İTÜ ile Koç, Sabancı, Bilkent gibi üniversiteler diğerlerine göre çok daha saygın bulunuyor. Bunlara Türk Alman, Hacettepe, Başkent, Medipol gibi bazı üniversitelerle tıp, eczacılık, diş hekimliği, hukuk fakülteleri de eklenebilir. Orta boy üniversitelerin makine, elektrik elektronik, bilgisayar mühendisliği, PDR ve psikoloji programları da eklenirse aşağı yukarı Türkiye’deki prestij ayrışması tanımlanmış olur.
Ayrışma: Okul Türleri
Lisans programına yerleştirme oranını asgari bir ölçü kabul edersek; fen liseleri, sosyal bilimler liseleri, özel fen ve liselerle askeri ve polis kolejleri çıkılırsa diğer lise türlerinin pek bir başarıyı gösteremedikleri görülmektedir. Toplam mezunların ancak yüzde 18’i dört yıllık örgün bir programa yerleştirilebilmektedir.
İmam hatip liseleri mezunların büyük kısmı ilahiyatlarla Arapça programlarına gidiyor. Bunlar çıkarsa imam hatip mezunlarının lisanslara geçiş oranı çok düşüyor.
Meslek liseleri M.T.O.K. –meslek liselerinden öğrenci alan teknoloji fakültelerinin programları çıkarılırsa, meslek liselerinin lisans şansı neredeyse sıfırlanıyor.
Kapitalist bir toplumda yükseköğretim nasıl olura, YKS somut bir örnek sayılır: Yüzde 2-5 kurtulacak, yüzde 15 idare edecek, yüzde 80 sürünecek. Kapitalist bir toplumda ayrışma ve eşitsizlikler giderilemez. Dolayısıyla önce yapının, önce sistemin değiştirilmesi lazım.