1. Orta Çağ Avrupa'sında, 1900 lü yıllara kadar Yahudiler, yerel yöneticiler ve kilise yetkililerince; muhasebecilik, kira toplayıcılığı, seyyar satıcılık ve faizcilik gibi, "gerekli bir şer" olarak tolerans gösterilen ancak sosyal olarak aşağı görülen mesleklere itildiler. (Wikipedia)
İslam dünyasında da benzeri bir anlayış var mıydı? Vardı. İslama göre faiz (riba) haram olduğu için bu işi yapanlar da aşağı sınıftan kabul edilir, hor görülürdü.
Yahudilere başka meslekler yasaklanınca onlarda zorunlu olarak paradan para kazanma işlerine girmişler, bu da zahmetsiz bir iş olduğu, emek yoğun olmadığı için çocuklarına en iyi eğitimi aldırmışlardır. İspatı mı? Bilim dünyasına girin, araştırın.
Adamlar işleri en iyi şekilde yapıp yaşadıkları ülkeleri ve dünyayı denetimleri altına alınca diğer toplumlarda aşağılık duygusu, kıskançlık, nefret ve şiddet duyguları baş gösteriyor. Kavgam’da, Hitlerin yaşamında görürsünüz bunu. Sonra da gelsin sürgün, öldürme, katliam, soykırım...
Günümüzde nicel güç değil, nitel güç önemlidir ve temel güç bilgidir. Bilgi yanına bir de parayı aldığında, ikisi bir araya geldiğinde, bilgi ve paradan oluşacak gücün karşısında durulur mu?
Nicel güç peşinde koşarsanız eğer; Avrupa’nın bekçiliğini yapar güvenliğini sağlarsınız. Sonrada; “sürülüp kasaba gider, kanarada mekân tutar, seri hakka teslim eder ve ölüye sayılır”sınız.
2. Vaadedilmiş Topraklar Meselesi
Tevrat/Tekvin kitabı 15. Bab: “O günde Rab, Abraham'la (Hz. İbrahim) ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.”
Kuran/Ahzap/137: "Ve o hırpalanıp ezilmekte olan kavmi de yeryüzünün, bereketle donattığımız doğusuna ve batısına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrailoğullarına olan o güzel vaadi, sabırları yüzünden gerçekleşti. Biz de Firavun ile kavminin yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri binaları yerle bir ettik."
Allah, her iki kutsal kitapta da “Suriye ve Doğu Akdeniz sahillerini İsrailoğulları’na verdik” diyorsa vermiştir. Kullarına laf düşer mi? Haşa, düşmez tabi. Çünkü Tevrat, Müslümanlar için de kutsal bir kitap. Kuran’ın önemli bir bölümü Tevrat’tan derlenmiş. (İnsanın yaradılışı, cennet, cehennem, Habil-Kabil hikâyesi, Domuz eti yasağı, vb.) Tevrat’ın da önemli bir bölümü kadim İran ve Mezepotamya destanlarından alınmış.
Yahu tamam ama, bu konuyu günümüz koşullarını dikkate alarak bir kez daha değerlendirelim, diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Dediğiniz anda İslama göre yani dinsiz ya da kâfir ilan edilirsiniz ve cezanız ölümdür. Çünkü Kuran evrenseldir, tarih üstüdür. Zamandan ve mekândan bağımsızdır.
O halde, Kuran’a göre, İsrailoğulları’nın Gazze’yi bırak, bütün Filistin'i, Lübnan'ı ve Suriye’yi işgal etmesi hakkıdır, meşrudur.
Durduk yerde “ne oluyor bu adama”, dediğinizi duyar gibiyim. Bu adama hiçbir şey olmuyor. Sadece, bir yandan gülüyor, diğer yandan düşünüyor: Var olan bilgilerimi tekrar aklın süzgecinden geçiriyor, analiz ediyor, yeni bir senteze varıyor. Sentez yanlış olabilir mi? Tabi ki.
Ve sonra da çok doğal olarak, sorun çözme sistematiği devreye giriyor ve aklına “fark ettiğiniz bu yaman çelişki nasıl çözülebilir?” sorusu geliyor.
Aydınlanma, laiklik (sekülerizm), aklın egemenliği, vb. sorunun yanıtı olabilir mi?
13 Mayıs 2025.
Mahmut TEBERİK
m.teberik@gmail.com