Tüik verilerine göre, geçtiğimiz yıl sebze/ meyve fiyatlarındaki enflasyon oranı yüzde otuzdördü buldu. Bunlar arasında karnabahar yüzde yüz, ıspanak yüzde seksendört, yumurta yüzde sekseniki, portakal yüzde yetmiş, pırasa yüzde altmışdört, mercimek yüzde altmış fiyatları artıyor.
Ülkemizin dört bir yanı verimli topraklarla çevrili, geleneksel çiftçilik bakımından herkes bir şeyler biliyor, her yıl onlarca Ziraat Fakültesi yüzlerce Ziraat Mühendisi yetiştiriyor, doğal yapısı gereği su kaygısı da yok…
Tüik’in her yanından kırparak, aslında tüketicinin cebini yakan sebze/ meyve ürünlerindeki enflasyon her yönüyle “ne denli” acınası bir çember içinde olduğumuzu gösteriyor!
Üreten kazanmıyor, tüketen pahalıya sofrasına götürüyor; neler oluyor öyleyse?
***
“İktidarın” ondokuz yıldır tarıma/ üretime/ toprağa/ üreticiye/ tüketiciye ne denli yakın olduğu, ne denli sorularına çözüm aradığı, ne denli yaptığı işi sevdirdiği “sebze/ meyve” tablosundan belli…
Üreticinin içinde bulunduğu koşulu, yaşadığı çıkmazları “yeniden” “yeniden” söylemenin gereği yok sayılsa da;
Birileri anlayamamışsa, ya da anlamamakta ısrar edişleri göz önündeyken “yeniden” söylenmeli, “yeniden” konuşulmalı, “yeniden” kulakları duyana/ “iktidar” kafaları anlayana dek yinelenmeli…
Bu koşullarda ne üretici bir adım atabilir/ yeni ürünler yetiştirmek için kollarını sıvamaya gücü yeter, ne de tüketici “ağız tadıyla” bütçesini yormadan/ “iktidarca” desteklenen “aç kal maaşları” ile yaşamını sürdürebilir!
Belki emekçinin gözleri açık olacaktır, belki soluk alp- vermeyi de sürdürüyordur, ancak yaşadığı her an “zorluklarla/ umutsuzluklarla/ yarınsızlıklarla/ doyumsuzluklarla” karşı karşıya olduğu bilinsin!
Yalan diyen sokağı gezer, yalan diyen pazarı yaşar, yalan diyen esnafı dinler, her şey bu denli net!
***
Son bir yıldır, hergün “yeni bir” kavram kargaşasıyla karşılaşıyoruz…
Adına covid 19 denen, ancak daha nereden/ nasıl kaynaklandığı belirlenemeyen olgu nedeniyle estirilen korku, bir yandan da yaşanan kuraklığın etkisi salt ülkemizde değil, dünyada da “besin ürünlerinde” fiyat artış olduğu belirtiliyor!
Ülkemizin tarımsal alanı, verimli toprağı, geleneksel bilgili üreticisi olan kaç ülke var ki?
Birdeki topraktan, bizdeki sudan, bizdeki iklimden, birdeki çiftçiden söz ediyorum; kaç ülke var?
Avuç kadar, ülkemizin Çukurova’sı kadar toprağı olmayan ülkelerden neler almıyoruz ki?
Bir de toprağı olmayan, suyu olmayan, iklimi elverişli olmayan ülkeleri düşünün; bu ülkenin yurttaşları, kendi toprağından üreteceği ürünü onlar gibi dışalımla sağlıyorsa düşünmek gerekmiyor mu?
Buğdayı dışarıdan al, mısırı dışarıdan al, ayçiçeğini dışarıdan al…
Yetmedi mercimeği dışarıdan al, fasulyeyi dışarıdan al, nohudu dışarıdan al…
Bunların “asıl” nedeninin covid 19 olmadığını, kuraklık olmadığını, “iktidarın” üretici üzerinde yanlış hesaplar yaptığını, üreticinin “bir türlü” boğulmasının önünü açtığını, bankaların/ kredi kooperatiflerinin dar boğaza soktuğunu, hükümetin de desteklemelerden düşeni vermediğini bilmeyen var mı?
***
Bir söyleşisinde Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım şunları söylüyor:
“Market zincirleri piyasadaki hemen her ürünün fiyatını belirler konuma geldi. Bir pazarcı esnafı ya da manav, marketteki fiyata bakarak kendisine bir fiyat belirliyor. Girdi maliyetlerinin yükselmesi, üreticinin artık üretim yapmakta zorlanması, iklime bağlı olarak bazı ürünlerde üretimin azalması, nüfus artışına rağmen üretimin aynı oranda artmaması da önemli faktörler.”
Birkaç gün önce, Kozan’da her yıl bahçelerden portakal alıp pazarlayan biriyle görüştüm.
Marketlerde sekiz- on lira olan, üstelik İstanbul pazarında on liranın da üzerinde etiket koyulan portakalı, “bahçede” üç liranın altında verdiğini, söyledi!
Ya gerisi?
Üretici ile tüketici arasındaki bu “katlamaların” nedenini Yıldırım açıklıyor.
“Market zincirleri piyasadaki hemen her ürünün fiyatını belirler konuma geldi” diyor!
***
TÜİK verilerine göre, geçtiğimiz yıl sebze/ meyve fiyatlarındaki enflasyon oranı yüzde otuzdördü buldu.
Üretenin kazanamadığı, tüketenin almakta zorlandığı sebze/ meyvedeki fiyat artışının “baş” nedeni “denetimsizlik/ doymazlık/ fırsatçılık/ dokunulamazlık” olduğu bilinmesine karşın, “iktidar” bu haksızlığı yapanların üzerine gidileceğini, söylüyor!
Tarlada bir liralık ürünün “tüketiciye” beş liradan ulaşmasının yolunu çizen kendi değilmiş gibi!
Ekim alanlarının yanı başına kurulan, üreticinin ekim alanlarını yok eden “çevre bozguncularına” fırsat veren sanki başkalarıymış gibi!
Üreticiyi “girdilerle” dar boğaza sürükleyip, “üretemez” duruma gelmesi için dışalım ürünlerle ülkeyi donatanlar başkaları gibi…
Piyasada “fiyat belirleyici” oldukları yadsınmayan marketlerin “güç” aldığı “iktidar” değilmiş gibi…
Şunu biliyoruz: yurttaş, şu an ki “alım gücüyle” kendi topraklarında üretilen ürünleri almakta zorlanıyor, beslenemiyor! Üreticinin durumu daha da düşündürücü!
grup seks Ereğli mutlu son