Mustafa Tuncel. Bir dönem Aytaç Durak'ın sağ kolu. Adana'da Büyükşehir Belediye Meclisi'ndeki çıkışları ile dikkat çekti. Hakkında açılan davalar nedeniyle tutuklandı, cezaevine girdi. Tahliye oldu ve yeniden Büyükşehir Belediye Meclisi'ne döndü. Halen Adana Büyükşehir Belediyesi Meclisi 1. Başkanvekili görevini sürdüren Mustafa Tuncel Ekspres Gazetesi'nnden Leyla Akbaş'a konuştu. Leyla Akbaş'ın bugünkü Ekspres Gazetesi'nde yayınlanan röportajı şöyle:
'Cezaevi sürecinden güçlenerek çıktım. Hem fiziki hem de ruhsal olarak kendimi dinledim. Beyimden gereksiz olan, tüm kirli bilgileri sildiğimi, beni rahatsız eden tüm kirliliği temizlediğimi Söyleyebilirim. Beynin kontrolü insanda inanılmaz bir haz yaratıyor.''
Hayata dair düşünüp de yapmadığım hiçbir şey kalmadı. Çok çalıştım ama, çalışırken de hayatın nimetlerini ıskalamadan yaşayıp, hayata hakkını verdim. Onun için yanlış yapanlara artık eskisi kadar kızmıyorum. Dün var olan dostlarım bu gün de yanımda.'Röportaj: Leyla AKBAŞ
O, bir kavga adamı, o bir baba, o bir eş, o bir vefa ve sevgi adamı…
O, yıllar önce zamansız kaybettiği eşini cezaevi koşullarında bile unutmayan, hayatının en önemli insanına, özlemini ve yüreğini gönderen umarsız bir romantik…
Hayata dair ne varsa, toplamış almış ...
O sert ve öfkeli duruşunun altında, her daim sıcak bir yürek, sarıp sarmalayan bitip tükenmeyen dostlukları var.
Zaten kendi tabiri ile de dostlarının arkasında, hasımlarının karşısında olmuş. Çok çalışmış, çalışırken de asla hayatı ıskalamamış.
Sevgileri de öfkeleri de en uç noktada yaşamış.
Hayat hep dolu-dizgin gitmiş onun için.
Cezaevi süreci ise sadece çevresini saran çakalların ve riyakarların tasfiyesine yaramış.
Üstelik bedeni ve ruhu dinlenmiş.
Geçmişe dair, yakın tarihte yaşananlara dair hiçbir pişmanlığı yok.
Cezaevi sürecinde, gençlik yıllarına geri dönmüş.
Kütüphanede gördüğü her kitap, onu baştan çıkarmış, yıllar önce okuduğu dünya klasiklerine yeniden dalmış. Deliler gibi okumuş…
Hem de gece-gündüz.
Ve…beyninde o güne kadar biriktirdiği ne kadar kirli bilgi varsa, hepsini atmış.
İki yıl iki aylık mapusluk Tuncel’in, kilolarının dışında hiçbir şey eksiltmemiş.
Hatta bu süreç, ruhsal ve bedensel kazanımları için çok da yararlı olmuş…
Daha doğrusu “ terapi gibi oldu bana ” diyor, o aydınlık yüzünden eskitmediği gülüşüyle.
Evet…
Mustafa Tuncel, benim “Durak terminatörüm” Adana Basının “dayısı” yaşadığı o çileli günlerin ardından ilk röportajını gazetemize verdi.
Adana Büyükşehir Belediyesi Meclis birinci Başkanı Mustafa Tuncel ile cezaevi sürecini, Durak kavgasını, Adana Demirspor’u ve de uzun vadeli siyasi hedeflerini konuştuk…
-Sayın Tuncel Cezaevi çok zorlu bir sürec, bu süreçten nasıl etkilendiniz ? Gülerek yanıt veriyor
-Bu süreçten en zararlı çıkan kilolarım oldu. Gördüğün gibi epeyce eksildi.
Haa bir de zorunlu olarak içkiyi sonra da sigarayı bıraktım.
Biliyor musunuz ben, içkiye de sigaraya da daha çocuk denecek yaşlarda başladım Yani tam 52 yıl önce.
Ama bitirdim.
İnsan kendisiyle baş başa kalınca, beynini kontrol etmeyi çok iyi öğreniyor.
Beynimi kontrol etmeyi başardım.
Ayrıca içerde olmaktan zevk aldığım anlar oldu, çünkü kendime zorunlu olarak zaman ayırdım.
Kendimle baş başa kalma fırsatım oldu.
O kadar uzun zaman tatil yapmamıştım ki, cezaevi bana, bu güne kadar yapamadığım bu tatil fırsatını verdi.
Bedenim, ruhum temizlendi. Hani daha açık söylersem, bu süreç benim için, zihinsel ve bedensel terapi oldu.
Cezaevi sürecinden önce, öfke patlamaları olan bir insandım, beynimi kontrol etmek, beni çok daha güçlü kıldı.
Kişisel kusurlarımın bedeli belki sadece bir yıldı.
Ama…ben biraz daha fazla kaldım.
- Zayıflamış haline bakıyorum, gerçekten de zımba gibi görünüyor. Forma girmiş.- Hak ettiğinizden fazla içerde kalmak sizi üzmedi mi ? -Üzülmedim.
Hatta “bir süre daha kalsam çok daha iyi olur” dediğim zamanlar oldu.
-Neden ?-Çünkü, cezaevinde insanın düşünmeye çok fazla vakti oluyor. Çalışmıyorsunuz, bir kenardasınız ve bol bol seyrediyorsunuz.
Tabi seyrederken de düşünüyor ve kendinizi geliştiriyorsunuz.
Bedensel olarak daha sağlıklı kalabilmek için de spor yapıyorsunuz.
Bilgi dağarcığınızın zenginleşmesi için, kitap okumaya ağırlık veriyorsunuz, felsefe ile ilgileniyorsunuz.
Ve nihayet, etkilenmeden seyretmeyi öğreniyor, beyninizi kontrol edebiliyorsunuz.
Beyninizde o güne kadar birikmiş tüm gereksiz ve kirli bilgileri temizleyebiliyorsunuz.
Ben de bunları yaptım.
Bana sıkıntı veren her şeyi beynimden boşalttım.
Sonra bir de baktım ki, etkilenmeden seyretmek, kötü olanı unutmak, bilgi kirliliğini sonlandırmak çok güzelmiş.
Şimdi ise toplum hayatına yeniden adapte olmaya çalışıyorum.
-Bir “Yalnız Kurt” tanımınız var kendiniz için, gerçekten de kendinizi “yalnız mı” hissettiniz ? -Yoo…hayır…Ben iki yüzlülükleri, hayırsızlıkları iyi bilirim. İnsanların arkadan vurulduklarını iyi bilirim. Böyle şeyler beni şaşırtmaz.
Şaşırtmadı da. Bir insanı iyi tanıman için, içki masası, kumar masası ve mapus damında birlikte olmak gerekir. İhtiraslar, ihanetler, hırslar, yalanlar, dolanlar ve kahpelikler,
Hep bu ortamlarda ortaya çıkar.
Ben cezaevine girerken de, çıktıktan sonra da, bu şekilde test edilmiş dostluklara sahiptim.
Onlar benim, içeri girmeden de dostlarımdı. Çıktıktan sonra da dostlarım olarak kaldılar.
Yanlış yapanlara hiç şaşırmadım. Onlar beni zaten ilgilendirmiyor.
Ben bir süre kafamı dinlemek istedim. İdareye başvurdum “yanıma hiç kimseyi almayın dedim. 60 gün yanıma kimseyi vermediler. Sonra koğuşa 3 kişi geldi”
Yalnızlık duygum asla olmaz.
Koşullarım ne olursa olsun, kendi kendime yeterim.
Ayrıca marazi bir şekilde Adana’ bağımlısıyım.
Örneğin, on beş gün kalmak üzere bir yere giderdim, üç sonra geri dönerdim. Hatta yargılama sırasında hakime “siz beni Magosa gibi bir yere gönderin, çünkü ben,
Kürkçüler’de kendimi, Adana da yani, evimde sanıyorum” demiştim. Gülüşmeler olmuştu.
Hayatı dolu dolu yaşadım. Yaptığım hiç şeyden pişmanlık duymadım. İçki içtim sabahladım.
Kumar oynadım üç gün masadan kalkmadım.
İdeallerim ve sevdim uğruna kelle koydum . Hiçbir duygum, hiçbir eylemim yarım yamalak olmadı. Hayatı dolu dolu hiç ıskalamadan yaşadım ve yaptığım her şeyden de büyük haz aldım.
Onun için, o “yalnız Kurt” ifadesi, yalnızlık duygusu değil, zor zamanlarda, tek başınayken bile insanın kendini kudretli hissetme duygusudur.
-Siz cezaevine girerken, hep bir “gizli tanıktan” söz ettiler. Hatta genç bir üst düzey bürokrat suçlandı. Nedir bu “gizli tanık” işi ? -Leyla hanım, yargılama usulünü bilirsiniz, çocuk oyuncağı değil. İddianameye öyle gizli tanık adı falan yazılmaz.
Sözü edilen bürokrat Ferat Yükseldir.
O çocuk aslanlar gibi gelip ifadesini verdi ve gitti. Kendisini evladım gibi de severim, aleyhimde olacak hiçbir beyanı yoktur.
İnsanların bu şekilde konuşması bilgi kirliğinden, adam harcamaktan, istemedikleri adama çamur atmaktan başka bir şey değildir.
Hiç kimsenin aslı astarı olmayan şeyleri konuşmaya hakkı yok.
Hiç tanımadığım bürokratlar benim yüzümden yargılandı. O süreçte onlar adına çok üzüldüm.
Kimse bana kötülük etmedi.