Tarih: 09.06.2019 14:43
MUTLULUK ve TATMİN DUYGUSU
Mutlululuk üzerine, bireyin varoluş yolculuğunu sığ sularda takip eden ve öğüt diline sıkışmış kişisel gelişim kitaplarında, ne çok şey yazılmış.
İnsanın birey olma arayışını suistimal eden, kabaca son otuz yılda yaygınlaşan, kişisel gelişim kitaplarını ele alacak değilim. Bu suistimale değinirken, kişisel gelişim yazısı yazmaya da soyunacak değilim.
Kısa bir değinme olacak benimkisi: mutluluk, yaşadığımız anlarda hissedeceğimiz bir duygudur, yaşamın tamamı için konu edilmesi kadar abes bir şey olamaz.
Üzüntü de, yine yaşamın önümüze çıkardığı kimi durumlarda, hissedeceğimiz bir duygudur.
Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde üzülmemiz ne kadar doğal ve sahiciyse, yeni doğan bir bebeğin bize yaşatacağı mutluluk da o kadar doğal ve sahicidir.
Kayıpta mutluluk hissi (her koşulda mutluluk), yeni doğanda üzüntü hissi (her koşulda üzüntü), tuhaf olacaktır, öyle değil mi?
***
Oysa “tatmin duygusu”, anlık değil, yaşamımızı süreç içinde etkileyen, kapsayıcı bir duygudur.
Yakın ilişkilerimiz ve ana faaliyetlerimiz, tatmin duygusunu bize sağlayacak ana kaynaklardır.
Kaç kişiyle değil, kimlerle ilişki içinde olduğumuza odaklanırsak, duygu dünyamızı da düşünce dünyamızı da tatmin duygusuyla doldurabiliriz.
Tek başına kalabilmeyi de öğrenmeliyiz, tabii. Ama tek başınalık ve yalnızlık, başka bir sefer ayrıntıyla ele alınmayı hak eden önemli bir konu.
Ana faaliyetlerimiz, yaşamdaki tatmin duygumuzun, bence, ilişkilerimizden daha kuvvetli bir kaynağı.
Bu bağlamda, “kariyer düşkünlüğü”, bu tatmin duygusunun katili diyebilirim. Keza, rekabetçi hırs da öyle.
Eğer hırsınızı, yaptığınız şeyi iyi yapmak için kullanıyorsanız ve yaşamın küçük veya büyük evrelerinde, o anki kapasiteniz ölçüsünde yapabildiğinizle “yetinmeyi” biliyorsanız, diğer bir deyişle, “açgözlülüğe” kaymıyorsanız, tatmin duygusunu da yakalayabilirsiniz.
Üstün Öngel
9 Haziran 2019, İzmir
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —