Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) 1 Eylül 2024 ile 30 Ağustos 2025 tarihleri arasında (bir yıl boyunca) Türkiye’de 275 davayı izleyip rapor haline getirdi. Bu davalarda 1.696 kişi yargılandı. 197 yıl hapis 95 bin lira para cezası verildi.
Seçilen davalar basın, toplanma ve ifade özgürlükleriyle ilgiliydi. Bu alanda Türkiye, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmelerin imzalamış bir ülke.
İmzalamasına imzalamış ama uygulama aşamasında her dönemde kendisi ihlal etmiş. Devlet “insan hakları” yazılı bütün sözleşmeleri ileri derece miyop olan gözleriyle, gözlüksüz olarak okuduğu için o maddeler ancak şu halde uygulandı, uygulanıyor:
-İnsan Haklama Kanunları!
Kolluk kuvvetleri daha da sadeleştiriyor. Anayasada yer alan hakları kullananlara karşı “Allah yarattı” demiyorlar:
-Verin sopayı!
MLSA Raporundan devam edelim. İfade özgürlüğü davaları için “rutin hale geldi” tespitini yapan Rapor, sanıkları örgüt propagandası, 2911 sayılı kanuna muhalefet ve Cumhurbaşkanına hakaret suçlamalarıyla karşı karşıya kaldığını saptıyor.
Diğerlerini bir kenara ayırıp Cumhurbaşkanına hakaret meselesi için bir daha yazıyorum:
-AKP’de hiç aklı başında iletişim uzmanı yok mu?
Bu kadar çok hakaret edilmiyor Cumhurbaşkanına. Açılan davalar Cumhurbaşkanını koruyup kollamıyor. Tersine yıpratıyor. 2014’ten 2022’ye kadar 44 bin 675 kişiye dava açıldı. Buna devletin kurumlarını aşağılama ve Cumhurbaşkanı hakaret etmeyi de ekleyince sayı 53 bin 148 kişiye ulaşıyor. Bu bir rekor! (Bu bilgiler MLSA Raporunda yok. Yazılı kaynaklardan aldım.)
İlerde bu dönemi inceleyecek olan araştırmacılar şu sorunun peşine düşeceklerdir:
-Bu adam ne yapmış da kendi halkı tarafından bu kadar çok hakarete maruz kalmış?
Oysa Cumhurbaşkanına açılan dava kadar çok hakaret edilmedi. Bu yıpratıcı bir haksızlık… AKP’li işgüzarlar ordusu göze girmek uğruna Cumhurbaşkanının itibarını jiletliyorlar!
Dönelim rapora yine…
En çok kimler yargılanıyor?
Gazeteciler, aktivistler ve öğrenciler hakim karşısına çıkıyorlar.
Davalar üç şehirde toplanıyor: İstanbul, Ankara ve Diyarbakır.
Bir başka araştırmada okumuştum. Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) bakımından Diyarbakır 1964 yılında, İstanbul, Ankara, İzmir’den sonra Türkiye’de 4. sırasında geliyordu. Şimdi ilk üçe girmiş! Ama haksız hukuksuz yargılamalar bakımından.
Yeni dönemin bir başka özelliği de raporda şu şekilde yer alıyor:
“Bu yılki veriler, önceki dönemlerden farklı olarak şikayetçi konumunda kamu kurumları, valiler, polisler veya yargı mensuplarının davalara daha sık taraf haline geldiğini ortaya koydu. Bu durumun adil yargılanma ilkesini zedelediğini gösterdi.”
Haksızlık denilince hangi birini yazmak lazım? Mesela 9 Aralık 2025 Salı günü üçüncü duruşması yapılacak İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer, Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk’ün (2 Aralık 2025) sorularını yanıylarken “İçişleri Bakanlığının verdiği soruşturma izni” diyor:
-Danıştay tarafından reddedildi! Bırakın dolandırıcılığı görevi kötüye kullanma hatta görevi ihmal bile yoktur dedi Danıştay!
Buna rağmen Soyer 9 Aralık itibarıyla, 162 gündür içi boş bir dolandırıcılık iddianamesi yüzünden çalışma arkadaşları Barış Karcı ve Heval Savaş ile birlikte tutuklu bulunuyor. Üstelik iddianamede “kişisel çıkar ve menfaat elde etmediği” yazılı olmasına karşın…
Bir de şu sorun var. Davaya bakacak mahkeme heyeti beğenilmiyor. Salı günkü üçüncü duruşmaya üçüncü bir atama ile yeni heyet bakacak. Aynı şey İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu davalarında da görülüyor. İmamoğu lehinde oy kullanan karar veren karşı oy yazısı yazan hakimler, Anadolu kentlerine sürgün ediliyor.
Uzun siyasi hayatında çektiği çilelerin zirvesi olarak Pınarhisar Cezaevini gösteren Cumhurbaşkanı sadece 119 gün özgürlüğünden mahrum kalmıştı. Onun devri iktidarında 119 gün de tahliye olanlar kendilerini “şanslı” kabul ediyorlar.
MLSA Raporunu okuyanların ortak tepkisiyle yazıyı bitirelim:
-Ey adalet neredesin?