Adana’da caddeler boyunca on kasım nedeniyle asılan afişi gördüğümde “bu da nesi” demekten kendimi alamadım!
İnsanı “birey” olmaktan uzaklaştırıcı, kör-kütük gözleri görmez duruma getirici tutum sergilemenin anlamını “hiç ama hiç” anlamayanlardanım!
“Sen kimsin”cilerin ağır basan yanı bu olmalı!
Yeri geldiğinde “sen o olmalısın” denir gibi…
Afişte yer alan söz “Ne mutlu Atatürk’üm diyene”!
Nereden çıktı bu, ya da neden böyle bir şeye gereksinim duyuldu anlayabilmiş değilim!
Şunu benimseyip, yaka cebinize koysanıza: herkes bir ”kim”dir, bireylerin kimlikleriyle oynamak/ kurgulamak yerine Atatürk’ün öğretilerini yaşama geçirsenize/ emeği, gençliği, üretimi, tarımı, insanı, bilimi önemsesenize!
Açlıkla, işsizlikle, yoksullukla, doyumsuzlukla çarpışan gençlikten geleceğinden hoşnut olmasını beklemek bile saçmayken!
Bir de “Ne mutlu Atatürk’üm diyene”!
***
Mustafa Kemal Atatürk’ü “hoşnut” etmek istiyorsanız “eğitimi” önemseyin önce…
Bu yurdun varsıllıklarına en iyi/ katma değer katarak üretime dönüştürmenin “eğitimden/ bilimden” başka bir yolu yok!
Günler boyunca “üretime ne kattıkları/ katacakları” bilinmeden, ana kucaklarından koparılan çocukların, bilimdışı/ üretim bilmez öğretiler yerine, ülkenin değerlerini tanıyacakları biçimde eğitilmeleri/ bilgilendirilmeleri gerekir.
Ulu önder “en önemli ve verimli vazifelerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur” diyor, “Ne mutlu Atatürk’üm diyene” diyeceksiniz demiyor!
***
Sanki halkımız “doyumdan” çatlıyor gibi, esnaf işinden “hoşnut” gibi, gençlik “geleceğe” inanıyor gibi, üretici “toprağını” seviyor gibi…
Bir eli yağda/ diğer ali balda olanlar, halkın bilemediği/ anlamadığı/ göremediği “yaşamı” öne çıkararak söylem geliştirmeleri “daha” ne denli sürecek bilmiyorum!
Üstelik Adana caddelerine gerilen afiş örneklerinin daha ne denli gözlere sokularak insanları “biçimlendirmeye” çalışacaklarını da bilmiyorum!
Atatürk “Ulusal ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere dek yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca yayılmayı kolaylaştıracaktır” sözlerine yer veriyor, bir konuşmasında.
Tarımsal kalkınmanın sağlanması için köylere gerekli bilgi/ donanım/ olanaklar sağlanacak; ulasak ekonomi bundan kazanım elde edecek…
Şimdi, dört yanımız “doyumsuz” yurttaşlarla çevrili, üreticinin topraktan kaçmak istercesine uzaklaşmaya çalıştığı/ ülke tüketiminin birçok tarımsal ürün gereksinmelerinin dışarıdan sağlandığı bir süreçte “neyin” sözünü ediyoruz öyleyse?
“Ne mutlu Atatürk’üm diyene” öyle mi; yapmayın!
Ulu önder “gibi” olmak değil, ulu önderin “çizgisinden” gidilebiliyor mu onu düşünün; giden kim?
***
Bu ülkenin yurttaşı “yarını” düşünürken “hayal” kuramıyorsa ne olur bilir misiniz?
O ülkenin geleceği de belirsizleşir!
“Gençler! Vatanın bütün umudu ve geleceği size, genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır” diyor bir konuşmasında Atatürk.
Bu ülkenin yönetenlerinden, yasa yapıcılarından “kaçı” bu özlü-sözü yaşama geçirmek için çaba harcadı? Genç kuşağı '“en geleceksin” diyerek destekledi, enerjisinin önündeki engelleri kaldırdı?
“İktidar” sokağına değil, gençliğin yanında olduğunu sıkça dile getiren “Ne mutlu Atatürk’üm diyene” sözünü afiş yapan Adana Anakent Belediyesi’ne soralım:
Bilinen ulusal günlerde “slogan” sözler/ afişler kullanmak dışında “yönetiminde” gençliğin “gelecek” konusuna ne gibi “katkı” sağladın?
Geçmişten kalanların “yerini” sağlamlaştırmak, “gençliğin” umudunu kırmak dışında…
***
Mustafa Kemal Atatürk, bu yurdun kurucusu, çürümüş bir ağacın/ kuruyan dalları alınarak/ yeniden ışkınlamış durumu…
Yaşadığı dönemin dar olanakları içerisinde verdiği uğraşla, tüm dünyanın aklını zorlayacak biçimde başarılar kazanmıştır.
Yaptıklarının tamamı örnek niteliğindedir. Tarım konusunda “köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları, verimli, modern, uygulamalı tarım merkezleri kurmak gereklidir” diyor.
Bunların dışında aldığı “yönetimsel” kararların önemi bugün daha iyi anlaşılıyor!
Döneminde “Ne mutlu Atatürk’üm diyene” biçiminde bir söz duysa, başta ulu önder karşı çıkacağına “beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” diye düzelteceğine inanlardanım.
Bırakın, yurttaşın “ben”iyle uğraşmayın!'NE