Tarih: 29.02.2020 22:55
NEWTON'U DİNLESEYDİK, BAŞIMIZA İDİLB DÜŞMEZDİ!
Bugün için Suriye- İdlib özelinde yaşanan ve hepimizin kalbinde derin acılar bırakan olayları, ortaokul- lise düzeyinde öğrenim görmüş, Newton yasaları veya Einstein'ın özel ve genel görelilik teorilerini (ki bunlar, zaten var olan, gerek gözlem gerek hayal gücünü kullanıp, deneylerle de doğrulayarak ortaya koyulan ama bir bilgi üretimi anlamına gelmeyen yasa ve teorilerdir) şöyle kıyısından duymuş olanlar bile önleyebilirdi!
İdilb’te yaşananlarla, Newton arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki diye düşünmeyin, hemen geliyorum konuya.
Mühendislik/Teknoloji bilgidir ve bu üretilen bilgiye de çoğunlukla know-how denir. Bilginin (Newton ve Einstein burada devreye giriyor) keşfedilmek yerine üretilme nedeni ise bir mühendislik sürecinin sonucunda elde edilmesi ve hepsinden önemlisi bir amacının öyle ya da böyle hedeflenmiş olmasıdır.
Bilgi üretimi ile bilimsel bilgi arasındaki farkı ise “maddenin korunumu, momentumun korunumu ve enerjinin korunumu” ilişkisinde.
Şimdi son model bir spor otomobili gözünüzün önüne getirin. Otomobilin üretiminde kullanılan bütün bilimsel bilgi bu üç kavramın korunumundan ibaret. Yani ihtiyaç duyulan bütün bilimsel bilgi budur. Yerli otomobil yapalım diyor, yapamıyoruz ya, eksik olan şey, geçmişten günümüze üretmediğimiz bilgi üretimi.
Artık Newton ile İdilb’in kesiştiği noktaya gelebiliriz.
Bilgi üretimi ve paylaşımına dayalı siyasi bir örgütlenme olmayınca, siyaset bireysel servet birikimi hedeflemesi ile kişiselleşiyor. İktidar erkini de bir şekilde ele geçirenlerde biriken hırs, insani melekelerini kayba uğratıyor ve bir süre sonra, gücün zehrini de içmeleriyle sağlıklı düşünüp karar alma süreçlerini yönetemez oluyorlar.
Liderlerin psikolojisini araştıran ve “politik paranoya”nın kitabını yazan Prof. Dr. Jerrold Post, “Politikacıların korku-öfke sarmalında paranoya içine hapsolduklarını, düşmanların ve komploların varlığına inanıp etrafındaki insanları da bu enerjiyle bir arada tutan liderlere dönüştüğünü anlatır.
Bu şablonun içine kimi yerleştirmek isterseniz isteyin, gözünüzün önüne gelen ister bir Cumhurbaşkanı, ister koltuğunu korumaya çalışan bir Genel Başkan ve avaneleri, isterseniz bir Belediye Başkanı, hepsi makbulümdür.
Bunu başarabilmelerinin yolu/nedeni ise basının ölü olarak ele geçirilmesi ve buna herkesin göz yummasıdır.
Küreselleşmeyle beraber dünyanın hiçbir yerinde gazeteciler artık iktidarları (güç sahiplerini) denetleyemez oldular. Bir Watergate artık olmadığından değil, onu ortaya çıkaracak basın ve bağımsız gazetecilik öldürüldüğünden, daha iyi bir gelecek için, kirli yöneticilerden arınamıyoruz.
Juliana Assange diye bir korkusuz, ABD’nin karanlık yüzünün işlediği bütün suçları görünür kılarak, kapitalizmin kirli kalbine Wikileaks ile hançer gibi saplandı. Adamın başına gelmedik bırakmadılar ama bunun da nedeni yine basını ölü olarak ele geçirmeleri ve ona sahip çıkacak, doğruların yayılmasını sağlayacak kimseyi bırakmamalarından kaynaklı.
Ülkemiz için hadi miladı 1980 alalım; o günden bu yana geçen bütün iktidarlar süresince halka karşı işlenen örtülü ya da örtüsüz suçları ortaya çıkarıp toplumun önüne koyan bir gazeteciye rastlamamanız tesadüf değil elbette.
Hayır. Ülkemizde özellikle Aydın Doğan aracılığı ile basın teslim alındığından bu yana, doğru dürüst hiçbir devlet suçu deşifre edilmedi. Onun gazeteleri başta olmak üzere basın, ülkemizde toplumu çürüten bir araca, onun gazete ve televizyonlarında, fırınlarda fare kovalayarak program yapanlar da halka gazeteci olarak sunuldu.
Dolayısıyla, basının öldürülmesi ile birlikte denetlenebilen demokrasiler çağı kapandı. Paranın gücü, muhalefeti de iktidarın yanına iliştirip (embedded) içeriksizleştirdi ve aynılaştırarak, halkı, (nasıl olsa farkları yok) düşüncesine taşıyıp, maruz kaldığı muameleye katlanmaktan başka çare yok noktasına çekti.
Bu yol karanlığın yoludur. Karanlığı yırtıp atacak, insanlara yeniden umut verecek olan da açık, net iletişim kanalları aracılığı ile bir sınıf savaşı verilmesidir. Ezen ve ezilenler arasındaki bu amansız savaşta, halkın önderliğini yapacak, ne olacağını değil, kendini tanımladığı şeyin faturasını ödeyecek olanların açtığı patikalarda, yoldaş olacak milyonların iradesini temsil edecek siyasetçilere ihtiyaç var.
Bu başarılabilir. Mühendislik/Teknoloji’yi siyasetin temel üretim araçlarından biri haline getirebilmemizden geçiyor.
Nasıl ki ülke olarak geri kalmamızın temel nedenlerinden birisi yeteri kadar sermaye birikimi sağlayamama ile bunun yolunu açacak nitelikli emek üretememekse, ikisini bir araya getirecek ekonomik sistemi oluşturamamak da siyasetin çapsızlığı.
Şimdi özetleyelim;
İktidarı ve demokrasiyi denetlemesi gereken basın ölü olarak ele geçirilip, Aydın Doğan’a teslim edildi. Onun eliyle, fırınlarda fare kovalayanlar “kahraman” gazeteci sayılmaya başlandı. Siyaset de, bunlar tarafından aklı bulandırılan halk aracılığıyla, çapsız ve muhterislerin eline teslim edildi. Aynı kumaştan muhalefeti de onların yanına iliştirince, düzenek tamamlandı ve paronayaklaşıp kişisel servet birikimi yolunda gözlerini karartanlar, şimdi yaşadığımız sorunlarla boğuşmamızı kaçınılmaz kıldılar.
Gelelim Newton ile İdilb arasındaki ilişkiye; Onun başına elma düştü, yer çekimini buldu. İnsanlığın ilerlemesinde büyük buluşlara katkı yaptı. Bizim başımıza daha ne gelmeli ki, doğruyu bulabilelim?
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —