Adana Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Nihat Köse, şap hastalığının(SAT2) ilk kez bu yıl ülkemizde çıktığını, insanlara bulaşan bir hastalık olmadığını söyledi.
Son günlerde Türkiye'de daha önce görülmemiş bir şap hastalığı türünün hayvan varlığını tehdit eder hale geldiği ve acil önlem alınmaması halinde et ve süt üretiminin azalacağı yönündeki haberler dikkat çekiyor.
İlkhaber Gazetesi’ne “şap hastalığı” konusunda açıklamalarda bulunan Adana Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Nihat Köse, hastalığın insanlara bulaşma riskinin olmadığını belirterek, “Yıllardır ülkemizde de olan şap hastalığının 7 çeşidi var. Ülkemizde bu hastalığın daha önce A, O ve Asya tipi vardı. Bu yıl ilk kez SAT2 çıktı. Bu bizi biraz korkuttu. Ancak aşılarımız var ve aşılamaları yaparsak korkacak bir şey olmaz.” dedi.
Ülkemizde hastalık ili ilgili aşının üretildiğine değinen Nihat Köse, şunları söyledi:
“Daha önce olan ülkemizde daha önce A, O ve Asya tipine karşı hayvanlarımız aşıladık. Ancak SAT2 olmadığı için yapılmadı. Kuzey Irak’ta SAT2 virüsü çıktı. Ülkemizde şap enstitüsü var ve bence Dünyada şap konusunda en iyi kurumlarından birisidir.
Bu kurumumuz gidip Irak’tan gerekli numuneleri aldılar ve hastalık ülkemize gelmeden önce aşıyı ürettiler. Tabi sonuçta aşı üretiminin bir süresi var. Kurumumuz çok hızlı bir şekilde bir ay içerisinde aşıyı ürettiler. O arada da maalesef hastalık ülkemize de bulaştı, kurumumuz da aşılamaya devam etti.”
Üreticileri 28 Nisan’a kadar mutlaka şap hastalığına karşı hayvanlarını aşılatmaları konusunda uyaran Adana Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Nihat Köse, şu ifadelere yer verdi;
”Unutmamak gerekir ki her aşı, diğer bir hastalığa karşı korumuyor. O nedenle üreticilerimiz daha önce normal aşıları yaptırmış olsalar dahi, devlet veya özelden gelen veteriner hekimlerimiz Şap için aşı yapacağız derlerse mutlaka yaptırsınlar.
Tarım Bakanlığı’nın bir sloganı var, ‘Aşını yaptır, aşını(Yemeğini) artır’ diye.. Yani hayvan sağlığını korumak için bu aşıyı yaptırmak zorundayız.
HASTALIK BİTMEDEN KARANTİNA KALDIRILMAZ
Şuanda Türkiye’de SAT2’ye bağlı bir enfeksiyon var. Çok hızlı bulaştığından tüm ülke karantina bölgesi ilan edildi. Buna bağlı olarak Tarım Bakanlığı hayvan hareketliliğini durdurdu. Eğer işletmede hastalık çıkarsa, kamu veteriner hekimi gelip orayı karantinaya alıyor, hayvan hareketliliğini durduruyor ve hemen gerekli aşılamayı yaparak son hastanın iyileşmesinin üzerinden 21 gün geçinceye kadar da karantinayı kaldırmıyor.
KIRMIZI ETİ RAHATLIKLA TÜKETEBİLİRSİNİZ
İnsanlarımız şap ve şarbonun adları birbirine yakın olduğundan kırmızı et yememeye başladı. Çünkü şap ile şarbonu karıştırıyorlar. Etten insana bulaşıyormuş gibi dedikodular var. Bu doğru değil. Kırmızı etten insanlara bulaşan, kara çıban yapan, hatta zaman zaman ölümlere neden olan hastalık şarbondur, ŞAP hastalığı değil. İsim benzerliğinden dolayı insanlarımız karıştırıyordur. Vatandaşlarımız korkmasın, çünkü şap hastalığı insanlara bulaşmaz.
Burada rahatlıkla söyleyebiliriz; korkmayın ülkemizde şu anda şarbon hastalığı yoktur. Kırmızı eti rahatlıkla tüketebilirsiniz. Ancak hayvancılığımız için şap çok tehlikeli bir hastalıktır, ciddi verim kayıplarına neden olur. Büyük hayvanlarda olmasa da, buzağılarda ölümlere neden olabiliyor.
HAYVANLAR MUTLAKA AŞILANMALI
O nedenle hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız mutlaka aşıları yaptırsınlar. Dışarıdan yabancı yerden hayvanları işletmelerine sokmasınlar. Hatta ayrı ayrı iki ahırı olan varsa, bir ahırda çalışan, hayvanların bakımını yapan, diğer ahıra girmemelidir. Ayrı ahırların yemleri ve suları da ayrı olmalı, hastalık bitmeden kesinlikle bir araya getirilmemeli. Yetiştirici, ciddi bir karantina işine uyacak ki hastalık yayılmasın. Hayvan hareketliliğinin önüne geçebilirsek hastalığın yayılmasının da önüne geçebiliriz.
Aşılama devam ediyor ve 28 Nisana kadar sürecek. O nedenle mutlaka o tarihe kadar hayvanlarımızı aşılayalım. Unutmayın ki, eğer hayvan besliyorsanız mutlaka bir veteriner hekimiz olacak. Yani veteriner hekime danışmanın her zaman yararınıza olacağını unutmamak gerekir. Bu hem kendini korumak, hem de gelirinizi artırmak için çok önemlidir.”
Son yıllarda hayvancılıkta yaşan sorunlarla beraber et sorunu olduğuna da dikkat çeken Nihat Köse, üreticilere verilecek desteklerle bunun önüne geçilebileceğine vurgu yaparak şöyle konuştu;
“Son yıllarda süt sorunu ile karşı karşıyayız. Şöyle baktığımızda bir söz vardır; ‘Anası olmayanın, danası olmaz’.. Şimdi biz sütü veya buzağıyı desteklersek, doğal olarak hayvan sayısı artar. Uzun zamandır ülkemizde sütçüler zarar etti.
Şöyle baktığımızda doğrudur; süt pahalı, peynir pahalı, tereyağı pahalı bu tüketici için sorun ama süt üreten için de sorun.. Sütçülerimiz bir litre sütü hep maliyetinin altında sattı. Hatta sokakta süt satan satıcılar insanlar alsın diye daha aşağı fiyata süt sattı.
Sonuçta insanlar bu işten para kazanmak zorundadır. İnsanlar ucuza tüketmelidir doğrudur ama burada desteklemelerin devreye girmesi lazım. Şimdi 1 TL destek var ama yetmiyor. Desteğin 4-5 TL olması lazım.
ET İHTİYACIMIZ VAR
Sütümüz olursa hayvanımız, hayvanımız olursa buzağısı olur, hayvanımız çok olur vs. derken hayvancılığımız gelişir. Şu anda ülkemizde et ihtiyacımız var ve kırmızı et ihtiyacımız var. Et fiyatları çok yükseldi ve et ithalatını açtık. Ancak bu sorunu çözmüyor.
Eti getiriyoruz derken satıyoruz bitiyoruz. Ülkemiz büyük bir ülke, bugün 80 milyon nüfusumuz var. Sonuçta kendimiz üretmediğimiz sürece sıkıntılarımız bitmek. Pandemi ve Ukrayna-Rusya savaşında buğday kriz yaşandı. Satın alırız diyorduk alamadığımız durum ile karşı karşıya kaldık.
KENDİMİZE YETERLİ HALE GELMELİYİZ
Gıdanın stratejik bir ürün olduğunu unutmadan her şeyi yetiştirecek durumda olmalıyız. Bunun bir parçası da et ve sütün kaynağı olan hayvancılık.. İthalatın bunu çözmediğini anlamalı ve kendimize yeterli duruma gelmeliyiz.
Bugün gelişmiş ülkelerde et tüketimi ortada.. Az gelişmiş ülkelerden çok fazla et tüketimi olduğunu görmekteyiz. Sağlıklı, gelişmiş bir toplum için yeterli kadar ve hesaplı olacak şekilde bunu sağlamalıyız.
Üreticinin para kazanmasını sağlayacak şekilde desteklemek zorundayız. Uzun vadeli projeler yapılmalı en az 20 yıllık, 30-50 yıllık projeler geliştirmeliyiz. Bu hükümetlerin değişmesi durumunda dahi projeler devam etmelidir.”