Adana Nükleer Karşıtı Platformu sözcüsü EMO Adana Şube Başkanı Mehmet Mak, Çernobil Felaketinden 30 Yıl Sonra Siyasi İktidara Seslenerek, “Daha Kaç Çernobil, Kaç Fukuşima Yaşanmasını Bekliyorsunuz?” şeklinde konuştuAdana Nükleer Karşıtı Platformu üyeleri ZMO Adana Şubesi’nde yaptığı toplantıda nükleer santralleri görüştü. Elektrik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Mehmet Mak, Nükleer Platformu adına yaptığı açıklamada, şu görüşlere yer verdi:
“Başta Karadeniz kıyıları olmak üzere Türkiye’nin radyasyon yağmuruyla kirlenmesine yol açan Çernobil felaketinin üzerinden 30 yıl geçti. Sonrasında ortaya çıkan radyasyon bulutu nedeniyle Ukrayna, Belarus ve Rusya'nın batısındaki bölgelerde yaşayan yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. Hayvanlar ise felaketin farkına bile varamadan yaşamlarını yitirmişti, bölgede halen canlı yaşamın olmadığını, ekosistemin kendini onaramadığını biliyoruz. Felaket sonrası doğrudan ve dolaylı olarak kaç kişinin hayatını kaybettiği konusunda halen kesin rakam verilemiyor veya gizli tutuluyor. Bağımsız gözlemcilere göre şu ana kadar 50 binin üzerinde insan hayatını kaybetti.
30 YILDIR ETKİLERİ HALA GEÇMEDİ
Felaketin ardından 30 yıl geçmesine rağmen ne yazık ki etkileri hala geçmedi. Bugün, Karadeniz'in her evinde, insanlar yakınlarını kanserden kaybediyor. Çernobil sonrası, radyasyondan birinci derecede etkilenen 150 bin kilometrekarelik alanda halen 7 milyonun üzerinde insan yaşıyor. Ukrayna Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre; 428 bini çocuk yaklaşık 2.5 milyon Ukraynalı, başta kanser olmak üzere, felaketten kaynaklanan birçok sağlık sorunuyla mücadele ediyor. Ülkemizde ne acıdır ki bu türden veriler toplumdan gizleniyor, yayınlanmıyor. Üniversitelerimizin bu konuda araştırma yapmaları üzerine konulan yasak halen devam ediyor.
Çernobil felaketinin etkilerinin 600 yıl devam edeceği tahmin ediliyor. Çernobil çevresinde 200 km.lik alanda yaşayanlar tahliye edildi, 100 yıl boyunca buralarda kimsenin ikamet etmesine izin verilmeyecek. Ukrayna'da felaketten sonra ortalama insan ömrü en az on yıl düştü. Santralde bulunan 100 ton uranyum ve 1 ton plütonyumun dışarıya sızmaması için dev bir çelik ve beton kubbe yapılması planlanıyor. Bunun için 800 milyon avro gerekiyor ve bu paranın Avrupa Birliği ülkelerinden toplanmasına çalışılıyor. Ukrayna bütçesinin yüzde onu her yıl bu işe ayrılıyor ama yetmiyor. Yapılacak kubbenin ancak 100 yıl kadar koruyucu olacağı varsayılıyor.
Dünya daha Çernobil Felaketini unutamamışken 5 yıl önce Japonya Fukuşima'da yaşanan nükleer felaket ve ardından yaşanan acıları yok sayan iktidar, nükleere karşı 40 yıldır direnen Mersin Akkuyu’ya ve Çernobil kurbanı Karadeniz'in Sinop kentine nükleer santral yapmaya çalışıyor.
Çernobil ve Fukuşima dışında bugüne dek sayısız nükleer “kaza” yaşanmıştır. Fukuşima öncesinde Japonya'nın en güvenli santralleri yaptığı iddia ediliyordu. Şimdi ise iktidar en güvenli santralleri bizim yapacağımızı iddia ediyor ve üstelik birini de Çernobil’in faili Rosatom eliyle. Kalkınma masallarıyla gözler boyanarak nükleer santralleri bizlere pazarlamaya çalışıyorlar. Oysa Çernobil kazasının sadece Ukrayna ve Belarus'a maliyeti 235 Milyar Dolar. BuTürkiye'nin toplam ekonomisinin yaklaşık üçte biri.”
ROMALILAR YAPMIŞ OLSALARDI
“Romalılar Nükleer enerji santrali yapmış olsalardı, bizler hala atıklarını saklıyor olacaktık.” Mak, açıklamasında şöyle dedi:
“Nükleer santralleri ekosistemin, yaşamın yok olması pahasına yapmaya çalışıyorlar. Doğanın ve insanlığın beynine doğrultulmuş bir silah gibi. Patladığında onulmaz hasarlar verecek. Tüm dünyada halkların baskısıyla nükleer santraller terk edilirken bu inat niye?
Ülkemiz, rüzgar ve güneş enerjisi başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin olan bir ülkedir. Doğa ile barışık, sürdürülebilir enerji kaynaklarına sahipken neden tarihi felaketlerle dolu, kirli, pahalı ve dışa bağımlı bir enerji kaynağını seçelim? Örneğin, Romalılar Nükleer enerji santralı yapmış olsalardı, bizler hala atıklarını saklıyor olacaktık.
Bugün Türkiye'yi nükleer karanlığa mahkûm etmek isteyenlere karşı sesimizi her zamankinden daha yüksek çıkartmak zorundayız. Akkuyu'da, Sinop'ta ya da dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral istemiyoruz. Nükleer karşıtlarının haklı mücadelesi nükleer planlamalar iptal edilene kadar devam edecektir.”