Depremin her türünü yaşadık ama bu kadar otoriter ve politik olanını, bu kadar para pulcusunu hiç yaşamamıştık.
6 Şubat sabah 4.17 suları. Uzun, çok uzun bir deprem. Sakin olmaya çalışıyorum, sarsıntılar 15-20 saniyede geçecek diyorum, bilgim beklentim böyle,1,2,3 saniye, 30,40,50 saniye, bir dakika, daha da uzun, sallıyor sarsıyor, binalar belki yüzlerce kez gidip geliyor. Uzun ağır zor bir deprem.
Düzce depremini ailem yaşadı, çocukluğumdan az çok deprem deneyimlerimiz oldu. Böyle uzun bir deprem nasıl olur, benim bir uzmanlık bilgim yok, ama her iki deprem de çok uzun sürdü.
Adana’nın birinci dereceden deprem bölgesi olmadığı biliyorum. Daha ilk sarsıntıyı hissettiğimde Adana’ya bu kadar yansımışsa Osmaniye’ye ne oldu diye geçirdim. Yakında Ceyhan-Osmaniye hattının deprem hattında olduğunu bildiğimden ilk oralar aklıma geliyor. Maraş, İskenderun, bölgede yaşayanlar, uzaktaki tanıdıklar, bir yandan sağlıklı bilgi almaya bir yandan haberdar etmeye bilgi vermeye çalıştım.
Saatler ilerlemeye başladığında kimden nasıl yardım alabiliriz, enkazda yakınlarım var, kime nasıl ulaşabiliriz diye eski mezun öğrencilerim, öğretmen arkadaşlarım, tanıdıklarım, ulaşabilenler sormaya başladı. Yıkıntılara müdahale için kime nereye ulaşılabileceğini sormaya başladılar. Adana, Maraş, Hatay, Antep… AFAD numaraları paylaşıldı ama telefonların çoğu durumda açılmayacağını bile bile, yine de bu numaralardan daha başka daha iyi bir seçenek yol yordam yoktu. Çaresizce çırpınışlar müdahale beklentisi ile yatıştırılmaya çalışıldı.
Müdahale beklentilerinin bir karşılığı olmayabileceği izlenimi artmaya başlayınca çığlıklar adam aramaya torpil aramaya dönüştü. Daha etkili olabileceğini düşündükleri tanıdıklarına abi, hocam, cemiyet başkanı, n’olur siz de söyleseniz de ulaşsanız da bizim binaya gelseler, akla gelen ne varsa, müdahale edilsin çığlıklarına karıştı. Dakikalar öyle hızlı geçmeye başladı ki, her bir dakika yıllar değerinde, bir ömür değerinde. Saniyeler saniyeleri kovalıyor, dakikalar saatler oluyor, saatler gündüze, gündüz akşama, akşam geceye, görece daha ışıklı hava karanlığa, görece daha az soğuk hava yağmura, soğuğa, kara, dona dönüyor.
İnsanlar sorumlu birimlere nasıl ulaşabilirim diye tanıdık arıyor, sen de bir haber versen, sen de bir arasan, belki bizim oraya müdahale ederler. Bak yaşam izi de varmış, hâlâ yaşıyorlar. Hemen müdahale etseler. Amcamın, teyzemin, bizimkilerin, şu tanıdığın oraya gelseler… Saatler geçiyor, yarım gün geçiyor, bir gün daha geçiyor.
Bölüm arkadaşımın ağabeyi yengesi enkazda. Fakülte arkadaşlarımın bazılarının annesi, yakın akrabaları enkaz altında. Bir hocam, artık üçüncü gün olmuş, 5 bin liraya adam tuttum diyor. Birkaç saat sonra tekrar haber geldiğinde cenazesini çıkardık diyor.
Daha ilk 7-8 saatte bizzat ağabeyimin de yer aldığı Bolu’da bir vakıf yardım tırı çıkarıyor. Yol boyu zorluklar yaşanıyor. İnsanların gönderdiği yardımlar valiliklerce durdurulup Kızılay kutularına/logolarına çevriliyor.
İnsan hangi sözü söyleyecek, bu köşe uygun düşmüyor. On binlerce insan enkazlarda can verirken yardımlar araçsallaştırılıyor. Böyle bir araçsallaştırmaya ne ad verilebilir, onun adını siz verin.
İkinci gün Adana’ya Hatay bölgesinden yaralılar sevk edilmeye başlanıyor. Kol bacak kafa daha fazla organ kaybı olmasın diye doktoru, hemşiresi, hastane çalışanı hiç ara vermeksizin doğruyor, biçiyor, hayatta tutmaya çalışıyor. Her hasta için içimiz yanarak bunun bacağı, bunun kolu kurtulmaz mı arayışlarındayız, bunun için bile birilerine ulaşmaya, en azından bir sağlıklı bilgi almaya uğraşılıyor. Kangrenler artıyor, her dakika daha büyük bir organ kaybı olacak, hızla kesilmesi gerekiyor.
İnsanın depremde, bir afette torpil arayışına gireceğini, Anadolu’da bir insanın annesinin cenazesini çıkarmak için parayla adam tutacağını kim nasıl kestirebilir? Böyle bir durum ne anlama geliyor? Tüm bunlar niye yaşanıyor?
Bunun ilik yanıtı organizasyon. Hem de gizli saklı değil herkesin bildiği koskocaman bir yanıt ORGANİZASYON. Organizasyon olsaydı böyle olmazdı.
Kocaman bir yanıt HİLE HURDA olmasaydı böyle olmazdı.
Kocaman bir yanıt ÜLKE YÖNETİMİ ÇIKARA bağlanmasaydı böyle olmazdı.
Kocaman bir yanıt DOĞRU DÜZGÜN EĞİTİM olsaydı böyle olmazdı.
Kocaman bir yanıt HUKUK işleseydi böyle olmazdı.
Kocaman bir yanıt SİVİL SAVUNMA hazırlığı olsaydı böyle olmazdı.
Kocaman bir yanıt ÜNİVERSİTELERİ; ODALARI DÜZGÜN ÇALIŞSAYDI böyle olmazdı.
Kocaman bir yanıt İDEALLER AMAÇLAR DEĞERLER düzgün olsaydı böyle olmazdı.
En koskocaman bir yanıt OTORİTER REJİMLERE İZİN VERMESEYDİK böyle olmazdı.
En koskocamanından bir yanıt PARA PULA TAPAR olmasaydık böyle olmazdı.
Daha da kocamanından bir yanıt AKIL BİLİM VİCDAN işleseydi böyle olmazdı.
Tüm bunlar hem üst yönetimler hem de halk ve her birimiz için geçerli, tüm bunlarla yüzleşmemiz gerekiyor, ALÇAKLARI silkeleyip atmamız gerekiyor.
Düzgün amaçlar, düzgün idealler, düzgün değerler için düzgün okullar, düzgün dersler, düzgün mühendislikler, düzgün denetim, düzgün yargı, düzgün yönetim, düzgün plan, düzgün yapı, düzgün organizasyon, düzgün eğitim, düzgün kişilik, düzgün eylem… Tüm bunlar için paranın pulun çıkarın nüfuzun iktidarın değil insanın-toplumun-doğanın esas alınması… Şehrin düzgün bir yere, binanın düzgün bir mimariye, yardımların insani bir anlayışa, ülke ve dünyanın düzgün bir barış ve huzura ulaşabilmesi için, tüm bunlar için PARA PULCULUĞUN, OTORİTERLİĞİN, TEOKRASİNİN aşılması, halkçı toplumcu çevreci yaşamdan yana, akla bilime vicdana dayalı onlardan yana yeni bir toplumun inşası gerekiyor. Yeni bir insanlık gerekiyor.