İsmail Güneş Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını değerlendirdi.
Türkiye 12. Cumhurbaşkanını seçti. Cumhurbaşkanlığı seçimini katılım oranın düşük olmasından ötürü yüzdeler ile konuşmak yanıltıcı olur o nedenle daha açıklayıcı olması açısından oy sayısına göre analiz yapmak daha doğru olur. Çünkü seçime katılma yüzdesindeki değişiklik nedeniyle yüzdeler farklı çıkmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye genelinde geçerli oy 40.milyon olurken Recep Tayyip Erdoğan 20.746,591 Ekmelettin İhsanoğlu 15.417.680, Selahattin Demirtaş 3 .887.699 oy almıştır. 30 Mart seçimlerinde ise AKP: 20.519.000 , CHP: 12.513.000 , MHP: 6.860.000 , BDP: 2.750.000 oy almıştı.
Başbakan AKP oylarını koruyarak 200 binin üstünde 30 Marta göre fazla oy aldı. Yurtdışı oylar düşünüldüğünde aslında Başbakan’ın oyu artmadı. Ancak beklenildiği gibi çöküş Ekmelettin İhsanoğlu Cephesinde ortaya çıkmıştır. CHP ve MHP’ye 30 Mart Seçimlerinde 19.3 milyon oy almışlardı. Oysa ortak adayları sadece 15.4 milyon oy alabildi. Üstelik pek çok küçük partinin de desteği varken. Yani 30 Martta CHP ve MHP ye oy veren 4 Milyon seçmen Cumhurbaşkanlığında Ortak adaya oy vermemiştir. 2 Milyona yakın seçmen tatil nedeniyle oy kullanmamıştır. Birinci kayıp buradadır. Ancak her oy kullanmayanın CHP veya MHP ye oy vereceğini söyleyemeyiz. Ancak oyların çoğunun bu iki partiye gideceği söylenebilir.
İkinci olarak ise CHP ve MHP tabanı yüzde yüz destekle Ekmelettin İhsanoğlu’na oy vermemiştir. MHP tabanından Recep Tayyip Erdoğan’a oy kayması olmuştur. Ayrıca kamuoyu gündemini sürekli meşgul eden cemaat ve hükümet çekişmesinin sandığa yansımadığı görülmektedir. Yerel seçimde cemaatin oylarının %50’den fazlası Hükümete giderken Cumhurbaşkanlığı seçiminde de cemaat oylarından Recep Tayyip Erdoğan’a verilen oy sayısı 30 Marttan daha fazla olmuştur. BDP 30 Martta 2.milyon 750 oy alırken Selahattin Demirtaş bu seçimde 3.8 milyon oy ile en fazla oy artıran kişi olmuştur. CHP seçmeninin bir kısmının yanı sıra , sol gruplarında desteğini alan Demirtaş Psikolojik sınır olarak tabir edebileceğimiz %10 barajını zorlamıştır.
Bugüne kadar Kürt oylarına talip olmasına rağmen oy alamayan CHP tarihinde bir ilk yaşanmış ve CHP seçmeninden azımsanamayacak bir miktar HDP adayına oy vermiştir. Yani oy transferi tersine gerçekleşmiştir.
Gelelim bu sonucu yaratan ikinci ve önemli etmene. Siyasi partiler görüş, düşünce ve ideolojileri ile iktidar olmak, yönetme yetkisini almak isterler. Ana muhalefet partisi CHP 2. Parti olmasına rağmen 3. Parti konumumda olan MHP’ne siyasal ve ideolojik açıdan daha yakın bir ismi önererek Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. Tura kalmamasını sağlayan adımı atmıştır. CHP ve MHP ortak adayla 4 milyon oy kaybına uğramıştır.
Eğer iki parti ve hatta diğer partilerde kendi adayları ile seçime girmiş olsalardı büyük olasılıkla seçim ilk turda bitmeyecek ve İkinci tura taşınacaktı. Uzlaşma arayışları iki turlu seçimlerde genelde ikinci turda aranan olaylardır. Birinci turda seçmen seçim yaparken ikinci turda toparlama ve uzlaşma görevini yerine getirir. Tüm dünya’da aşağı yukarı bu böyledir. Ancak İki turlu seçim deneyimi olmayan acemi siyaset liderlerinin yanlış hesapları bu sonucu doğurmuştur. Bu durumu yaratan ve aday seçimindeki eleştiriler üzerine riski ben alıyorum diyen Kılıçdaroğlu’nun bu riskin bedelini istifa ederek ödemesi normal bir demokratik gelenektir. Ancak bu demokratik olgunluk ve anlayışın olup olmadığını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Aynı durum Bahçeli içinde geçerlidir.
Sürekli kaybeden ve kitlesini, oyunu geliştiremeyen liderlerin yıllar boyunca koltuklarda oturması sanırım bize özgü bir durum olsa gerek. Türk siyaseti tek adamlığa giderken ve bu kişinin diktatörleri aratmayan yöntem ve söylemlerine rağmen karşı siyaset geliştiremeyen muhalefet partilerinin kadrolarının da aynı şekilde devam etmesi adeta güçlü olana hizmet etmek dışında bir sonuç yaratmamaktadır. AKP ve Erdoğan'ın iktidarda olmasını sağlayan en büyük faktör ülkeyi ortadan bölerek yanına kattığı fanatik seçmeni yaratmış olması kadar, karşısındaki muhalefetin de başarısız ve akılcı olmayan yöntemlerle kendine hizmet ediyor olmasıdır.
Bu seçim göstermiştir ki iki partinin de Liderlik, kadrolarının vizyon ve stratejileri açısından ciddi sorunları vardır. Başarı üstüne başarı elde eden Erdoğan, zafer sarhoşlukları ile diktatörleşirken, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli üst üste yaşadıkları başarısızlıklara rağmen koltuklarına Erdoğan tehdidini bahane ederek dört elle sarılmaktadırlar. Bizler demokratik kuralların tam işlemesini savunurken eleştirilerimizi sadece iktidara yapmıyoruz. Görevini yapamayan, eksik yapan bir muhalefette demokrasiler için en az otoriter hale gelmiş iktidarlar kadar tehdittir.