Biliyorum, sıkıldınız bir haftadır Çanakkale’yi yazmamdan. Belki de bıktınız. “Başka konu mu yok,” diyenleriniz de vardır. Var tabi, olmaz mı? Ama Atatürk’ün, ” Biz oraya bir darülfünun gömdük,” dediği, sadece darülfünun değil, çocuk yaştaki liselilerimizin de henüz kendilerinin bile tanımadığı bedenlerini, ne uğruna olduğunu idrak edemeden toprağa verdiği, Türkiye’nin en muhtaç olduğu dönemde, yüz bin eğitimli, yetişmiş evladını kaybettiği, emperyalizmin bu aşağılık hevesini kursağında bıraktığımız destanı basit bir-iki kutlamayla geçirmek, geçiştirmek içime sindirebileceğim bir şey değil. Aldığım eğitimin, yaptığım görevlerin, devraldığım mirasın bana yüklediği misyon da bu değil. O yüzden gücüm yettiğince yazacağım ve unutturmamaya çalışacağım, Çanakkale’yi, Çanakkaleleri.
İşte bunun için, ”Savaş bir insanlık suçudur,” diyorum. Daha da ileri gidiyorum. Hayatında hiç karşılaşmamış, tanışmamış, birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan insanların birbirlerini öldürmelerine karar veren, ellerine tutuşturdukları silahlarla, ”Hadi aslanım, öldür onu,” diyen, ama kendileri cepheye mümkün olan en uzak yerde, koruma altında emirler yağdıran o insanımsıların da, birer adi suçlu olduğuna inanıyorum.
Duydunuz mu, İsmail Hakkı Sunata ismini? Söyleyeyim: Hukuk Fakültesinde okuyordu. Durup dururken kendisini Çanakkale Savaşının ortasında buldu. Ömrü boyunca hümanist olmuş, ailesi onu hep insan sever olarak yetiştirmiş ama Çanakkale’ye insan öldürmeye gelmişti. Savaştı Çanakkale’de, sonra da gitti, dört yıl Doğu Cephesi’nde çarpıştı. En son, fakülteye dönerek eğitimini tamamladı.
Hem savaşıyor, hem de alışkanlığı dolayısıyla cephede bile not tutuyordu. İlk satırları şöyleydi: “Ne ben şu İngilizleri tanırım ne onlar beni. Ah, bizi böyle karşı karşıya getirmeye sebep olanlara ne diyeyim bilmem. Ahdettim ki sebepsiz yere bir kurşun atmayayım.” Ahdine sadık kalabildi mi, İsmail Hakkı? Elbette hayır. Kurşun attı insana, öldürmek için, vatanını savunmalıydı, çünkü. Sizce savaştan sonra kendini nasıl hissetti, İsmail Hakkı? Ölmemişti ama ruh sağlığı nasıldı? Neler görüyordu rüyalarında?
Çanakkale’de kara çıkartmaları artmıştı. Sultan V. Mehmed Reşad, Harbiye Nezareti’ne bir tebliğ yayımlattı. Askerlik Kanunu değişmiş, lise ikinci sınıf öğrencilerinin de askerlik hizmetine alındığı açıklanmış, kıtalara teslim olmaları istenmişti.
Önce, Galatasaray, Vefa, Kabataş ve İstanbul Lisesi öğrencileri cepheye koştular. . Ardından Anadolu’dan lise öğrencileri gelmeye başladı. Balıkesir, Bursa, Edirne, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kütahya, Konya, Denizli, Erzurum ve Sivas’tan 15-16 yaşındaki yavrucaklar cepheye koştu. Pek çoğu geri dönmedi. Askercilik oynamışlar ve ölmüşlerdi sanki.
Şimdi kalkmış, önce vali, sonra milletvekili olmuş bir zibidi, “Çanakkale Savaşları hiç olmamıştır. Bütün şehitlikler düzmece,” diyebiliyor. Aymazlık tamam ama vali olmuş birisi Çanakkale’de savaş olduğunu bilmeyecek kadar, salak olabilir mi? O halde neden? Nedennn? Çünkü yalakalık valilikten de karlı bir meslek.
ÖYLEYSE YAZMAYAYIM MI? YAZMAYALIM MI?