CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Mecliste düzenlediği basın toplantısında, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, gıda terörü ve sütsüz peynir üretiminin yarattığı sorunlara değindi.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 14 şeker fabrikasının ihale sürecinin başlatıldığını anımsatan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Şeker Kurumu’nun ortadan kaldırılmasının, şeker fabrikalarının satışıyla ilgili sürecin başlangıcı olduğunu ifade etti. Şeker fabrikalarının satışının yansımalarının ülkemizde ciddi olarak hissedileceğini vurgulayan Ömer Fethi Gürer, “Yapılan açıklamada ne yazık özelleştirme sonucu işçilerin işini yitirmeyeceği çiftçilerin ekimine devam edeceği belirtiliyor. Ülkemizde 2010 yılında 136 bin 748 şeker pancarı çiftçisi vardı. Ne yazık ki yapılan yanlış uygulamalar sonucunda şeker pancarı üreten çiftçi sayısı sürekli azaldı. Şu anda pancarının üretim alanlarında kota uygulaması ciddi sorunlar vardır. Çiftçiye bu yıl yansıması ürettiği ürünle ilgili oldu. A kotasında yapılan alımın dışında C kotası uygulaması getirilince çiftçi maliyetine ürettiği şeker pancarını satamayarak bunları hayvan yemi olarak satın salan besicilere vermek durumunda kaldı. Yine bunu da ben sizlerle paylaşmıştım. Şimdiki yapılan uygulama şu ki; Türkiye’de nişasta bazlı şekerin Pazar payı her geçen yıl artırılıyor. Bununla ilgili nişasta bazlı yatırımlar Türkiye’ye yapılmıştı” dedi.
Nişasta bazlı şeker için yatırım yapanların pazarın tümüne egemen olmak istediğini belirten CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Bildiğiniz gibi şeker pancarı üretim maliyeti nedeniyle şu anda dünyada şeker üretiminin en pahalı olduğu üretim çeşididir. Ama en sağlıklı ürün de bu şekilde üretiliyor. Bu nedenle dünyada belirli ülkelerde şeker pancarı stratejik bir ürün olarak korunuyor. Bunun birden çok nedeni var. Birincisi yaygın çiftçi bulunması nedeniyle üretim gerçekleştiriliyor ama bunun yanında esnaf bundan yararlanıyor, işçi burada çalışıyor, şoför bunu taşıyor, yani etkilenim alanı da oldukça geniş. Ama dünyada nişasta bazlı şekeri üretenlerin gücü şeker fabrikalarının giderek yok olmasının özellikle Türkiye gibi ülkelerde yok olmasının yolunu açıyor. Bu gidiş şu şekilde sonlandırılacak; Bu günden ben bunu tarihe not düşmek istiyorum. Geçmişte tekelde ne yapıldıysa, geçmişte SEKA’da ne yapıldıysa, Sümerbank’ta ne yapıldıysa şeker fabrikalarında da o yapılacak. Yani 2019 seçimleri süreci dikkate alınarak beş yıl süre ile işletilme zorunluluğu getirilmiş gibi görünen işletmeler kuruluş yapıları nedeniyle modernize edilmedikleri için bu beş yılın sonunda büyük ölçüde özelleştirilseler dahi devre dışı kalacak ve piyasa nişasta bazlı şeker üreticilerine teslim edilecektir” diye konuştu.
FABRİKALAR ÖZELLEŞTİRİLMEMELİ VE MODERNİZE EDİLMELİ
Nişasta bazlı şeker üretiminin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin sıkça dile getirilmesine rağmen bu anlamda ne yazık ki bir düzenleme yapılmadığını anlatan Ömer Fethi Gürer, “ Ayrıca bir konuya da dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Ülkemizde ilaç sanayinde kullanılmak üzere 2015 yılında ithalat tebliği çerçevesinde ithaline izin verilen yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar da ithal amacının dışında ülkemizde yaygın olarak kullanılmaya başladı. Yani yüksek yoğunluklu tatlandırıcı da nişasta bazlı şeker gibi tatlandırıcı ve şeker piyasasında yerini aldı. Ne acıdır ki yediğimiz çocuklarımızın gofretinde kullandığı şekerlemelerde ya da gittiğiniz pastanelerdeki satılan ürünlerden tutun yaşamımızın her alanında nişasta bazlı şeker ve yoğun tatlandırıcılar kullanılır hale geldi. Bu insan sağlığı açısından ciddi risk taşıyor. Yapılması gerekli olan şeker fabrikalarının özelleştirilmesi değil bir modernize edilerek stratejik bir ürün olan şeker pancarının geleceğini hükümet eliyle düzenlenip kotalarının kaldırılıp daha fazla ekim alanları yaratılarak çiftçilerin korunmasıydı. Bu işlemin bu aşamada gerçekleştirilmemesi şeker pancarı çiftçisini de şeker fabrikalarında çalışan işçinin de mağduriyetini beraberinde getiriyor. 14 tane fabrikanın kapatılması özelleştirilmesi demek 5 yıl içinde kapatılması demektir, bunun örneklerini görüyoruz” şeklinde konuştu.
GIDA TERÖRÜ DURDURULAMIYOR
Gıda terörüyle ilgili olarak da sık sık uyarılarda bulunduğunu kaydeden CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “İçinde bulunduğumuz koşullarda ne yazık ki gıda terörü aldı başını gidiyor. Bununla ilgili yeterli denetimlerin sağlandığı söylenemez. Geçtiğimiz günlerde yaptığım bir öneride gıda bakanlığının bu bağlamda kurulmasının en azından yeni bir yapılandırma olacağını, veteriner, ziraat mühendisi, gıda mühendislerinin de burada görev almasıyla oluşacak bir denetim mekanizmasının kısmen bu konuda bir iyileştirme yaratabileceğini düşündüğümü belirtmiştim. Bildiğiniz gibi GDO’lu ürünlerin ülkemizde satışı yasak ancak geçtiğimiz günlerde Adana’da bir fabrikadaki ekmekte GDO’lu ürünün bulunması bu anlamda yasak olan GDO’lu ürünlerinde ne yazık ki yaşamımıza girdiğini gösteriyor. Bu konuda GDO’lu ürünlerin yasak olmasının yanında GDO’lu yemlerin ülkemizde serbest bırakılması da ciddi bir sorun” dedi.
MERDİVENALTI ÜRETİM YAYGINLAŞIYOR
GDO’lu yemler hayvanlar tarafından tüketildiğini ve onların analizlerinin dahi açılım olarak yapılmasına izin verilmediğini vurgulayan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “ Onların da yaratacağı olumsuzlukların bu bağlamda görülmesinde ciddi fayda var. Merdiven altı dediğimiz üretim giderek yaygınlaşıyor. GDO’lu ürünlerin ülkemizde giderek kaçak yollarla da girerek yer bulması gıdada aldığımız ürünlerde sağlığımız açısından büyük risk. Ülkede malum yokluk ve yoksulluğun varlığı ucuz olana insanları yöneltiyor. Maliyet hesaplanmasının bu anlamda dikkate alındığında maliyetinin altında fiyatlarla ürünlerin pazara verilmesi tüketicinin dikkatini çekmesi gerekiyor ve tüketiciler bu konuda kısmi olarak bazı alanlarda yaptıkları örgütlü mücadeleyi gıda terörü üzerinde de geliştirmesi gerekiyor. Nasıl ki yurttaşa trafikte müfettişi ol deniyorsa her yurttaşın gıda da müfettiş olmasının artık zorunluluğu ve gerekliliği var. Eğer çocuklarınız sağlıklı olacaksa eğer hastalık risklerinden arınmak istiyorsanız eğer hastane kapılarında yılmak istemiyorsanız gıda terörüne dikkat etmek gerekir” şeklinde konuştu.
YAP –İŞLET MODELİ İLE YAPILAN ŞEHİR HASTANELERİ VE GIDA TERÖRÜ İLİŞKİSİ
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, gıda terörünü şehir hastanelerindeki yap-işlet sistemiyle ilişkilendirerek, “Bildiğiniz gibi şehir hastaneleri diye bir uygulamada yap işlete dönüştü. Orda da belli bir hastaya gereksinim var. Belki de bu gıda terörü ile ilgili oluşacak hastaların varlığı da o hastanelerin geleceğini sağlayacak. Biz o hastaneleri düşünmeyelim yurttaşları düşünelim, o anlamda bu teröre karşı mücadelemizi yükseltelim istiyorum” dedi.
HİLELİ GIDALARIN TEHŞİRİNDEN NEDEN VAZGEÇİLDİ
2010 yılında 5996 sayılı kanun ile başlatılan hileli ürünlerinin teşhirinin 2016 yılında uygulamadan kaldırıldığını ifade eden Ömer Fethi Gürer, “Gerekçe firmaların mağdur olduğu yönündeydi. Bir adam hileli ürün üretiyorsa onun mağduriyeti düşünülür mü? Üretmesin kardeşim üretmesin. Derhal hükümet bu uygulamadan vazgeçmeli ve hileli üretim yapanların kamuoyuna yansıtılması sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
SÜTSÜZ PEYNİR OLUR MU?
Süt kullanılmadan üretilen peynirlerin insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilerinin yanı sıra, süt üretiminin Türkiye’de bitme noktasına getirebilecek bir uygulama olduğuna da değinen CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Meclis’te düzenlediği basın toplantısına süt kullanılmadan üretilen peynirlerden örnekler de getirdi. Ömer Fethi Gürer, “Gördüğünüz gibi bu peyniri siz satış noktalarından satın alıyorsunuz ama bu peynir değil. Peki bu ne bu 20 ton bitkisel margarinin 15 ton duru madde düşürmek için katılan suyun 5 ton nişastanın,5 ton piyasada toplanan iade peynirlerin işlenerek 45 ton civarında elde edilen 20 ton bitkisel yağın 55 kuru maddeyle işlenmesi sonucu 15 ton verim alındığı bir kür. Yani bunda süt yok. Peynirdeki sorunun temeli merdiven altı ve denetimsiz ürünlerdir. Bunlar marketlerde dahi satılıyor. Bunun engellenmesi denetimle mümkün olur. İçinde süt olmayan peynir üretilen duruma geldik” dedi.
PARA KAZAMAYAN SÜT ÜRETİCİSİ, HAYVANINI KESİMHANEYE GÖNDERİYOR
Çiğ süt fiyatının 140 kuruştan 153 kuruşa çıkarıldığını ancak bu zammın 9 kuruşunun tüketiciye yansımadığını kaydeden CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Sudan ucuz süt var. Süt inekçiliği yapanlar, girdi fiyatlarındaki artış nedeniyle, sütten para kazanamadığı için hayvanlarını kesimhaneye gönderiyor. Bu da süt krizini beraberinde getirecek gibi görünüyor” diye konuştu.
Türkiye’de sütte yaşanan sorunlara rağmen 270 bin kg süt tozu ithal edildiğini anımsatan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Çözümün ithalatta bulunması, tarımın, hayvancılığın ve besiciliğin bitmesine neden oluyor. Bu ülkede tarım ve hayvancılık bu kadar geriye düşürüldüyse sorun büyük demektir. Tarımda büyük işletmeler gerekir, buna ihtiyaç var ama 80 milyon nüfuslu ülkemizde nüfusun önemli bir bölümü aş ve iş olanakları bulamadı. İşsiz genç oranı yüzde 24’le çıktı. Kurtuluşun tek yolu tarımdır. Mustafa Kemal Atatürk, ‘Köylü milletin efendisidir’ derken tarımın gelişmesi, modernize edilmesi için çalıştı. Ne yazık ki son 20 yıl içinde tarıma verilen değer düştü. Teşvikler dahi gerekli yerlere verilmedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çitçinin kullandığı mazotta yarı yarıya indirim yapılacağı yönündeki açıklamalarına da değinen CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, bu uygulamada, Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) ve Tarsim’ kayıtlı olmayan çiftçilerin yararlanamayacağını ifade etti. Ömer Fethi Gürer, mazotu yarı yarıya indirmenin bu uygulamadan tüm çiftçilerin faydalanacağı anlamına gelmediğini belirterek, ÇKS uygulamasındaki sorunların da çözüme kavuşturulması gerektiğini anlattı.
GDO’lu ürünlerin ülkemize girmesinin yanında, bazı ülkelerde kullanımı yasaklanan hayvan yemlerinde olmaması gereken kimyasalların ülkemizdeki yemlerinde kullanımının yasaklanmadığını belirten CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, şunları söyledi:
“Bir bütün olarak ele alırsak, gıda terörü devam ediyor. Merdiven altı ürünler yaygınlaşıyor. Bunun yanında kimyasal olan bazı ürünlere izin veriliyor. Yurttaşlar hangi ürünü alırlarsa alsınlar, etiketine bakmalı, içindeki soruyucu maddelerin ne anlama geldiğini internetten öğrenmelidir. Bir günde birden çok koruyucu madde almak, insan sağlığı açısından risk yaratır. Çünkü kendi denetimlerini yurttaşımız yapmazsa, hükümetin var olan olanaklarla gıda denetimlerini yapabilecek bir yapılanması yok. İhbar ve veya rutin denetimlerde tesadüfen ortaya çıkarsa müdahale ediliyor. Bu anlamda sıkıntı büyüyor. Merdiven altı üretimin artması, süt olmayan peynirler, şeker olan balın topluma satılması, yurttaş bilinçlenmesiyle önlenecek bir durum haline geldi.
Normal şartlar altında 450 ton sütten 45 ton peynir elde ediliyor. Sütsüz peynir üretenler, 20 ton bitkisel yağ alıp farklı ürünler ekleyerek 15 ton peynir elde ediyor. Süte para vermeyin, margarin ve katkı maddelerini içine koyarak bunlardan peynir üretiyor ve sorun buradan kaynaklanıyor.
Bu tür katkı maddeleri ve merdiven altı üretimler, Türkiye’de insanların damak tadını da bozdu. Türkiye, ikinci kez ürün elde edilmeyen ve kısır ürün denilen tohumların girmesiyle yediğimiz, içtiğimiz ürünlerin tadı değişti. Bir ürünün fiyatı olması gerektiğinin altındaysa burada bir sorun var demektir. Hükümet de bu ucuz ve kalitesiz ürünlere, enflasyonun düşük görünmesine katkı sağladığı için çok müdahale etmiyor. Ucuz ürünlerin piyasalarda satılması bir şekilde enflasyonu düşük gösteriyor. Ama insan sağlığı açısından, tarımın geleceği açısından, gerçeklerin örtülmesi yanlış bir uygulamadır.”
https://www.youtube.com/watch?v=9SHejlw39Oc