Tarih: 24.11.2024 14:27

SİBEL GÜNEŞ: ŞİDDET SARMALININ İÇİNDEYİZ

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Kadın Gazeteciler Komisyonu 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesinde  “Şiddet, Toplumsal Ruh Sağlığı, Siyaset ve Medya İlişkisi” başlıklı bir toplantı düzenledi. Kadına yönelik şiddetin toplumun ruh sağlığıyla, siyasetle ilişkisinin değerlendirildiği toplantıda, şiddetin medyaya nasıl yansıdığı değerlendirildi. Medyanın cinsiyet eşitlikçi bir dilin kullanımının sağlanması için neler yapılması gerektiğine dikkat çekildi.

Toplantı 20 Kasım 2024 Çarşamba günü saat 14.00’te TGC Burhan Felek Konferans Salonu'nda yapıldı. Moderatörlüğünü TGC Yönetim Kurulu Üyesi-Kadın Gazeteciler Komisyonu Koordinatörü Göksel Göksu üstlendi. Toplantının açılış konuşmasını TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş yaptı. TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu Başkanı Ayşegül Aydoğan Atakan, Eşitlik İçin Kadın Platformu Gönüllüsü Av. Hülya Gülbahar ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ayşen Yavru konuşmacı olarak katıldı.

Toplantıda konuşan TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş ”Demokrasinin bir türlü yeşeremediği yaşadığımız ülkenin korku ikliminde kadına, çocuğa, sağlık çalışanlarına, gazetecilere, emekçilere, hayvanlara ve yeşile yönelik şiddet sarmalının içindeyiz. İktidarın kamu yararına olmayan eylemlerinin haberleştirilmesinin, hak ihlallerinin görünür kılınmasının da engellenmeye çalışıldığı bir dönemdeyiz” diye başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şiddetin görünürlüğünün engellenmesi suçuna, bir yandan da sorumlularının bulunup cezalandırılmaması suçu eşlik ediyor. Her yurttaşın sahip olması gereken can ve çalışma güvenliği açısından ciddi sorunlarımız var. Cumhuriyetimizin 101. yılında kadınların hakları birer birer alınmaya çalışılıyor. Kadına, sağlık çalışanlarına, gazetecilere şiddet, gazetecilere yönelik haksız gözaltı ve tutukluluk süreci normalleştirilmeye çalışılıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, kadın haklarına yönelik göz ardı edilen yasal düzenlemeler ve mevcut tutum, kadınların geleceğine, en önemlisi can güvenliğine yönelik endişeleri çoğaltıyor. Bu ortam medyaya,  şiddet kapsamına giren tüm olayları görünür kılma ve şiddete karşı sıfır tolerans gösterilmesi gerektiğini vurgulama sorumluluğu yüklüyor. Haberlerimizde ekonomik, psikolojik, fiziksel şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz, tecavüz, cinsel şiddet, çocuk yaşta zorla evlendirme, eziyet gibi suçlara ilişkin caydırıcı cezaların uygulanıp uygulanmadığının takipçiliğini yapma sorumluluğumuz var. Şiddetin politik olduğunu unutmadan, şiddetin normalleştirilmesine, cezasız bırakılmasına, medyada haber olmasının engellenmesine karşı gazeteciler olarak dayanışmayla mücadelemizi sürdüreceğiz. Haberin serbest dolaşımını sağlamak için çalışacağız.”

ARTAN ŞİDDET GAZETECİLERİN OMUZLARINDAKİ YÜKÜ ARTIRIYOR

TGC Yönetim Kurulu Üyesi-Kadın Gazeteciler Komisyonu Koordinatörü Göksel Göksu, BM’nin 1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan ettiğine dikkat çekti. Göksel Göksu konuşmasında şunları söyledi:

“Bu tarihin seçilme nedeni ise 1960 yılında diktatörlükle yönetilen Dominik Cumhuriyeti’nde, sistem karşıtı üç kız kardeşin 25 Kasım’da vahşice öldürülmesi. Tarihe Mirabal Kardeşler olarak geçen bu üç kardeşi hedef gösteren de ülkeyi yöneten Rafael Trujillo. O ‘Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler’ diye bir açıklama yaptı ve üç kardeş boğazlanıp dövülerek öldürüldü. Aradan 25 yıl geçti. Türkiye’de ki duruma bir bakalım. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, Türkiye'de 2010 yılı ile 2024 yılının Ekim ayı arasında erkekler tarafından öldürülen kadınların sayısı 4 bin 255. Sadece 2024 yılının başından Ekim ayına kadar 296 kadın cinayeti işlendi, 184 kadının ölümü de şüpheli. Bugün ise Diyarbakır’da Narin Güran Cinayeti’ni, Tekirdağ’da Sıla Yeniçeri bebeği, Van’da Rojin Kabaiş’i konuşuyoruz. İçişleri Bakanı Plan Bütçe Komisyonu’nda açıkladı KADES’e bu sene 246 bin 325 ihbar yapıldı. Bunların 131.201’i asılsız. 44 bin 393 kadın için koruyucu tedbir kararı çıkarıldı. Önleyici tedbir kararı çıkarılan erkek sayısı ise 162 bin 897. Artan şiddet biz habercilerin omuzlarındaki yükü önemli ölçüde artıyor. Narin Güran cinayeti örneğinde olduğu gibi sis perdesini aralamayı hedefleyen bir gazetecilik sergilemek yükümlülüğünü omuzlamıyoruz.  Aynı zamanda 8 yaşındaki bir çocuğu ölüme götüren zihniyeti aktarırken kullandığımız dil ya da haberin daha çok okunması veya izlenmesi için baktığımız perspektif  ile toplumdaki algıyı biçimlendiriyoruz. Ve maalesef bu farkındalıkla haber yapan gazetecilerin sayısı  bir elin parmaklarını geçmiyor.”

ŞİDDETE BAĞLI OLAYLARDA REKOR KIRILIYOR

TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu Başkanı Ayşegül Aydoğan Atakan ise yaptığı konuşmada kadın cinayetlerindeki artışa işaret ederek, “Ne yazık ki şiddete bağlı ölüm oranlarında son yılların rekoru kırılıyor” diye konuştu. Ayşegül Aydoğan Atakan konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şiddet adeta freni patlamış tır gibi her an, her yerde üzerimizden geçecek bir tehdit olarak yanı başımızda. Şiddet olaylarını okullarda, hastanelerde, adliyelerde, evde, iş yerinde, mecliste, yine sıklıkta sokakta olağan bir durum gibi duyuyor, görüyoruz. Biz gazeteciler son yıllarda belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar şiddet haberi hazırlıyoruz. Böyle bir ortamda basın mensuplarının işi de hayli zorlaşıyor, sorumlulukları artıyor. En başta şiddete sıfır tolerans vurgusunu yaparak, kadın haklarına yönelik sorunları ve ihlalleri görünür kılma sorumluluğumuz var. Kadın haklarına yönelik göz ardı edilen yasal düzenlemeleri ve ihmalleri gündemde tutarak, şiddet kapsamına giren tüm olayların üstünün örtülmemesi için takipçisi olmak zorundayız. Bildiğiniz gibi medya, şiddet olaylarında hem fikri takip açısından hem de kamuoyunun ilgisini canlı tutmak için özellikle son dönemde önemli bir role sahip. Kadına yönelik şiddeti görünür kılmanın tek yolu basın yayın organlarıdır. Bu gücü kullanırken de gazetecilerin toplumsal cinsiyet eşitlikçi dil kılavuzunda da yer alan hususları daima göz önünde bulundurması gerekiyor. TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu’nun hazırladığı Cinsiyet Eşitlikçi Dil Kılavuzu www.tgc.org.tr de yer alıyor. 2013 yılından beri kadın gazetecilerin yaşadığı sorunları ortaya koymak ve medyada kullanılan eril dilin değişimine katkıda bulunmak amacıyla kurulan TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu, gerek üyelerimizin hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu, gerekse medya kuruluşları ve iletişim fakültelerinde yapılan bilgilendirme toplantılarıyla medyada eril dilin değişmesine yönelik çalışmalarını sürdürüyor. Gazetecilerin kadın cinayetlerine dair haberleri hazırlarken cinsiyet eşitlikçi bir dil kullanmaları zorunludur. Haberin detayları verilirken vahşetin nasıl işlendiğine yönelik detaylardan kaçınılmalı, failin kurbanı suçlayan, kendini haklı göstermeye çalışan söylem ve iddialarına karşı dikkatli olunmalıdır. Pek çok olayda yaygın şekilde görüldüğü üzere, katil için üretilen bahanelerin kadın cinayetlerini meşrulaştırma amacıyla ve haksız tahrik indirimi için mahkemede delil gösterildiği unutulmamalıdır. Gazeteci buna sebep ve aracı olmamalıdır. Şiddeti kanıksamadan, her fırsatta şiddetin suç olduğunu hatırlatmak zorundayız. Bu en büyük önceliğimiz olmalı. Yine kadına yönelik şiddet haberlerinde mutlaka Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna yer vermeli, kadınların bu kanunla sahip olduğu hakları talep edebileceklerini vurgulamalıyız.  Sağlıkta şiddet olaylarını da haberleştirilirken tek taraflı verilmemesi ve yine kullanılan dile aynı özenin gösterilmesi gerektiğine inanıyorum.”

HÜLYA GÜLBAHAR: TÜRKİYE’DE ŞİDDETE UĞRAYAN YABANCI KADINLAR, ÖLDÜRÜLENLER İSTATİSTİKLERE DÂHİL EDİLMİYOR             

Eşitlik İçin Kadın Platformu Gönüllüsü Av. Hülya Gülbahar kadın cinayetleriyle, kadına yönelik şiddetle ilgili istatistiklerin doğru olmadığını, görünenden çok daha fazla olduğuna dikkat çekerek konuşmasına şöyle devam etti:

“Kadın Cinayetleri Platformu medyaya yansıyan kadın cinayetlerinin çetelesini tutmaya çalışıyor. Ancak bu, buzdağının sadece görünen yüzü. Bazı gün 8 kadın cinayetiyle karşılaşıyoruz. Örneğin Adana’da bir günde 5 kadın öldürüldü. Şiddetle ilgili geçen yıl TBMM’de bir komisyon kuruldu. Komisyon başkanı Türkiye’de yabancı kadınların uğradığı şiddetin, öldürülen yabancı kadınların istatistiklere yansıtılmadığını söyledi. Yayınlanan istatistikler gerçek değil. Yaralı olarak hastaneye kaldırılan kadınların uğradığı şiddet ya da ölüm yine istatistiklere yansımıyor. Medyanın da sorumlu yayıncılık yapmadığı zaman kadına yönelik şiddeti körüklemede bir rolü oluyor. İstanbul Sözleşmesi’nde kadına karşı şiddetin kadın ve erkekler arasındaki tarihsel güç eşitsizliğinden, ekonomik, politik güç eşitsizliğinden kaynaklandığı vurgulanıyor. Fiziksel güç eşitsizliğinden kaynaklandığını söylemiyor sözleşme. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar sözleşmenin felsefesine yani kadınla erkeğin eşit olduğu anlayışına karşı çıkıyorlar. Şiddet, kadın erkek eşitsizliğinden kaynaklanıyor. Bu nedenle sözleşme sözleşmeye karşı çıkanlar kadınla erkeklerin eşit olduğuna inanmıyorlar. Erkeğin reis olduğu bir aile modeli istiyor iktidar. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılsa da sözleşmenin içeriği yürürlükte.  6251 sayılı yasa sözleşmenin yürütücülüğünü sağlıyor.  Yeniden Refah Partisi bu durumun farkında. İktidara gelir gelmez 6251 sayılı kanunu yürürlükten kaldıracaklarını söylüyorlar.  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yaşayan bir sözleşme. İstanbul Sözleşmesi bu sözleşmenin bir parçası. Kabul etmediği halde, İstanbul Sözleşmesi’ne uymadığı halde mahkum olan çok sayıda ülke var. Türkiye de mahkûm olacak İstanbul Sözleşmesi’ne uymadığı için. Medyanın da yöneticiler ve çalışanları olarak İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak için özel gayret göstermesi gerekiyor. Sözleşmenin 17. Maddesi basın ve ifade özgürlüğünü ve bağımsızlığını vurguluyor.  Devletlere politika oluştururken ‘medyayı içine katacaksın’ diyor.  AB kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadeleye ilişkin 14 Mayıs’ta şiddet direktifi yayınladı. 51 maddelik direktif bu. Bu direktife uymayanlar AB’ye giremeyecek. Siber şiddete dikkat çeken, ortak bir telefon hattı veren bir direktif bu. Kadın gazetecilere, kadın politikacılara, insan hakları savunucularına yönelik şiddet suçunu ağırlaştırılmış neden olarak görüyor. Sorunlarımız çok ama unutmayalım 2015 yılındaki bir araştırmaya göre kadınların yüzde 36,9’u kendisini feminist olarak tanımlıyor. Kadınların yüzde 86’sı kadın haklarını destekliyor. Yüzde 52’si ise bu gruplarda yer almak istiyor. Kadın erkek eşitliğine inanmayanları bu rakamlar korkutuyor. Mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Dr. AYŞEN YAVRU: TEK YANLI HABERLER SAĞLIKÇIYA KARŞI HALKIN BİLENMESİNE YOL AÇABİLİYOR            

Sağlıktaki şiddetin boyutunun tırmandığını vurgulayan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ayşen Yavru konuşmasında şu görüşlere yer verdi:

“Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ne yazık ki artıyor. Kışkırtılmış sağlık talebi, sağlık çalışanları üzerindeki performans baskısı, güvencesiz çalışma, emeğin değersizleştirilmesi, şiddete karşı korunaksız çalışma, hekimleri, sağlık çalışanlarını şiddetle karşı karşıya getiriyor. Tek yanlı yapılan haberler, sosyal medya mesajları sağlıkçıya karşı halkın bilenmesine yol açabiliyor, düşman hale getirebiliyor. Sosyal medyada ise şiddet körükleniyor. Kadınlar burada özellikle cinsiyet eşitsizliğinin göstergesi olarak daha da tehlike altındalar. TTB’nin kurduğu Kadın Hekimlik Kolu bizde de mevcut. 2017 yılındaki büyük kongrede Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi kabul edildi. 2021’deki kongrede Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Yönergesi yayınlandı. Bu yönergeler doğrultusunda şiddete uğrayan kadınlar ‘hasta olabilir, hekim olabilir’ öncelikle kendi bünyemizde oluşturulan kurul tarafından değerlendiriliyor. Böylece şiddete, tacize uğrayan kişi herkesin önünde konuşmak, ifade vermek zorunda kalmıyor. İsterse biri psikiyatrist, iki kişiden oluşan kurul önünde değerlendiriliyor.Bu kadını koruyan bir düzenleme. Sağlık sistemi baştan başa hatalı bir sistem. Kuyrukta beklemek örneğin sağlıkçının hatası olarak gösterilebiliyor. Ayrıca tıbbi komplikasyonlar, sistem hataları hekimin suçu gibi gösteriliyor. Medyadan ise bu süreçte doğru haber yapmalarını bekliyoruz. Yenidoğan yoğun bakımda ölen bebekler ise tüm sağlık çalışanlarını çok üzdü.  Sorumluların cezalandırılmasını bekliyoruz.”

Toplantıya TGC Balotaj Kurulu Başkanı-Kadın Gazeteciler Komisyonu Üyesi Mesude Demir, Balotaj Kurulu Üyesi Haşmet Yavuz, Kadın Gazeteciler Komisyonu Üyesi Ayten Serin İnsel,  TGC üyeleri Mete Ongan, Nazan Öçalır, Şekip Gümüşkanatlı, Seraceddin Zıddıoğlu, Cengiz Tokgöz, Şevket Uygun, Demir Feyizoğlu, Tuğrul Sarıtaş, Saime Oğuzhan, TGC Önceki İdare Müdürü Cem Çapanoğlu ve çok sayıda gazeteci katıldı. Toplantı toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.                    

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —