Soruşturmalar Son Bulsun

25.01.2016 15:02:52

Soruşturmalar Son Bulsun

Adana Barosu Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü’ne disiplin soruşturması başlatılan akademisyenler hakkında soruşturmaların son bulmasını istedi.  

12 Ocak 2016 günü “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan 89 üniversiteden 1128 akademisyen ve araştırmacıya yönelik tehditlerin önlenmesi, barışçıl çalışma ortamının sağlanması, ayrıca haklarında disiplin işlemleri yapılmasının hukuka aykırı olduğunu hatırlatılan yazıda Av. Çıtırık,  herkes gibi akademisyenlerin de Anayasa ve Uluslar arası Sözleşmelerle güvence altına alınan düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne sahip oldukları bildirildi.

baro_cu_yaziAv. Çıtırık, düşüncelerin ifade edilmesinden rahatsızlık duyularak akademisyenler hakkında ‘linç’ kampanyası başlatılması, onların hedef gösterilmeleri son derece üzücü ve tehlikeli gelişmeler olduğuna değinildi.

Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü’ne gönderilen Adana Baro Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, imzalı yazıda, “Genel görüşe ya da egemen fikirlere aykırı düşüncelerin mahkum edilmemesi gerektiği, bu tür seslerin olmaması demokrasi ve örgütlü topluma vurulan büyük bir darbe olduğu unutulmamalıdır. Farklılıklar, aykırı düşünceler hemen vatan hainliğiyle, sözde aydın olmakla, mütareke basını yazarı olmakla suçlanmamalı, farklı düşünenler hedef haline getirilip, ötekileştirilerek, yaftalanmamalıdır” görüşlerine yer verildi.

2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nda, rektör ve yetkili diğer üniversite organlarına verilen görevleri kapsamı, yükseköğretim hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin işlemlerle sınırlı olduğuna vurgu yapılan yazıda, Av. Çıtırık, “Üniversite öğretim elemanlarının şiddet çağrısında bulunmayan her türlü düşünceyi üniversite içerisinde ve dışarısında dile getirme özgürlüğü hukuken sınırlandırılamaz. Akademisyenlerin, üniversite dışarısında dile getirdikleri düşünceleri, üniversite organlarının, üniversitede hizmet düzenini sağlama görev ve yetki alanının dışında kalmaktadır. Bu nedenle; söz konusu metni imzalamış olan akademisyenler hakkında üniversite yönetimleri tarafından hizmet düzenini sağlama adına hukuken yapılacak bir işlem bulunmamaktadır” denildi.

Av. Çıtırık, evrensel akademik ilkeler, anayasanın 130. Maddesi ve 2547 sayılı yasa uyarınca; rektörler ve üniversite kurulları; bilimsel yaratıcılığın zeminini oluşturan düşünceleri açıklama özgürlüğünün koruyucusu olmak yükümlülüğü altında olduklarına dikkat çekti. Av. Çıtırık, şöyle devam etti:

“ Üniversitede nefret ve tehdit içerikli söylemlerin önlenmesi, akademisyenlerin can güvenliğinin sağlanması, barışçıl çalışma ortamının oluşturulması da bu görevler içerisinde yer almaktadır. Sonuç olarak; 'Bu suça ortak olmayacağız' metnini imzalayan akademisyenler hakkında herhangi bir disiplin işlemi yapılmasının hukuka aykırı olacağını, bu yönde başlatılmış işlemler var ise, geri alınmasının hukuken zorunlu olduğunu, barışçıl çalışma ortamının sağlanması ile akademisyenlerin düşüncelerini ifade edebilme haklarının oluşturulması gerekliliğine dair düşüncelerimizi makamınızla paylaşmak vicdani bir görev ve zorunluluk halini almıştır.”

Adana Barosu Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü’ne gönderdiği yazı şöyle:

 

“Ülkemizdeki 89 Üniversiteden 1128 akademisyen ve araştırmacının imzaladığı 'Bu suça ortak olmayacağız' başlıklı bildiri, 12.01.2016 günü kamuoyuna duyurulduğunu hatırlatan Av. Çıtırık, yazılı açıklamasında şu görüşleri paylaştı:

citirik_gazi“Bildirgede; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki bazı il ve ilçelerimizde yaşanan, yasal dayanağı  bulunmayan sokağa çıkma yasakları, şehirlerin kuşatma altına alınması, şehirlerin boşaltılması, göç ve sürgünler, yaşam hakkının, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali, bu durumların son bulması, kalıcı barış ve huzur ortamının sağlanması için devlete düşen yükümlülüklerin neler olduğu ifade edilmiştir.

Bildirgenin kamuoyuna duyurulmasının ardından, anayasal organlardan, resmi ve resmi olmayan kurumlardan imzası bulunan akademisyenlere yönelik itibarsızlaştırma, hedef gösterme, değersizleştirme, ötekileştiren, hakaret, itham ve nefret söylemini hakim kılan açıklamalar yapılmıştır. Bu açıklamalarla, imzacı akademisyenlerin onur ve saygınlıklarının zedelenmesi ile birlikte, huzurlu çalışma ortamının kaldırıldığı, üniversitedeki odalarının kapılarına konan işaretler ve yazılı ibarelerle can güvenliklerinin tehlike altında olduğu yaşanan gelişmelerle gözlemlenmiştir.

Anayasa'nın 104. Maddesi ; 'Cumhurbaşkanı, devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder. Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarını düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir...'  şeklinde düzenlenmiştir. Ancak bu düzenlemeye rağmen Cumhurbaşkanı, bildirgeyi imzalayan akademisyenleri 'müsvedde' , 'aydın değil, karanlık', 'aydın değil, cahil' olmakla itham ve hakaret içeren açıklamalarda bulunmuş, 'anayasal ve yasal organların görevini ve gereğini' yapacağından bahsederek, ilgili organları ve kamuoyunu yönlendirmeye çalışmıştır.

Bildirgeye imza koyan akademisyenler hakkında, çeşitli cumhuriyet savcılıklarınca soruşturma başlatılmış, bazı akademisyenler gözaltına alınmış, kimi üniversite rektörlükleri tarafından disiplin soruşturması açma, soruşturma süresince görevden uzaklaştırma ya da sözleşmesine son verilmesi gibi işlemlerin başlatıldığı gözlenmiştir. Ayrıca Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı'ndan, YÖK'den 'gereğinin yapılacağı, söz konusu devletin birliği ise akademik özgürlük olmayacağını' belirten açıklamalar yapılmıştır. Yaşanan tüm bu gelişmeler sonrasında toplumda bir 'cadı avı' başlatılmış, korku ve gözdağı akademisyenler üzerinden verilmeye çalışılmıştır.

Ülkelerin kalkınmasında, insani gelişmişlikte, fikirlerin tartışılmasında, eleştiride, bilginin üretilmesinde, bilimsel ve teknolojik yeniliklerin sağlanmasında üniversitelerin çok büyük rolü bulunmaktadır. Aynı zamanda bir üniversiteyi, üniversite yapacak olan Akademik Özgürlük ve Üniversite Özerkliğidir.

Kimin öğreteceğini, neyin öğretileceğini, nasıl öğretileceğini, çalışmaya kimin kabul edileceğini, akademik topluluğun bilimsel aktivitelerini, çalışmalarını herhangi bir baskı, tehdit, müdahale olmaksızın sürdürebildiği, toplumdaki egemen görüş ve anlayışlara veya siyasi iktidarların politikalarına aykırı görüş ve ifadelerden dolayı yasal ve siyasi takibata maruz kalmayacakları bir ortamın sağlanmasıdır akademik özgürlük.

Üniversite özerkliğinden ise üniversitelerin kendi içindeki örgütlenebilmesinde, kendi kendini yönetmesinde, kaynaklarının kullanılmasında devlet müdahalesinden özgür olabilmesi anlaşılmaktadır.

Üniversitelerin her zaman hedefe konuldukları, akademik özgürlüğün ve üniversite özgürlüğünün sağlanamadığı, ara rejim ve darbe dönemlerinde özerkliğin askıya alındığı,1402 sayılı yasa ile yüzlerce akademisyenin kapı önüne konulduğu, YÖK 'ün halen özerk üniversite ve akademik özgürlüğün önündeki büyük engel olduğu bir dönemin içerisinden geçilmektedir.

Özgürleşmiş aklın, bilimselliğin ve kuşkuculuğun yuvası olan üniversitelerin, ülkenin içinden geçtiği toplumsal huzursuzluk, siyasi, sosyal-ekonomik çıkmazlar, anayasanın askıya alındığı, temel hak ve özgürlüklerin kullanılamadığı, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun egemen olduğu, parlamenter demokratik rejimden Türk Usulü Başkancı Sisteme doğru gidişin tüm alt yapılarının hazırlandığı bir dönemde suskunluğa bürünmesini üzülerek gözlemlemekteyiz.

Sorgulamayan birey, suskun toplum yaratılmak istenen böylesi bir dönemde üniversiteler konuşmayacak,eylem yapmayacaksa kimin yapması beklenmektedir ? Üniversitelerin sustuğu, kişi güvenliğinin, hukuki güvenliğin ve can güvenliğinin kalmadığı, muhaliflerin, farklı düşünenlerin yargı aracılığıyla susturulduğu, hukukun kendisinin bir tehdit aracı haline geldiği, korku toplumunun yaratıldığı bir dönemde suskun, biat eden, itaat eden üniversitelerle ülkemizin demokrasi, toplumsal huzur ve barış sorunu aşılamayacaktır.

Herkes gibi akademisyenler de Anayasa ve Uluslar arası Sözleşmelerle güvence altına alınan düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne sahiptirler. Bunun yanında akademisyenlerin disiplin ve ceza işlerinin kanunla düzenlenmesi, akademik özerklik ve bilimsel özgürlüğün güvencelerini sağlanıp sürdürülmesi Anayasa'nın 130. Maddesinin gereğidir.

Demokrasinin olmazsa olmazı örgütlü toplum, basın ve ifade özgürlüğüdür. Ülkemizin kendisini bağıtladığı uluslararası sözleşmeler ve anayasamız uyarınca güvenceye alınmış olan ifade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlarda sadece lehte olan, zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi ve düşünceler için değil, devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan,çarpıcı, şoke eden, rahatsız edici bilgi ve düşünceler şiddete dönüşmedikçe ve suçu övmedikçe, bunlar için de geçerli olduğu hüküm altına alınmıştır.

Ülkemizde toplumsal huzur ve barışın ortadan kalktığı,kan ve gözyaşının hakim olduğu,otuz beş günlük-üç aylık bebeklerin de öldürüldüğü,şehit haberlerinin de gelmeye devam ettiği,ölümün kanıksatıldığı bir dönemde akademisyenler ,kanın akmaması,yaşam hakkının ihlal edilmemesi ve bu sorunların son bulması için görüşlerini bildirge halinde kamuoyu ile paylaşmışlardır.Bu durum, anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün kullanılmasıdır.

Düşüncelerin ifade edilmesinden rahatsızlık duyularak akademisyenler hakkında linç kampanyası başlatılması, onların hedef gösterilmeleri son derece üzücü ve tehlikeli gelişmelerdir. Genel görüşe ya da egemen fikirlere aykırı düşüncelerin mahkum edilmemesi gerektiği, bu tür seslerin olmaması demokrasi ve örgütlü topluma vurulan büyük bir darbe olduğu unutulmamalıdır. Farklılıklar, aykırı düşünceler hemen vatan hainliğiyle, sözde aydın olmakla, mütareke basını yazarı olmakla suçlanmamalı, farklı düşünenler hedef haline getirilip, ötekileştirilerek, yaftalanmamalıdır.

2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nda, rektör ve yetkili diğer üniversite organlarına verilen görevleri kapsamı, yükseköğretim hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin işlemlerle sınırlıdır. Üniversite öğretim elemanlarının şiddet çağrısında bulunmayan her türlü düşünceyi üniversite içerisinde ve dışarısında dile getirme özgürlüğü hukuken sınırlandırılamaz. Akademisyenlerin, üniversite dışarısında dile getirdikleri düşünceleri, üniversite organlarının, üniversitede hizmet düzenini sağlama görev ve yetki alanının dışında kalmaktadır. Bu nedenle; söz konusu metni imzalamış olan akademisyenler hakkında üniversite yönetimleri tarafından hizmet düzenini sağlama adına hukuken yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.

Evrensel akademik ilkeler, anayasanın 130. Maddesi ve 2547 sayılı yasa uyarınca; rektörler ve üniversite kurulları; bilimsel yaratıcılığın zeminini oluşturan düşünceleri açıklama özgürlüğünün koruyucusu olmak yükümlülüğü altındadırlar. Üniversitede nefret ve tehdit içerikli söylemlerin önlenmesi, akademisyenlerin can güvenliğinin sağlanması, barışçıl çalışma ortamının oluşturulması da bu görevler içerisinde yer almaktadır.

Sonuç olarak; 'Bu suça ortak olmayacağız' metnini imzalayan akademisyenler hakkında herhangi bir disiplin işlemi yapılmasının hukuka aykırı olacağını, bu yönde başlatılmış işlemler var ise, geri alınmasının hukuken zorunlu olduğunu, barışçıl çalışma ortamının sağlanması ile akademisyenlerin düşüncelerini ifade edebilme haklarının oluşturulması gerekliliğine dair düşüncelerimizi makamınızla paylaşmak vicdani bir görev ve zorunluluk halini almıştır.  Ayrıca, dilekçemiz ekinde Profesör Doktor Yaman Akdeniz ve Yardımcı Doçent Doktor  Kerem Altıparmak tarafından hazırlanan hukuki görüş de bilginize sunulmuştur.”



1

PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK KANSERLE MÜCADELEDE ÖNEMLİ…

2

“10 YILDA ANTİDEPRESAN KULLANIMI %67 ARTTI”

3

YÜREĞİR’DE HİZMETE AÇILDI!

4

“ÜLKEMİZ DEPREM RİSKİ ALTINDA”

5

KIVANÇ: ADANA TARİHİNİN EN YÜKSEK OCAK AYI İHRACATI GERÇEKLEŞTİRDİ