Suat UMUTLU Yazdı/ AGNOTOLOJİNİN DUMANI VE MİZAHÎ BAKIŞ

16.04.2025 00:11:00

Martin Luther King; “Bu dünyada samimi bir cehalet ve vicdanlı bir aptallıktan daha tehlikeli hiçbir şey yoktur”.

Martin Luther King; “Bu dünyada samimi bir cehalet ve vicdanlı bir aptallıktan daha tehlikeli hiçbir şey yoktur”.

*

Cehaletin bilimle buluştuğu bir sahnedir, agnotoloji... 

 

Bilgi kirliliğinin, kasıtlı yalanların ve tatlı vaatlerin gölgesinde, toplumun nabzını değerli araştırmacı, yazar,bilim insanları Prof.Dr.Cihan Dura,Dr. Şeref Oğuz, Sibel Çağlar 'ın inceleme ve görüşleri de değerlendirerek tutmaya ne dersiniz...

 

Agnotoloji, gerçeği bulandıran bir proje, bir oyun ise  mizahla eleştirel bakışla bu oyunu bozabiliriz,yeter ki, bu hale nasıl geldiğimizi düşünelim ve sorgulayalım, inanın!

 

Agnotoloji bilimi...

 

Cehaletin rastgele değil, kasıtlı üretildiğini, şirketlerin ve siyasetçilerin çıkarları için kafa karışıklığı, algı yarattıklarını;

 

Mesela bir depremde veya pandemide vs. herkes uzman! oluyor, “kelle paça virüsü yener” gibi absürt önerilerle bile kitleleri yanıltıyorlar, diyor.

 

 Bu organize cehalet... Teknolojiyle donanmış bir ilkellik ve  biz bu duman perdesini fark ediyor muyuz, düşünmeye değmez mi...

*

Cahil Cesareti: Az Bilginin Büyük Gürültüsü!

 

Bilgisizlik, özgüvenle ters orantılı. Az bilen, çok bağırır; işte bu, bir cahil cesareti değil midir?

 

Medyada unvanlı “uzmanlar”, doğru-yanlış harmanıyla kitleleri büyülüyor,her konuda ahkâm kesiyor ve lafla peynir gemisini de yürütmeye çalışıyor, hatırlıyor musunuz!

 

“Profesör dediyse, kesin doğrudur” mu diyoruz, yoksa sorguluyor muyuz? 

 

Evet, cevabınız var mı?

 

Mizahla takılalım ve diyelim ki, gerçek bilgi emek ister emek, gürültü değil!...

*

Kişinin kendini kandırması, hakikatten kaçış değil midir?

 

Mutlaka doğrulayacaksınız diye düşünüyorum;

İnsan, en kolay kendini aldatır. 

 

“Ekonomi şahlanıyor” dediklerinde market fişlerine bakmıyor musunuz? 

 

Biliniz ki;olumsuzlukları görmezden gelmek, bireyi de, lideri de, ülkeyi de çürütür. 

 

Bir öğrenci istikbalini, sanatçı sanatını, toplum geleceğini kaybeder. 

 

Diyorum ki; Kendimize yalan söylemeyi bırakırsak, agnotolojinin büyüsü de bozulur. Sen, hiç aynaya bakıp “N'aber gerçek?” dedin mi?

 

Suskunluk, sanki cehaletin sessiz yandaşı gibi... Öyle değil mi!

 

Haksızlık karşısında susmak nasıl bir his olabilir diye düşünün derim ...

 

 Mesela,enflasyon düşecek vaatlerine sessiz kalıp cüzdanımızın erimesini izlemiyor muyuz, hepimiz için geçerli bir hal..!

 

"Bu karar hepimizin iyiliği için!" derler;

Mesela, yeni bir vergi mi geldi? 

Şirket mesai saatlerini mi uzattı? 

Aile reisi "Bu yaz tatile paramız yok, evi boyayacağız" mı dedi? 

 

Gerçekte bu tür sözler, liderin, şirket yöneticilerinin vs. kendi koltuğunu veya cüzdanını koruma operasyonudur. Ama süslemeleri o kadar güzel ki, hepimiz bir an için kendimizi vatan kahramanı sanırız..."

 

Bir başka örnek verelim;"Gelecek nesiller için çalışıyoruz! veya Siz bizim en büyük değerimizsiniz!  "derler...Oysa torunlar dedelerine mektup yazar hale geldi;" Teşekkürler Dede, faturayı biz öderiz..." diyorlar.

 

Siyasetçiler vaatlerinde, CEO’lar ise "sürdürülebilirlik" nutuklarında bu tür klişeye başvururken, perde arkasında gelecek nesillerden çok, kendi dönemlerinin kâr-zarar tablosu veya oy oranı vardır, ki şirketler çalışanlarına, hükümetler halka, ailede ebeveynler "Siz olmazsanız ben ne yaparım?" der. Fakat iş maaş artışı veya hak talebine gelince… "Bütçe yok!" 

Mizahi dokunuş: "O kadar değerliyiz ki, patron 'Siz pırlantasınız' dedi, ama zam yerine pırlanta resmi yolladı!"

*

"Eğitimde devrim yaptık!" sözü de sık sık söylenir, ki bazı çocuklar özel okulda, bazıları tahta sıralarda okur. Torpilsiz iş bulmak, piyangodan ikramiye kazanmak kadar olası, doğru değil mi?

*

Burada eşitsizlikleri görünmez kılan bir illüzyon devreye giriyor gibi sanki...

 

Medya ve liderler gerçeği bulandırırken susanlar, cehaletin yayılmasına ortak değil midir! diye sormak istiyorum.

Kötülük karşısında tarafsız kalınmamalı ses çıkarmalı ve agnotolojinin zincirleri de kırılmalıdır...

Peki, en son ne zaman haksızlığa “dur” dediniz?

Liderlerin “eşitlikçi” söylemleri, agnotolojinin parıltılı yüzü her tarafı sarmış, mesela ;

"Hepimiz aynı gemideyiz!" , bir masal olabilir mi? Liderlerin kriz anlarında ki vazgeçilmez sözlerinden... Şirketlerin CEO'ları da sever bunu...

 Kamarada şampanya yudumlayanlarla kürek çekenler aynı mı? Bu sözler, gerçeği örtmek için bir duman perdesi değil mi?

Mizahla soruyorum: Gemi batarken kaptan nerede? “Rotayı kim çiziyor?” diye soruyor muyuz? Hayır...

Ve tabii ki rotayı kaptan belirliyor… ama haritayı ters tuttuğu da kesin!

*

Erdemsiz siyaset, hakikatin soygunu mudur?

Siyaset, erdemden koparsa hırsızlar yönetimine dönüşür. “Eğitimde devrim yaptık” derken eşitsizlikler gizlenmektedir. 

Yolsuzluk ve çıkar ilişkileri, agnotolojinin yakıtı sanki...Bakınız, idealler yerini suça bırakıyor; yandaşlar önce suça, çıkara bulaştırılıyor, siyasetçinin ikbali yok olmak üzere ise bu yandaş o siyasetçiyi hançerliyor, ki  bu ahlaksız siyasetini de normalleştirdik gibi...

Soralım kendimize, çözüm ortağı mı, suç ortağı mı istiyoruz?

 

“Hakikat sonrası” çağda, sahte gerçekler havada uçuşuyor. Söz verdik, yaptık!", "Nerede?"diye soran var mı?

Liderlerin joker söylemidir, "metro yapılacak, hastane açılacak, işsizlik bitecek"… Ama icraat nerede? Pankartta "2015’te bitecek" yazan köprü hâlâ inşaat halinde!

“Söz verdik, yaptık” derken yarım kalan köprüleri görmezden geliyoruz. Gerçekle yüzleşmek cesaret ister; yoksa kendimizi paralel evrende “yapılmış” işlere mi inandırıyoruz? 

Yüklerimiz var, agnotolojinin ağırlıkları diyeceğimiz...Borç, işsizlik, yalan vaatler… Hayat, sırtımıza ağır yükler bindiriyor. 

“Refah artacak” dediklerinde cüzdanlarımız diyet yapıyor. Bu yükleri kimin yüklediğini sorgulamadan hafifleyemeyiz. 

Vatandaş gözüyle: Bizi taşıyacağını vadedenler, en büyük ağırlığımız gibi...

Mizahi dokundurma, “Refah yolda, ama yayan geliyor!” 

Eleştirel düşünce, bilgisizliğin panzehiri, unutma!

Agnotoloji, bilgisiz kitleler ve çıkar gruplarıyla büyüyor. Çare, had bilmek ve sorgulamak. “Enflasyon düşecek” dediklerinde market fişine bak, gül ve sor: “Hani nerede?” 

Ekonomi şahlanıyor, herkes kazanıyor!"

Ekonomik söylemler, pembe vaatlerin en bereketli alanıdır. "Enflasyon düşecek, refah yükselecek!" Grafikler ve istatistikler havada uçuşur. Ama markete gidince gerçek çarpar!

Halkın "Acaba ekonomi düzeliyor mu?" diye düşünmesini sağlayarak, cüzdanlardaki delikleri görünmez kılıyorlar. Hepsi bu!

Enflasyon düşecek, refah artacak!"

"Enflasyonla mücadelede kararlıyız!" Ama benim cüzdan hâlâ diyet yapıyor. Refah mı? O da yolda, ama taksiyle değil, yayan geliyor galiba.

Enflasyonla mücadele dedikleri, genelde bizim harcamaları kısma mücadelemiz oluyor.

Gerçeği aramak, en büyük devrim. 

Diyorum ki; Bilmediğimizi fark edersek, cehalet yenilir.

*

 Bu hale nasıl geldik?

 Toplumun aynasına bakalım mı?

Son çeyrek yüzyılda toplum, adeta bir agnotoloji laboratuvarına dönüştü...

Detaylara bakalım...

Trollük ve Nefret: Mert düellolar yerini sinsi tuzaklara bıraktı. Kendine benzemeyenden nefret eden, farklı olandan korkan bir nesil türedi.

Biat ve Kurnazlık: Merak yok, biat var. Akıl yerine kurnazlık, özgünlük yerine taklit seviliyor. Bilgi sahibi olmadan kanaat serdediliyor.

Sabırsızlık ve Panik: Sabır bilinmiyor; panik ve telaş hakim. Ödül yerine ceza motive ediyor.

Siyasi ve Sosyal Çözülme: İktidara oy verip muhalefetten hesap soran, nimeti alıp külfeti öteleyen bir kitle oluştu.

Ekonomik Külfet: Enflasyon ve kriz, bu tutumların sonucu. Cüzdanlar eriyor, ama “şahlanıyoruz” yalanı devam ediyor.

Soruyorum, Böylesi bir ahvalde kalkınma mümkün mü? 

Çare, bu hale nasıl geldiğimizi görmek ve aynı ufka bakmak. 

Mizahla bir umut: “Böylesi insanları,altın olsa kesenizde, bal olsa kâsenizde, para olsa kasanızda  tutmayın, uzak durun !” 

Son Söz;

Tatlı yalanlar, siyasetin vazgeçilmez baharatıdır. Çünkü liderler doğrudan "Benim işime böyle geliyor" deseler, alkış yerine yuhalanacaklar. 

Dura’nın ifadesiyle, “Bilgisizlik, ancak soru sorarak yenilir.” Çağlar ise ekler: “Halk gerçeği hissettiğinde yalanlar çöker.”

Eeee!

Bu hale nasıl geldiğimizi gördük; şimdi aynaya bakma, yükleri atma ve hakikate yürüme zamanı...

“Hepimiz aynı gemideyiz” masalına tekrar gülüp, “Rotayı biz çizelim!” diyelim. 

Bizim elimizde güçlü bir silah var: eleştirel düşünce ve mizah!

O tatlı vaatler bir gün gerçekten hayata geçer mi? 

Belki! 

O zamana kadar çayı koyun, gırgır devam etsin…

Unutmayın, agnotolojinin panzehiri: mizah ve sorgulamadır!

*

Felsefeci William James; “Bilge olma sanatı, neyi göz ardı edeceğini bilme sanatıdır.”

Suat Umutlu 

15 Nisan 2025

 



1

YÜREĞİR’DE ELEKTRONİK İMZALI E-RUHSAT DÖNEMİ

2

KALP MASAJINI HERKES YAPAMAZ!

3

ANKARA’DA RENKLER, KÖKLER,, FISILTILAR SERGİSİ

4

ÇGC 50 YAŞINDA

5

GENÇ’E TGC’DEN  92. YAŞ PASTASI