popülasyon ile tutum arasındaki ilişkiye, çoklukla 1940’lı yıllardan sonra ehemmiyet verilmeye başlanmıştır. Bu zamana derece geçen süreçte yapılan tüm çalışmalar, nüfus ile ekonomi arasındaki ilişkiyi teorik olarak incelemiştir. mahsus bile 1960’lı yıllarda kişi faktörünü beşeri başmal unsuru olarak görülmeye başlanmasıyla nüfus kavramı
kasko değeri sorgulama ekonomide daha uyanıklık davetkâr hale gelmiştir. Nüfus ile tutum arasındaki ilişki, ekonomi tarihi süresince incelenilmektedir. Merkantilist dönemde, kolonilerdeki bakir torağın işlenmesi, nüfuzkâr ordu oluşturularak sömürgeciliğin arttırılması ve hariç ticarette üstünlük sağlaması için himmet gücünün arttırılması için kişi artışının gerekli olduğuna inanmışlardır. Klasik iktisatçılara göre, himmet arzı nüfusa bağlıdır.
Nüfusta emeğin karşılığı olan ücrete bağlıdır. koca Smith’e bakarak in nüfusu kendi geçimini devam ettiren nafaka araçların çoğalış oranına bakarak artacaktır. Malthus’a nazaran nüfus ile nüfusun yaşamına devam etmesi için zaruri olan gıda maddeleri arasındaki elverişsiz orantının, kişi artışı ile ücret artışı arasında da olduğunu, bu anlamda, popülasyon artışı engellenmediği sürece ücretlerin nafaka seviyeye derece düşeceğini belirtmiştir.
http://www.hesaplamak.net/ihtiyac-kredi-hesaplama.html hatta gayrı bir klasik ekonomist olan Karl Marks’a göre her üretim şeklinin kendine ilişik kişi yasası vardır. Buna göre; nüfus artışı sonucu oluşan işgücü fazlası, meta bileşiminden elan az üleş almaya başlayacaktır ve giderek ıssızlık boy göstermeye başlayacaktır. Karl Marks kalan nüfus sonucu işsizliğe racon açan, himmet gücü fazlasının devam etmesi durumunda, anamal birikimi arttıkça vahşet oranının da artacağı ve bu süreçte işçi sınıfı üzerinde baskıların derece derece yoğunlaşacağı ve bu sürecin sonucunda ise kapitalizmin yıkılacağını öngörmektedir.
Neo-klasik dönemde bile ücretlerin belirlenmesinde, tahaccüm ve kuruluş sürecinde popülasyon kavramının ekonomi ile münasebetli olduğu belirtilmiştir. Keynes ise nüfus kavramını istihdam yoluyla ele almıştır. Buna göre; minimal ecir düzenlemeleri, sendikal baskıların oluşması, uzun dönemli sözleşmeler kabilinden sebeplerden ötürü tutum sakat istihdamda kalarak, gayri iradi işsizliğin ortaya çıkmasına saik olacaktır. ecir düşse bile, harcamalar düşeceğinden dolayı dilek canlanmayacaktır. Bu sebeplerden ötürü klasik
konut kredisi hesaplama istihdam politikaları değil, tüketim ve yatırım harcamalarını arttırıcı, maliye politikalarıyla gerçekleştirilebilir (Küçükalay ve Türkcan, 2004: 72-84). Nüfus artışı kaslı ve az ümranlı ülkeler açısından incelendiğinde, ümranlı ülkelerde kişi artışı; eğitim, keyif ve gelir artışı gibi sosyo ekonomik gelişmelerle ait olmaktadır. dolayısıyla mütekâmil ülkelerde, kişi artışı ile soylu erki tekâmül beyninde arbede yaşanmamaktadır.