Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Adana İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreteri Ahmet Uncu; iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğunu söyledi.
Zonguldak Kozlu’daki kömür madeni ocağında grizu patlaması sonucu 263 maden emekçisinin katliamın üzerinden 31 yıl geçtiğini belirten Uncu; 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Gününde yaptığı açıklamada 31 yıl önce yaşanan bu büyük acıya rağmen gerekli önlemler alınmadığı, gerekli düzenlemeler yapılmadığı için madenlerin can almaya, işyerlerinin çalışanların mezarı olmaya devam ettiğini, her yıl binlerce emekçinin çalışırken hayatını kaybettiğini ifade etti.
Ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, insan hayatının, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için 3 Mart tarihinin, TMMOB tarafından İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü olarak ilan edildiğini belirten Uncu, bu yıl bu günü, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan 11 ilimizi etkileyen depremlerle çok acı verici koşullar altında andığımızı söyledi.
Bir doğa olayı olan depremi felakete dönüştürenin, toplumsal bir trajedi haline getirenin iktidarın politikaları ve yönetim anlayışı olduğunu belirten Uncu; “Yerleşim planlarının riskler gözetilerek yapılmaması, yapıların inşasında bilimsel-teknik şartlara uyulmaması, kentsel dönüşüm uygulamalarının deprem riskini ortadan kaldırmak için yapılmaması ve “imar barışı” gibi nedenler şehirlerimizin yerle bir olmasına neden olurken, acil durum ve afet yönetimindeki yetersizlikler felaketin boyutlarını daha da artırmıştır” dedi.
Deprem karşısında sergilenen 'kader planının parçası’ yaklaşımının, iş cinayetlerinde de ‘Bunlar olağan şeyler, literatürde iş kazası diye bir olay var, bunun yapısında, fıtratında olan şeyler’ biçimindeki anlayışın uzantısı olduğunu belirten Uncu şöyle devam etti:
“İş yasalarının, çalışanların hakkını korumak ve geliştirmek amacını temel ilke edinmesi gerekirken, 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve alana ilişkin yapılan diğer düzenlemeler işverenlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiştir. Esnek ve kuralsız çalışmayı, geçici iş ilişkisini, taşeronlaştırmayı, ödünç işçiliği yasal hale getiren, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan işçi sağlığı ve iş güvenliğini işveren yükümlülüğü olarak görmeyen, örgütlülük önüne engeller koyan düzenlemelerdir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve güvenliği alanı, taşeronlaştırılmış, piyasa koşullarına terk edilmiştir. Bu yasayla beraber, işverenin işçi sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüğü, Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri (OSGB) adıyla kurulan, irili ufaklı şirketlere bırakılmıştır. Bunun sonucunda da işçi cinayetleri ve meslek hastalıkları hızla artmıştır. 6331 sayılı Kanunu, İşçi Sağlığı ve Güvenliğini Taşeronlaştırma Yasası olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Kamu, denetleme görevini bile yürütmezken yükümlülüklerine yerine getirmeyen işyerlerine caydırıcı cezalar da uygulanmamaktadır. Ölümlü iş kazalarında işverenler önemsiz para cezaları ile neredeyse ödüllendirilmektedir.
Deprem bölgesinde gece vardiyasında çalışan pek çok işçi ve hastanelerde çalışan çok sayıda sağlık emekçisi depreme işyerlerinde yakalanmış, yıkılan işyerleri ve hastaneler pek çok çalışanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Depremin hemen ardından işverenlerin, işyerlerindeki malları kurtarmak için işçileri işyerlerine sokması ya da çalışmaya zorlaması nedeniyle meydana gelen artçı depremlerde hayatını kaybeden işçiler olmuştur.
Depremden etkilenen bölgelerdeki işyerlerinde risk değerlendirmesi yenilenmeden, işyerinin, ekipmanların, çalışma koşullarının uygun olduğu belirlenmeden çalışma yapılmamalıdır. İşçi eğitimleri yenilenmeli, İşçilerin “acil ve hayati tehlike durumunda çalışmaktan kaçınma hakkı” bulunduğu işçilere hatırlatılmalıdır.
Deprem sonrası oluşan milyonlarca tonluk enkaz kaldırılmaya başlandı, enkaz kaldırma işlemi özellikle asbest nedeniyle hem bu işte çalışanlar hem de çevredekiler için risk oluşturmaktadır. Enkaz kaldırma çalışmaları bilim ve tekniğe, insan sağlığına uygun yapılmalıdır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenleme ve denetleme yetkisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitüye verilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.
Gerçekleşen iş cinayetleri ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğu bilinmektedir. Bilimsel ve teknik ölçütler doğrultusunda atılacak adımlar ile göz göre göre “geliyorum” demekte olan facialara son vermek mümkündür. Bunun için önce insan hayatına ve emeğe değer veren bir yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir.
Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.”