Tarih: 03.09.2017 15:05

TÜRKİYE FUTBOL PİYASASINDA REKABET VE KORUMACILIK

Facebook Twitter Linked-in

Ulusal takımımızın Ukrayna yenilgisi sonrası kamuoyunda tartışılmaya başlayan yabancı futbolcu kısıtlaması tartışmalarına ekonomist gözüyle farklı bir açıdan bakmak istedim. Rekabet ve korumacılık politikalarını futbol piyasasına uyarlayarak bir analiz yaptım.

Rekabet Nedir? 

Rekabet olgusunu genel olarak ele aldığımızda sosyal, siyasal ve ekonomik  yaşamdaki rekabet olgusu ilk akla gelenler olmaktadır. Futbol’da rekabet olgusuna da iki açıdan yaklaşmak mümkündür. İlki futbol bir skor oyunu olup başarı ve başarısızlıklar atılan veya yenilen gol sayısı, alınan sonuca göre galibiyet, maglubiyet veya beraberlik durumunda kazanılan veya kazanılamayan puanlarla  ölçülebilir bir nitelik kazanmaktadır. Daha geniş anlamda bakarsak futbol pazarını oluşturan tüm takımlar piyasada rekabet halindedir. Ancak piyasanın yapısı gereğince rekabet değişik katmanlara/bölümlere ayrılmıştır ve rekabet bu katmanlar arasında daha yoğun yaşanmaktadır. Bu anlamda rekabette başarılı olanların bir üst katmana geçişi mümkün olurken, başarısız olanların ise bir alt katmana düşerek rekabeti kendi içerisinde yoğunlaştırdığı görülmektedir. Süper ligdeki rekabetin  yükselme grubundaki  rekabetle aynı olması beklenemez. Gerek ekonomik değer, gerekse seyircinin ilgi ve alakası açısından farklılık gösterir. Bu açıdan bakıldığında Futbol piyasası homojen ve sınırları belirlenmiş tek bir piyasa türünden çok, kendi içinde bölümlenmiş ve  piyasanın katmanları arasında geçişlerin belirli bir düzenlemeye (regülasyona) ve koşullara bağlandığı piyasa türüdür. Bu özellikleri nedeniyle geleneksel piyasa yapısından farklılık gösterir.

 Futbol Piyasası ve Rekabet

Pazar/Piyasa kavramı “ İlgili pazar, üzerinden önemli bir pazar gücü kullanılabilen bir grup ürün ve alandır”  denilmekte ve pazar kavramı ilgili ürün pazarı ve coğrafi pazar olarak ele alınmaktadır. Bu tanımlamadan hareketle Futbol piyasasını yorumlamaya çalışalım. Ürün yaklaşımlı bu tanımlamada ortaya konulan ürün tek bir futbol maçı, turnuva, lig veya Kupa’dır. Birinci olarak piyasanın ulusal sınırlar içerisinde oluştuğunu görmekteyiz. Futbolu coğrafi piyasa tanımlamasına uyarlarsak öncelikle ulusal sınırlar piyasanın çerçevesini belirlemektedir. Coğrafi alan kriterini toprak, bölge anlamından çıkararak düzenlenmiş ve kuralları belirlenmiş sınırlardan oluşan yapı anlamında kullandığımızda farklı düzeydeki ligler farklı yapıları ifade eder. Bu anlamda futbol piyasasının piyasanın işleyişi, piyasaya giriş ve çıkışların düzenlenmesi açısından düzenlenmiş (Regüle edilmiş) bir piyasa olduğunu söyleyebiliriz.  Buraya kadar ele aldığımız piyasa düzenlemesi piyasaya giriş ve çıkışların “Başarı Kriterine” göre düzenlendiği hiyerarşik bir yapıyı ifade etmektedir.  Aşağı yukarı tüm Avrupa sistemi buna benzer bir piyasa yapısından oluşmaktadır.

Alternatif olabilecek ikinci yaklaşımı ABD uygulamalarında görmekteyiz. ABD profesyonel ligleri Avrupa’daki eşdeğerlerine göre daha az sayıda takımdan oluşuyor. Örnek olarak Milli Futbol Ligi (NFL) 32 , Milli Basketball Ligi (NBA) 29 takımdan oluşuyor. ABD uygulamasında liglerdeki takımların artmasının heyecanı ve kaliteyi düşüreceği , rekabetçi dengeti bozacağı yönünde iddialar bulunmaktadır.  Gerçekte hangi lig formatının bir rekabetçi denge için en uygun olduğu güvenilir araştırmalar ile kanıtlanmış değildir. Bu noktada kurallara bağlanmış ve ligler arasında geçişkenliklerin olduğu bir piyasa yapısımı yoksa ABD örneğinde olduğu gibi kapalı ve piyasaya giriş ve çıkışların olmadığı bir piyasa yapısının mı daha etkin olacağını söylemek şansına sahip değiliz. Bilimsel araştırmalarla iki yapının hangisinin etkin olduğunu ortaya koyacak çalışmalar üzerinde uzlaşılmış bir sonuç ortaya konulmamıştır. Kişisel düşüncem Avrupa Modelinin daha uygun olduğu  yönündedir. Piyasanın sağlıklı ve kendini sürekli dönüştürebilen bir yapıya ulaşabilmesi için “Piyasa Temizleme” sürecinin işlerlik kazanması gerekir.  Özellikle coğrafi alanla kısıtlanmış ve iç piyasalarda piyasa girme yönünde  yoğun rekabet var ise yeni takımların üst lige yükselme mücadelesi alttan üste dogru bir dinamizm kazandıracaktır.

Uluslararası Rekabet

Geleneksel ekonomide rekabetin bir başka boyutu da uluslararası rekabettir. Her ülkede firmalar iç piyasada rakipleriyle mücadele etme yanında gerek Pazar payını artırma, gerek satışlarını artırma, gerekse piyasa da varlıklarını etkin sürdürebilme amacıyla uluslararası piyasalarda ki rakipleriyle de yoğun rekabet içerisindedir.  Futbol piyasasına baktığımız da aynı şekilde uluslararası rekabetin olduğunu ve  uluslararası rekabette avantaj sağlayan futbol kulüplerinin ulusal sınırları içerisindeki rekabette de güçlerini artırma şansına kavuştuklarını görüyoruz. Ancak bu şampiyonalara gidebilmenin en temel koşulu, ulusal ligde başarılı olmaktır. Şampiyonlar ligi, UEFA Avrupa Ligi gibi uluslararası organizasyonlardan elde edilecek başarıların kulüplerin ekonomik güçlerine yaptığı katkının artması nedeniyle bu şampiyonalara katılma ve buralardan sonuçlara bağlı olarak parasal kazançların elde edilmesi nedeniyle rekabetin boyutu genişlemekte ve bölgesel nitelik kazanmaktadır. Bütün bu tespitlerden sonra, futbol piyasası bölgesel, ulusal, uluslararası ve nihai olarak dünya ölçeğinde kategorilere ayrılmıştır.

Etkin Rekabet İçin Düzenleyici Müdahaleler

Devlete verilen bu tür rekabeti düzenleyici görevler uluslararası kuruluşlar ve ülke federasyonları tarafından yerine getirilmiş olsa bile, Futbolun endüstri haline gelmesi ve çalışma alanı olması sonucunda zaman zaman ülkeler arası düzenlemeleri zorunlu kılmıştır. Bunun en güzel örneğini Bosman kuralı oluşturmaktadır.

Avrupa Birliği Komisyonu futbolcu transfer kurallarına ilişkin şikâyetleri göz önüne alarak futbolcuların bir emekçi olarak AB kurucu anlaşmaları gereğince serbest dolaşım hakkına sahip olduğunu kabul etti ve bu durum Bosman Kuralı olarak yasalaştı. Bu karar AB rekabet hukukunun ruhuna uygun alınmış bir karardı. 2001 yılında transfer kuralları genişletildi. AB üyesi olmayan Macaristan oyuncusu Tibor BALOG’un oynadığı Belçika kulübü RSC Charleroi, sözleşmesinin sonunda Balog’un Fransa kulübü AS Nancy’ye geçmesine “aşırı” bir transfer ücreti talep ederek onay vermedi. Birlik üyesi olmayan bir ülkenin vatandaşı olduğu için Bosman kuralının işlemeyeceği savunuluyordu. Balog kulübü aleyhine Belçika mahkemelerinde dava açtı ve sonunda kendi lehine bir karar elde etti. Charleroi mahkemesi davayı Lüksemburg’da bulunan Avrupa Adalet Divanı (ECJ) mahkemesine sevk etti. Burada davalar uluslararası anlaşmaların çerçevesinde değerlendiriliyordu ve bu durumda FIFA ve ECJ bir uzlaşmak durumunda kaldılar. Bosman’dan bu yana geçiş serbestliği bir hukuk ilkesi haline gelmişti ve FIFA bu durumu kabul etmek durumunda kaldı.

Futbolu düzenleyen kurumlar başlangıçta bu tür düzenlemelere sıcak bakmasa bile alınan kararlar bağlayıcı olmuştur. Benzer şekilde Türk oyuncu Nihat Kahveci’nin açtığı dava önem kazanmıştır. Avrupa Toplulukları Mahkemesi’nin aldığı bir karar gereği, Avrupa Ekonomik Topluluğu (CEE) ile Türkiye arasındaki ortaklık anlaşması gerekçe gösterilerek, AB ülkelerinde oynayan profesyonel Türk sporcuların, “AB statüsünde oyuncu” olmalarına tam hak verildi. Kararın alındığı dönemde İspanya’nın Villarreal Kulübü’nde oynayan milli futbolcumuz Nihat Kahveci’nin açtığı dava sonucu Madrid’deki Üst Mahkeme’nin 2004 Ocak ayında aldığı kararla İspanya’da AB statüsünde oyuncu olarak tanınan Nihat’ın artık tüm AB ülkelerinde aynı statüyü değişmez olarak elde etti. AB ülkelerindeki bir spor kulübü tarafından sözleşme yapılan Türk vatandaşı tüm profesyonel sporcuların, artık hangi AB ülkesinde olurlarsa olsun AB statüsünde oynayacaklarından Nihat’ın durumunda olan tüm sporcuların mahkemenin bu kararından yararlanabilecektir.   Mahkemenin kararının sadece Türk sporcuları kapsamamakta, CEE ile anlaşması olan tüm ülkeleri içermektedir. Ancak o dönemde Türkiye Futbol Federasyonu tam tersi uygulamalara imza attı.

Karşılıklılık ilkesi gereğince Türkiye’de oynayan AB üyesi ülke futbolcularında bu haktan faydalanması gerekirken Beşiktaş kulübünün İtalyan Futbolcusu Gunti ve Fenerbahçe kulübünün  Nicolas Anelka’nın, Avrupa Birliği oyuncusu statüsünde oynaması için yaptıkları başvurular Türkiye reddedilmişti. Oysa ortaklık konseyi kararları açıktır ve Türk oyuncular lehine uygulanan bu madde AB Ülkesi oyucuları ülkemizde yerli oyuncu statüsünde yer almasını gerekli kılmaktaydı. TFF genellikle Uluslararası anlaşmaları ve rekabet yasalarına ilişkin düzenlemeleri gözardı ederek ve çoğunlukla kulüplerin çıkarları veya baskın olan gruplar lehinde kararları aldı. . Ekonomik ve siyasi alanda pek çok uyum yasası çıkaran ve AB normlarını uygulayan Türkiye, Adalet Divanının bu kararlarını görmezden gelerek çalışma özgürlüğünün kapsamını genişletmeyi o dönemde uygun bulmadı. Cesur adımların atılamamasının altında yatan korkular vardı. Maalesef geçmişte olduğu gibi bugünde istisnalar haricinde Türk futbolcusu, teknik adamı yerel düşünmeye odaklanmış ve Avrupalı meslektaşları ile bu rekabete girmeye zihinsel olarak hazır görünmemektedir. Öncelikli ihtiyaçları olan zihinsel devrimlerini gerçekleştirememişlerdir. Bu anlamda 2015-2016 sezonundan itibaren alınan karar takımlara kadrolarında 14 yerli, 14 yabancı oyuncu bulundurabilme ve 18 kişilik maç kadrolarında herhangi bir yabancı sınırı olmaması ve sahaya 11 yabancı oyuncu ile çıkabilme şansı vermiştir. 18 kişilik maç kadrosunda 7 yerli futbolcu bulundurmak zorunluluğu ve bu oyunculardan birinin altyapıdan çıkmış olmak zorunluluğu bulunmaktadır. Bu uygulama uluslararası anlaşmaların ve rekabetin ruhuna daha uygun düşmektedir. Ancak gelişen endüstrilerin bazı düzenlemelere ev iç piyasanın da sağlıklı gelişimin sağlanmasına ihtiyaç vardır

 Futbol ve Korumacılık

Serbest ticaret ile korumacılık tartışmaları iktisat bilimin en eski konuları arasında yer alır. İktisat tarihinin neredeyse başından itibaren yapılan bu tartışmalar günümüzde de yapılmaktadır. Bu nedenle iktisat tarihinin ve politik iktisadın kurgulanmasında en temel konulardan birisi olan korumacılık ve serbestleşme tartışmaları günümüzde futbol piyasasında da sıkça dile getirilmektedir. Bugüne kadar Türkiye’de Futbol piyasası korumacı eğilimi ağır basan bir piyasa yapısındadır. Özellikle koruma politikalarının birinci aracı olan Miktar kısıtlamalarının sürekli uygulandığını görülmektedir. Ayrıca İngiltere örneğinde olduğu gibi oyuncu kalitesine yönelik kısıtlamalarda mevcuttur.

 Miktar Kısıtlamaları

Ülkemiz Futbol Piyasasındaki miktar kısıtlamaları aynı standart içinde  uzun süreli uygulanmamaktadır. Sıkça değişen uygulamalar nedeniyle ülkemizde miktar kısıtlamalarının sonuçlarını belirli bir dönemde analiz ederek Türk Futboluna neler kattığını ya da kaybettirdiğini söyleme şansına maalesef sahip değiliz. Bu durum plansızlık olarak değerlendirilebilir. Türk futboluna yön veren tüm kesimlerin bir araya  gelerek konuyu tartışmaları ve orta vadeli bir  plan uygulamaları ve bu plan sonuçlarının alınmasıyla beraber durumun gözden geçirilerek olumlu ve olumsuz sonuçların değerlendirilmesi gerekir. Oysa daha çok federasyon bu konuda kulüplerin baskı ve istekleriyle sık sık görüş değiştirebilmekte ve değişen uygulamalar nedeniyle orta ve uzun vadeli stratejik plan ve analizler yapılamamaktadır.

Bosman yasasının getirdiği serbestinin sonucu Avrupa Birliği üyesi takımlar kadrolarında sınırsız yabancı futbolcu bulundurur duruma geldiler. Ancak iç piyasanın tamamıyla korunmasız bırakıldığını söyleyemeyiz. Avrupa Ülkelerinde federasyonlar kendi düşünceleri doğrultusunda değişik uygulamalar geliştirmeye çalıştılar. Bu kısıtlamaların en başında maç kadrosunda yer alacak yabancı oyuncu ile ilgili oldu. Miktar kısıtlamaları aşmak amacıyla kulüpler Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerin oyuncularını AB vatandaşlığına geçirme yolunu sıkça denemektedir.

 Oyuncu Kalitesine Yönelik Kısıtlamalar

Uluslararası ekonomide tarife dışı araçlar kapsamında ele aldığımız “ürün standartları” da koruma araçlarından birisidir.  Ürün standartları; ürünün kalitesi, dayanıklılığı, boyutları, sağlığa etkileri gibi teknik özellikleri belirler. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülke, bu standartlara uygun olmayan ürünlerin ithalini engellemesi esasına dayanır.

Bu tür ürün standardı kavramını Futbol piyasasına uyarladığımızda özellikle futbolcu transferlerinde futbolcunun niteliği üzerine bazı kriterlerin getirilmesi durumunda bununda bir “ürün standardı” olduğunu kabul edebiliriz. Bu kapsamda İngiltere için bir parantez açmakta fayda var. Her ne kadar oyuncu kısıtlaması olmamasına karşın dünyanın en çok izlenen bu liginde yer alacak yabancı oyuncunun ülkesinin milli formasını son iki yıllık süreçte %75 oranında giymesi gerekiyor. Bu koşulu yerine getirmeyen futbolcular çalışma izni alamıyorlar. Bu uygulama sonucunda kalite düzeyinin yükseldiğini söylemek doğru olacaktır. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken bir nokta da İngiliz kulüplerinin finansal olanaklarının güçlü olması, İngiliz liginin dünyada en çok talep edilen üst düzey bir lig olduğu gerçeğidir. Böylesi bir piyasa yapısında ürün sunumunda kaliteyi sürdürülebilir kılmak ve bir tür yıldızlar ligi olarak pazarlanabilir bir ürün olma özelliğini sürdürebilmek için yapılan bu düzenleme her koşulda ve her ülke için aynı sonucu veremeyebilir.

 Türk Futbolunda Korumacılık Lehinde ve Aleyhinde Argümanlar

Türk Futbolu açısından korumacı politikası önermeleri yapanların da korumacı ve bebek endüstri tezlerinin temel mantığına uygun gerekçeler ortaya koyduğunu görmekteyiz. Bugüne kadar korumacılık yoluyla yabancı sınırlamalarını savunan kesimlerin belli başlı argümanları ve karşı tezi savunanları karşılaştırırsak;

Korumacılar, yerli futbolcuların yabancı ve ucuz futbolcuya karşı korumak politikaları önermişlerdir. Ancak zaman içerisinde yabancı oyuncu kısıtlaması nedeniyle yurtiçindeki futbolcu maliyetleri gerçek değerinin üzerine çıkmıştır. Bu duurm kulüpler açısından bu sürdürülebilir durum olmamıştır.

Korumacılar yurtiçindeki kulüplerin yabancı kulüplerle rekabete dayanmalarına olanak verilmesi için ithal edilen futbolcuların maliyetlerini yerli üretim maliyetlerine eşitlemek/yaklaştırmak gerektiğini yurtdışından ithal edilen futbolcuları yurt içinden sağlayarak ülke içindeki futbol işgücü piyasasında işsizliği önleyeceğini, Türkiye’nin futbolcu ihraç eden bir ülke olmaması nedeniyle yurt içine girenden çok kaynağın yurtdışına ödenmesi nedeniyle kısıtlamalar getirerek dışalıma ödenen döviz miktarını azaltmak ve bu kaynakların yurtiçinde kullanılmasının sağlanması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak uygulamada korumacılık sonucunda iç piyasadaki oyuncuların rekabete girmemesi nedeniyle Futbolcu ücretleri ve maliyetleri artmıştır. İç piyasada daha fazla kazanma şansına sahip olan oyuncular yurtdışında oynamaktansa daha yüksek ücretlere yurtiçinde oynamayı tercih etmişler ve rekabetten kaçınmaları sonucunda gerçekçi fiyatlar oluşmamıştır. Türk futbolcularının yurtdışına açılmasıyla beraber ihraç ve ithal oyuncu arasında oluşan gelir dengesizlikleri ortadan kalkabilecektir. Piyasayı tümüyle açmak ise bu kez Kulüpleri ciddi mali sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır.

Korumacılar, “Bebek Endüstri Tezi” kapsamında; yerli kulüpler belirli rekabet düzeyine gelinceye kadar   büyümelerine olanak sağlanması gerektiğini söylerken  Avrupa’nın altıncı ligi konumuna gelen Süper Lig’in artık bebek bir endüstri olduğunu söylemek zordur.

Korumacılar, ulusal takım için oyuncu yetişmesini sağlamak ve ulusal takımın serbestlikten olumsuz etkilenmesini önlemek için korumacılığa devam edilmesini önerirken uygulamada piyasadaki korumacı politikalar nedeniyle Türk oyuncular yurtdışına açılarak rekabet içerisine girmeyi arzu etmemektedir. Rekabetçi yapıda her geçen yıl genç oyuncular rekabet koşullarına daha hızlı uyum sağlayacak ve ulusla arası arenada daha çok Türk oyuncu yer alabilecektir. Türk Oyuncuların rekabete açık olması sonucunda ulusal takımı olumsuz etkilemeyecek ve yurtdışında oynayanlar ve yurtiçinde oynayanlardan ulusal takım oluşacaktır.

Kulüplerimizin yurtdışındaki rakipleriyle mücadele edebilmesi için özellikle Avrupalı rakipleri gibi yabancı oyuncu sınırlamasının olmaması gerekir. Bu sınırlamalar rekabette Türk takımları aleyhine rekabet koşullarını bozmaktadır. Korumacı politikalar futbol seyircisini daha kaliteli oyunculardan ve zengin kadrolardan mahrum etmektedir. Ancak sınırsız serbestinin yerine kalite sınırlamaları getirilmesi durumunda daha iyi transferlere yönelmek mümkün olabilecektir. Altyapıdan yetişen oyuncuları kadroda bulundurma zorunluluğu getiren UEFA Kriterleri zaten zorunluluk getirmektedir.

Türk Futbol Piyasası Oligopol Yapıdadır.

Gerek tarihsel geçmişleri gerek finansal yapıları, gerekse köklü ve yaygın taraftar desteği Türk futbolunun oligopolistik bir piyasa çerçevesinde şekillenmesi sonucunu doğurmuştur. Her ne kadar sayısal anlamda katılımcı çok olsa da pazarda hemen her konuda belirleyici olan 3 kulübümüz aynı zamanda birbiriyle yoğun çekişme ve rekabet yaşamıştır.

Öncelikle iç piyasada rekabetçi yapı oluşmalıdır. Rekabet sportif anlamda yarıştan uzaklaşarak, daha iyiye gidebilme yarışından çok, ileriye  gidebilecek rakiplerin geriye çekme  mücadelesine dönmüştür. Sorumsuz davranışlar sergileyen yöneticiler, bahane üretmekte adeta ustalaşan teknik heyetler, futbolcular, siyaset ve futbolu birbirine karıştıran ve politik müdahale alanı olarak gören politikacılar, günü kurtarmak sevdasında temel ilke ve prensiplerden uzaklaşıp otoriteyi tesis edemeyen federasyonlar, show, eğlence boyutunu unutan seyirciler ve günlük yaşamın bir numarasına magazinden sonra sporu oturtmayı başaran ve bu kargaşa ve çekişmeden rant bekleyen ve tahrik edici tutumlar sergileyerek bu ortamın oluşmasına çanak tutan yazılı ve görsel medyanın fanatik yönetici, yazar ve muhabirleri el birliği etmişçesine Türkiye’deki futbol ikliminin bozulmasına bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulunmuşlardır.

Türk futbolu saha içinde ve dışında bu süreçten derin yaralar alarak karanlığa gömülmüştür. Ortaya çıkan manzaranın herkes farkında olmasına karşın bu kesimlerden hiçbirinin kendi alanı ile ilgili hataları kabul etmemesi ve sürekli başka kesimleri sorunların temel nedeni olarak görmesi uzlaşma ve yeni ve rasyonel yollar aramayı her geçen gün olanaksız kılmaktadır. Her kesim sorunun bir parçası olduğunu kabul etmeden çözümün bir parçası olabilme şansına sahip değildir.

Tüm korumacı önlemlere karşın 50 yıllık süreçte ulaşılan nokta budur. Bu noktadan çok daha ileriye gidilebilmesi için günün koşullarına uygun yeniden yapılanmaya gereksinim vardır. Futbol piyasasında yer alan oyuncuları sınırsız şekilde kullanırken korumacı anlayışla 50 yıldır sürdürülen yapılanma uluslararası alanda takımlarımızı başarılı kılmamıştır ve bu yapıda başarılı kılması da tesadüfler ve şanslı  yıllar dışında mümkün değildir. Kalıcı ve sürekli başarılara bu rekabet anlayışı ile ulaşmak mümkün değildir.

Ülkemiz Futbol piyasası özellikle Türklerin yoğun yaşadığı ülkeler başta olmak üzere Asya ve Ortadoğu’ya pazarlanabilecekken bir halk deyişiyle kendimiz çalıp kendimiz oynamaya devam etmekteyiz. 60 yıla yaklaşan  lig tarihi geçmişine sahip olan ve 100 yılı aşan geçmişlere sahip birden fazla kulübü bulunan bir ülkenin halen o ülkede futbolu iç piyasaya yönelik bir endüstri olarak algılaması öngörüsüzlük olarak ifade edilebilir.

Futbol küresel bir endüstridir ve bu endüstriden pay almak isteyen ülkeler rekabete girmek ve rekabet kuralılarına uygun hamleler yapmak zorundadırlar. Geçmişin kapalı futbolunda geçerli olan kurallar endüstrileşmeyle beraber değişime uğramıştır. Bu süreci eleştirebilirsiniz, futbolun ruhunu kaybederek bir iş olma sürecine itirazınız olabilir ancak gerçek olan şu ki eğer küresel rekabetin gereklerini yerine getiremezseniz romantik bir muhalefetten öte geçmeyen bu itirazlarla az sayıda kişiyi ilgilendiren ve yerel motiflerle süslü dar bir çerçevede futbola bakmak zorunda kalabilirsiniz.

Türk Futbol endüstrisi kulüpleri, gelir kaynakları, seyirci potansiyeli, görsel yazılı medyası, sponsorları vb tüm etmenleri ile korunmaya muhtaç, bebek endüstri aşamasını geçmiştir. Ancak bu aşamayı geçen futbolumuz uluslararası rekabetin gereklerine göre yapılandırılamamıştır.  Türk futbolunun en önemli sorunlarından birisi altyapı eğitimini almış ve planlı bir eğitimden geçmiş neslin sürekli olarak piyasayı besleyememesidir. Buna karşın az sayıdaki alttan gelen futbolcularda kendilerini gösterecek fırsatları zor bulmaktadırlar. Temelde bu durum ülkemizde futbolun altyapı sorunlarıyla doğrudan ilgilidir. Bu durum adeta kısır bir döngü yaratmaktadır.

Bu süreçte Türk futbolcusu, Türk Teknik direktörleri uluslararası piyasalarda meslektaşları ile rekabet içerisine girmeyi öğrenmek zorundadır. 2016-2016 yılında alınan kararda revizyonlar yapılacak kaliteyi ön plana çıkaran kısıtlamalar getirilebilir. Ancak işin özünü bozacak, rekabetçi yapıdan uzaklaşacak ve geçmişe dönecek önlemlerden kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki bu politikaların Türk futbolunun Dünya’ya açacak sonuçları bir iki yıl içinde kısa vadede ortaya çıkmayacaktır. Özellikle geçmişin kötü alışkanlarının kırılması zaman alacaktır. Âmâ sonuçta Futbol piyasasında rekabet edebilen futbolcu, teknik direktörler zaman içinde piyasada daha ağır basacaktır.

Küresel piyasada ekonominin şaşmaz kurallarını hiçe sayarak Türk futbolunda günü kurtaran anlayış devam ettiği sürece bir gün duvara toslamak kaçınılmaz olacaktır. UEFA kuralları bir gün tüm çıplak gerçekliği ile kulüplerimizin önüne konduğunda takke düşecek kel görünecektir. O gün gelmeden umut ediyorum çözüm için tüm taraflar bir araya gelerek gerekli önlemleri alırlar. Yoksa bu önlemler birileri tarafından bir gün zorla aldırılacaktır.


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —