Dünyanın 41 şehrinde 7 dilde yabancı dil eğitimi veren EF Education First, dünyanın ilk İngilizce Yeterlilik Endeksinin 2.sini yayımladı. Endekste Türkiye toplam 54 ülke arasında 32. sırada yer alarak “düşük yeterlilik” grubunda konumlandı. Ülkemiz Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Singapur, Malezya, Uruguay, İran gibi ülkelerin gerisinde kaldı.
İngilizce günümüzde telekomünikasyon, teknoloji, ticaret, eğitim, bilim, turizm gibi tüm alanlarda tüm dünyanın ortak dili konumunda. EF İngilizce Yeterlilik Endeksine göre İngilizce seviyesi ile brüt milli gelir arasında da bir korelasyon görülüyor. Farklı demografik özelliklere sahip 1.668.798 kişinin katıldığı İngilizce yeterlilik testinde, dünya çapında şirketlerin 100.000 kadar çalışanının test sonuçları da değerlendirildi. Ülkelerin yeterlilik düzeylerinin 5 kategoriye ayrıldığı indekste, bu yıl Türkiye’nin İngilizce yeterlilik düzeyi 4. sırada, yani düşüğün biraz üstünde yer alıyor. Bir önceki indekse göre ülkemiz ilerleme kaydetmiş olsa da, dünya sıralamasına baktığımızda halen çok gerilerde olduğumuz görülüyor. Bunun nedenini değerlendiren EF Education First Yurtdışı Akademik Programlardan Sorumlu Başkan Peter Holzknecht, Türkiye’nin yeterlilik sıralamasındaki yerinin düşüklüğünün, dilin daha çok teorik olarak öğretilmesinden ve pratiğe fazla dökülememesinden kaynaklandığını söylüyor.
EF Education First 'Ingilizce Yeterlilik Endeksi' |
En Yüksek Yeterlilik Seviyesi |
Düsük Yeterlilik Seviyesi |
Sira |
Ülke |
Sira |
Ülke |
1 |
Isveç |
28 |
Iran |
2 |
Danimarka |
29 |
Rusya |
3 |
Hollanda |
30 |
Tayvan |
4 |
Finlandiya |
31 |
Vietnam |
5 |
Norveç |
32 |
Türkiye |
6 |
Belçika |
33 |
Peru |
Öğrencilerde özgüven eksik!
Holzknecht’e göre Türkiye’deki İngilizce eğitimi birçok ülkeyle rekabet edebilecek düzeyde. Ancak öğrenciler gerçek hayatta İngilizceyi kullanmakta zorlanıyor. Peter Holzknecht “Bu yalnızca Türkiye’nin problemi değil. Pek çok ülkenin ve eğitim sisteminin sorunu. Çözümün öğrencilerin daha fazla İngilizceye maruz kalmasını sağlamak olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuşuyor. Holzknecht ayrıca okulların hatalara odaklanmak yerine öğrencileri konuşmaya teşvik etmeleri gerektiğini söylüyor. “Öğrencilerde özgüven oluşturmak gerekiyor. Kendine güveni olan biri hata yapsın yapmasın konuşmaktan çekinen birinden her zaman daha önde olacaktır” diyen Holzknecht’e göre bu güven problemini aşmanın en iyi yolu, yurtdışında İngilizcenin anadil olduğu bir ülkede, bir kültürde yaşamak. Okul eğitimi İngilizce öğreniminde elbette önemli ama güncel hayatta dili kullanabilmek, güven oluşturmanın en önemli yollarından biri.
Türkiye’de İngilizce eğitimi teori ve gramer odaklı
Türkiye’deki okullarda İngilizce eğitiminde bir diğer sorunun yoğunlukla dilbilgisi, kelime bilgisi, cümle yapısı gibi teknik bilgilere önem verilmesi olduğunu söyleyen EF Education First Yurtdışı Akademik Programlardan Sorumlu Başkan Peter Holzknecht karşılaştıkları Türk öğrencilere baktıklarında, İngilizce eğitimlerinin üst seviyelerde olduğunu, ancak öğrencilerin konuşmakta, sözlü iletişim kurmakta zorluklar yaşadığını söylüyor. Peter Holzknecht öğrencileri teste soktuklarında Türk öğrencilerin teknik bilgileriyle, pratikte uygulamaları arasında çok büyük farklar olduğunu gördüklerini ifade ediyor.
Avrupalılar yabancı dil eğitiminin öneminin farkında
İndekste ilk onda sırasıyla İsveç, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, Norveç, Belçika, Avusturya, Macaristan, Almanya ve Polonya yer alıyor. Bu ülkelerin bunu nasıl başardığı sorusuna Holzknecht’in cevabı erken yaşta İngilizce eğitimine önem verdikleri şeklinde. Bunun nedeni çocukların 7-8 yaşına kadar öğrendikleri dilleri ana dil düzeyinde öğrenmeleri. Beynin ana dille ilişkili olan bölümü, o dilde öğrenilen her şeyi doğal olarak alıyor ve öğrenmesi çok kolay oluyor. Fakat 8-9 yaşından sonra öğrenilen dil ancak yabancı dil statüsünde öğrenilebiliyor. Öğrenilen dil yabancı dil olarak öğrenildiği zaman daha fazla efor gerekiyor. Kreşte, ilkokulda alınan yabancı dil dersleri bu noktada çok yardımcı oluyor.
Holzknecht’e göre çoğu Avrupa ülkesi bunun farkına vardı ve çocukları daha kreşten İngilizce konuşturmaya başlıyorlar. Öğretmenlerin de İngilizce düzeyleri çok önemli, çünkü İngilizce öğretmek demek sadece teknikleri, teorileri öğretmek değil. Öğretmenler bunun farkında olmalı ve daha çok iletişim kurmayı, konuşmayı öğretmeliler. Bunu yaşanılan ülkede yapmak oldukça zor olabiliyor. Ancak İskandinavya gibi listenin üstündeki ülkelerin okullarında oldukça modern eğitim modelleri uygulanıyor.
Kültür dil eğitimini etkiliyor!
Holzknecht’e göre ülkemizde İngilizce yeterlilik düzeylerinin altlarda seyretmesinin bir diğer nedeniyse kültürel sebepler. Türkiye’yi İspanya ve İtalya gibi güçlü yerel kültüre ve yerel lisana sahip güney Avrupa ülkeleriyle beraber gruplayan Holzknecht, İngilizcenin Türkiye’yi diğer ülkeleri etkilediği kadar etkilemediğini söylüyor. Hollanda, Belçika gibi ülkelere baktığımızda, ülkeleri küçük olduğu ve kendi dilleri dünyada çok konuşulan bir dil olmadığı için İngilizce öğrenmeye daha çok önem veriyorlar. Kuzey Avrupa’da bireyler İngilizceye günlük hayatta çok daha fazla maruz kalıyor. Bunun etkileri filmlerde, televizyonda ve radyoda da görülüyor. Bu ülkelerde İngilizce izlenilen diziler, filmler ve radyo programlarının etkisi çok fazla. Buralarda fazla dublajlı program yok. Çocuklar Amerikan dizilerini İngilizce izleyerek büyüyorlar. Türkiye’ye baktığımızdaysa, kültürel etki alanının daha büyük olduğunu görüyoruz. Türkiye geniş bir coğrafyaya ve güçlü bir yerel kültüre ve büyük bir pazara sahip. İngilizcenin günlük hayatta duyulmadığı ülkelerde çocukları ve gençleri yazılı ve sözlü İngilizce konusunda daha yeterli hale getirmek o kadar kolay değil.
Aynı dil ailelerine mensup dilleri öğrenmenin de her zaman daha kolay olduğunu söyleyen EF Education First Yurtdışı Akademik Programlardan Sorumlu Başkan Peter Holzknecht “Mesela, Almanlar İngilizceyi daha kolay öğreniyorlar. Bu, tarihle de alakalı, Türkiye daha önce İngilizce ile pek alakalı olan bir ülke konumunda değildi, daha çok Fransızcaya yönelen bir ülkeydi. 20 yıl öncesine göre bugün, aileler İngilizce konusunda daha bilgililer ve çocuklara daha çok yardımları dokunuyor. Öğretmenler için de aynı şey geçerli. Bu değişimlerin gerçekleşmesi için birkaç nesil geçmesi gerekiyor” şeklinde konuşuyor.