İSMAİL GÜNEŞ
Bakanlar Kurulu Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası AŞ, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ, Türkiye Petrolleri AO, Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ, Borsa İstanbul AŞ, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ'nin sermayelerinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı, Türk Telekomünikasyon AŞ'nin yüzde 6,68 oranındaki Hazine'ye ait hissesi ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Türkiye Varlık Fonuna aktardı. Antalya, Aydın, Isparta, İstanbul, İzmir, Kayseri ve Muğla'daki mülkiyeti Hazine'ye ait 46 taşınmaz tahsisleri kaldırılarak Türkiye Varlık Fonu'na devredildi.
Bu yazımızda Türkiye Varlık Fonuna neden ihtiyaç duydu, neler getirip neler götürebilir konusunu ele alacağım.
Yıllar yılı Fon ekonomisi nedeniyle büyük sıkıntılar yaşayan Türkiye 2001 yılında IMF İstikrar politikaları kapsamında bu fonları ya bütçeye almış ya da son vermişti. Özellikle meclis denetimi kapsamı dışında kalan fonlar mali disiplinsizliğin ana nedeni olmuştu.
Yeni kurulan Türkiye Varlık Fonu kuruluş sermayesi olan 50 milyon lirayı Özelleştirme Fonu'ndan karşılanacak. Şirketin en az 5 kişiden oluşan yönetim kurulu, başkan ve üyeleri ile genel müdürü başbakan tarafından atanacak. Fona aktarılan kuruluşların en büyük sıkıntısı siyasal iktidarın kamunun ekonomik gücünü tamamı ile siyasallaştırırken olmazsa olmaz denetim yetkisini halk adına TBMM’den alıyor olmasıdır. Yeni anayasa teklifinde etkisizleştiren TBMM Türk halkı adına denetleme yapma yetkisini pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da kaybediyor. Sayıştay bir kez daha devre dışında bırakıldı. Vergilerle ve Türk halkının parasıyla kurulan bu işletmeler üzerinde halk adına denetim yetkisi ortadan kaldırılıyor. Böylesi devasa boyutlardaki kamu fonunun kullanılmasına, borçlanılmasına ilişkin işlemler özel denetime bırakılamaz. Bu bir temenniden çok Anayasa hükmüdür ve 165. Madde “Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esasları kanunla düzenlenir.” der. Yani denetleme yetkisini başka bir kişi ve kuruma devretme olanağı yoktur.
Türkiye’de anayasa ihlalleri sıradan bir hal aldı. Varlık fonu bunun yeni bir örneğini oluşturuyor. Geçmişte yaşadığımız kötü deneyim bir kez daha maalesef sahneye konuluyor. Fon ekonomisi Türkiye’de bütçenin yanında ikinci bir bütçe oluşturulması sonucu Bütçenin genellik ve birlik ilkesini alt üst etmişti. Bunun yanı sıra ülke adeta iki farklı bütçeyle yönetilir hale gelmişti. Türkiye Varlık Fonu paralel yeni bir bütçe anlamına geliyor. Fon’a tahvil ihracı yetkisi verilmesi yine geçmişte yaşanan bankaların devlet politikaları eliyle nasıl battığını bizlere anımsatıyor. Fon’un borçlanma yetkisi ayrı bir kaygı nedeni. Varlık fonları dünya ’da bütçe fazlası veren ya da bütçe disiplini olan, cari işlemler fazlası veren, petrol ve doğal zenginlikleri ile ellerinde nakit rezervi olan ülkelerde, kullanılan ve istikrar politikası amacına ve eldeki atıl fonların uluslararası piyasalarda kullanılması amacı güden bir araçtır. Özellikle bizim gibi bütçe açıkları, cari açık yaşayan ülkelerde mali disiplinsizliği artırır. Ikı yarı bütçe kullanır gibi artan mali disiplinsizlikle önce fon daha çok , ardından daha çok borçlandırılır. Denizin bittiği yerde de fondaki ekonomik değerlerimiz bir bir satılır.
Türkiye ekonomisi uzun süredir ciddi olumsuz sinyaller veriyor. Kamu sektörü yanında özel sektörün ve bankaların borçluluğu adeta bir kılıç gibi ekonominin tepesinde duruyor. Uluslararası kuruluşların son dönemlerdeki ardı ardına olumsuz görüş belirtmeleri, sıcak para kaynaklarının hızla azalması, bir dönem İran’a uygulanan ambargoda yasakları delmek amacıyla aracı ülke konumunu oynayan Türkiye’nin bu kozu da kaybetmesi, bölgede siyasal ve askeri alanda kısa vadeli öngörülerinin hiç birinin tutmaması ve bu alanda yaşanan krizler, AB ile ilişkilerin güvensizlik temelinde ilerlemesi, olağanüstü hal öneminin uzaması, insan hakları ve özgürlükler alanında sürekli düşen notumuz Türkiye’yi uluslararası alanda yeni ittifaklara zorlarken geleneksel ilişki içinde olduğumuz ülkelerden uzaklaştırmaktadır. Ancak bunda da şu ana kadar sağlıklı ve kalıcı bir ilişki kurulabilmiş değil. Her alanda pamuk ipliğine bağlı ilişkiler geliştiren Türkiye ekonomik alanda giderek daralan hareket alanında kendisine yeni çıkışlar arıyor. Aylardır işsizlik sigortası fonunda biriken 106 milyar TL’ye nasıl el konulacağı konuşuluyor. Ancak burada büyük bir tehlike var. Bu kaynaklara el konulup projelere aktarılırsa bu kez de devlet iç borçlanma senetlerine olan talep azalacağından ortaya yüksek borçlanma faizleri ile son bulur. Banka faizleri yükselir ve özel sektörün zor olan durumu daha da zorlanarak yatırımlar durma noktasına kadar gelir.
Bu nedenle arayışlar başka alanlara yöneldi. En az 2 milyon dolar tutarında sabit sermaye yatırımı yapan, en az 3 milyon dolar tutarında mevduatı üç yıl tutma şartıyla Türkiye'de faaliyet gösteren bankalara yatırdığı belgelenen veya bu tutarda devlet borçlanma araçlarını üç yıl tutmak şartıyla satın aldığı tespit edilen kişilere Türk vatandaşlığı verildi. Ardından Türkiye Varlık Fonu kuruldu. Ekonomik yönüne baktığımızda bu fonun amacı nedir sorusuna yanıt aradığımızda temel amacın net olarak uzun vadeli kaynak yaratmak olduğunu söyleyebiliriz. Kalkınmada hedef sektör olarak belirlenen alanlardaki projelerin kaynaklara ihtiyacı var. Eğer bu kaynaklar yaratılamaz ise ekonominin beklenen büyüklüklere ulaşması mümkün görünmüyor. İktidar döneminde ihalesi yapılmış ve hazine garantisi aldığı ama yürümeyen pek çok büyük proje var. Bazıları artık durmuş durumda. Bugüne kadar kazan kazan formülü ile iktidar ile kol kala yürüyen bazı kişi ve gruplar açısından huzursuzluk üst düzeye ulaşmış durumda. Peki bu kararın nasıl bir olası sonucu olabilir. Artık bu uygulama ile bütçe açıklarını finans için kullanılan özelleştirme gelirleri dönemi kapanmıştır. Bundan sonra bu kaynaklar bütçe kapsamında değil Varlık Fonu tarafından kullanılacaktır. Bunun bütçe açıklarını arttırıcı etkisi olacaktır. Kamu borcu/GSYIH oranı hızla yükselecektir. Bu olumsuz tablo bir yandan Türkiye’yi iç piyasada çok zorlayacak diğer yandan uluslararası alanda maalesef yatırım yapılabilen ülke kapsamından tamamıyla çıkaracaktır. Bu fonun 20 yıl sonra varlığını sağlıklı şekilde sürdürmesi mümkün görünmüyor. İhtimal ki ya zarar eden bir fon olarak ülkeye kambur olacak ve 200 milyar dolar olarak hedeflenen fon büyüklüğü belirli bir süre sonunda eriyecektir. Bu ihaleleri alan firmalar finanse edilirken bu projelerden kamuya kalan dışsal faydalar olacaktır. Buna karşın piyasalarda artacak bono ve tahvil faizleri kredi faizlerini etkileyerek özel sektörün dışlanması sonucunu doğuracaktır. Türkiye’nin mali yapısı buna uzun süre katlanmaya müsait değildir. Peki, akla şu soru gelebilir. Bu yatırımlar belirli sürenin sonunda geri dönüşüm sağlamayacak mı? Elbette sağlayacak. Yatırım dönemi içinde yatırdığınız paralar uzun dönemde geri dönüşüm sağlayabilir. Ancak Türkiye’de söyle bir sorun var. Bu tür yatırımlar akılcı ve kaynak etkinliği düşünülmeden yapıldığı için zaman içinde marjinal faydaları düşer hale gelmiştir. Yani altyapı yatırımı yapıyoruz diye hem Kahramanmaraş’a hem de 50 dakika uzaktaki Gaziantep’e iki havalimanı yaparsanız hem verimsiz bir yatırım yaparsınız hem de başka öncelikli alanlarda kullanabileceğiniz kaynağı kullanmamış olursunuz.
İşin özü varlık fonu Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu çıkmazın bir sonucudur ve çare arayışına yöneliktir. Ancak bu haliyle kullanımı Türkiye ekonomisi açısından çok sayıda riski içermektedir. Ekonominin içinde bulunduğu olumsuz tablo ülkede siyasal gündemler nedeniyle geride kalmaktadır. Uygulanış şekli mali disiplini bozacak, borçlanma yetkisi zamanla aşılacak ve en sonunda da bu fon varlıkları yok pahasına satılacaktır. Yapmayın demek işe yaramayacak. Bu fonu kuranlar sonunuda örüyor olmaları gerekir. Ekonomik gerçekleri söylemlerle, siyaset diliyle tersine çeviremezsiniz. Ekonomi acımasız şekilde gerçeklere dayanır ve kim ne nerde olduğunuza bakmadan er ya da geç faturayı toplumun önüne koyar. Sadece sonucu geciktirebilirsiniz.