YAĞ, ŞEKER, ET, UN DERKEN…
YAĞ, ŞEKER, ET, UN DERKEN…
Bundan dört yıl önce, yine böylesine ilkyazın öncesinde, tüm uyarılara kulaklarını tıkayan “iktidar”, devletin olan ondört şeker fabrikasını özelleştireceğini duyurup “ihaleye” çıkarmıştı!
Özellikle “muhalefetin” tarım konusunda uzman sözcüleri; bu yapılanın yanlış olacağını, ilerleyen yıllarda yurttaşı bungunluğa sürükleyeceğini, pancar üretiminde daralma yaşanacağını, şekerin dış alımını gündeme getireceğini, ekonomik olarak zorluklar oluşacağını gündeme getirmelerine karşın dinletecek “iktidar” yanlısı yetkili bulamadıkları gibi, “iktidara” yakın medya üzerinden yapılan saldırıların da önü kesilemedi!
Sözde hiçbir şey olmayacaktı, yine fabrikalar her zamanki gibi işleyecekti, pancar üreticilerine “kota” getirilmeyecekti, fabrikada çalışan emekçiler için “iş yitimi” diye bir şey olmayacaktı, üstelik “kamunun” sırtında bir yük olmaktan çıkacaktı…
Üstelik “muhalefet” ya da şeker fabrikalarının satışını engellemek isteyenlerin bu ülkede dikili ağaçları yoktu, yolları yoktu, köprüleri yoktu; hepsi yıkıcı/ terörist yanlısıydı!
Daha neler anlatılmadı, daha neler söylenmedi, daha ne “algılar” üzerinden kurgular yapılmadı ki…
***
Son yirmi yıldır, “parayı versin alsın, babalar gibi satarız” denilerek elden çıkarılan tüm kamu varlıklarına ilişkin “halkımız bundan kazançlı çıkacak” yalanını söylemeyi sürdürdüler!
Neler satıldığını, kimlere peşkeş çekildiğini, yurttaşın hangi sorunlarla karşılaştıklarını anımsayın…
Bir PTT’miz vardı, TEDAŞ’ımız vardı, Sümerbank’ımız vardı, SEKA’mız vardı…
Daha nelerimiz yoktu ki; kime verildi, ülke ne denli kazanç sağladı, nerelerde yatırım yapıldı, hangi iş alanları açıldı?
Soruların birçoğunun yanıtı yok, varsa da “uydurma” gerekçeler!
Benzer soru “işsizlik fonunda biriken paralar nerede” diye sorulmuş, “iktidar” da “yollar yapıldı” demişti! Biz de “bir güzel” inanmıştık!
Biz şunu gördük:
Özelleşen yerler ülkeye/ yurttaşa yarar sağlamaktan çok, ürüne ulaşımı zorlaştırmıştı! Daha bu yılbaşında elektriğe gelen zammı düşünün isterseniz. Yaşamımda böylesine “rayından çıkmış” bir fiyat artışına ne tanık olmuş, ne de görmüştüm!
Yağda, şekerde, ette, unda yaşananları buna eklemek olası…
***
Olaya hangi pencereden bakılırsa bakılsın; “işin” yağla/ şekerle/ etle/ unla kalmadığı görülüyor! Yaşamın her alandan “bir şeylerin” kırpıldığını, bir şeylerin küçültüldüğünü görmemek için neler yapılıyor, hangi “algı” yöntemlerini devreye koyuyorlar akıl yürütülecek gibi değil!
Şimdi ne diyecekler, hangi “gerekçeleri” sıralayacaklar, “yurttaşımızı enflasyon altında ezdirmedik/ ezdirmeyeceğiz” nasıl diyecekler, ekranları tutu alan kulakları duymaz/ gözleri görmez/ yüreklerinde öz taşımazlar neler konuşacaklar bilmiyorum…
Yağ, şeker, et, un derken geldik “oruçlu” günler öncesine…
Sabah bir tanıdığım “orucu yoksul tutar, varsıl bozar” dedi!
Yoksul neyi alabilecek, neyi pişirecek; daha dün pazardaki fiyatlardan yakınıyordu! Soğan, patates beş lira olmuş, beş dal maydanoz dört lira, bezelyenin yarım kilosu on liraydı…
Marketin sözünü etmiyor bile; bu yurdun verimli topraklarının ürünü yağın, etin, unun, şekerin...
***
Kimi yerel yönetimler, kimi sivil toplum kuruluşları, geçen yıl yaptıkları “oruç paketlerini” artırmanın sevincini yaşadıklarını belirtiyor!
Ne güzel ama; geçen yıl beşbin kişiye paket dağıtırken, sayıyı bu yıl yedibin kişiye çıkarmanın övüncü içinde olanlar varemış!
Ne denli “oruç paketine” gereksinen var, ne denli artıyor, ne denli aile bunları bekliyorsa, o denli “sevinç”…
Kırılıyorum ben, “yoksulluk/ yoksunluk” üzerinden yapılan “sevinçleri” içimde söküyorum!
Şunu duydum;
Oruç paketleri geçen yıl seksen liraya yapılırken, bu yıl ikiyüz lirayı bulmuş!
Ben bunu konuşmak istiyorum aslında!
Her fırsatta yurttaşın sıkıntılarını çözmek için “her şeyi” yaptıklarını söyleyenler, yurttaşın “enflasyon altında ezilmesini önledik” diyenler, yeni yıl için çalışanlara yapılan “asgari ücret” zammından söz ederken “tarihin en büyük zammı” yalanını yayanlar; oruç paketlerinin bugün “neye” hazırlandığına bakmalılar!
Bakmakla da olmuyor; sorgulamalılar!
***
Bir oruç paketinin seksen liradan ikiyüz liraya çıkması neyse, geçen yıldan bu yana emekçinin “alım gücüne” gelen yük de o!
“İktidar” ekim alanlarını/ zeytinlikleri sanayi için bozarken, ülkenin en duyarlı yerlerini/ gözleri dönmüş biçimde “babalar gibi satarız” diyerek peşkeş çekerken, gözlerini/ kulaklarını/ yüreklerini “karanlığın karabasanına” dönmüşlerin yaşananları “söyleyememekte” diretmesi sonucudur bunca yaşananlar!
Yağ, şeker, et, un derken “daha” neler söylenmeyecek bu inatlaşma yüzünden?
Olan, bu yurdun çalışan/ alım gücü daralan/ temel gereksinmelerini karşılayamayan yurttaşına olacak; her zamanki gibi oruç tutan olacak, bozan değil!